10 Nisan 2020 Cuma

NİYE SUSTUN OĞUL


Ananın gözleri uzaklara bakıyordu. Sessiz, sakin, dingindi. Elleri pamuk gibi beyazdı. Gözlerinin altı morarmış, halka halka olmuştu. Bir özlemin imkânsızlığıyla boğuştuğu belliydi. Her özlem bir serinliktir yüreklerde, her yürek bir özlem. Her oğul bir seher yelidir gönüllere, her ses bir sevgi, her sevgi bir ışıktır karanlıklara.
Oğlunun özlemiyle yanıp tutuştuğu belliydi belli etmemeye çalışsa da. Bir gün bağrına basabilseydi oğlunu, belki de susar tek söz söylemezdi. Kan çiçekleri konuşurdu onun yerine, serinlik getiren bulutlar konuşurdu, bilge insanlar konuşurdu.
Birazdan gelir diye beklediğimiz Recep henüz gelmemişti. Kapının önünde oturduğumuz, bahçeden az yüksekçe, çardak denilen yere sini üzerinde getirdiği yemekleri koymuştu Fadime. Bulgur pilavı ve soğan yemekler arasında favorimdi. Buz gibi ayran bardaklara doldurulmuştu. Acıktığımı hissettim birden. Lakin Recep gelmeden de sofraya oturmak yakışık almaz diye düşündüm.
İlgisizliğimi gören ana:
- Hocam Recep gecikti. Bir işi çıktı herhalde. Beklemeye gerek yok. Sofraya buyur.
- Ana biraz daha bekleyelim istersen, dedim.
Ana torunu Murat ve gelini Fadime'ye baktı. Onlarda acıkmışlardı. Ses etmediler.
-Beklemeye gerek yok oğul, dedi Ana. Hem ne zaman geleceği belli değil. Fadime sen Recep'in yemeğini bir tasa koy. Gelince yer, dedi.
Fadime denileni sessizce yaptı, gelip tekrardan sofraya oturdu. Sofranın toplanmasından sonra Ana:
- Oğul, dedi. Memnun musun kasabamızdan.
-Memnun olmayacak bir durum yok Ana, dedim. Ben iyi olduktan sonra kim bana ne yapacak, ne diyecek ki. Bir eğitimci olarak kimsenin işine karışma hakkım yok. Yardım istendiğinde de yardıma koşmaya hazırım. Bundan iyisi can sağlığı.
-Gelin kızımız ne yapar ne eder oğul, kendi derdimizden gelip gidemedik, hatırınızı soramadık bu aralar.
-İyi Ana onunda selamı var. O da ne zamandır yanınıza gelmek istiyordu.
-Gelsin oğul gelsin. Her zaman kapımız açık size. Oğullarımın en çok sevdiği bir öğretmensiniz siz. Rahmetli Burhan sizi çok severdi. Yeğeni Murat'a sen de büyüyünce hocam gibi iyi bir öğretmen ol derdi.
-Rahmetliyi çok severdim. Dürüst ve mert bir delikanlıydı. Allah rahmet etsin. Nur içinde yatsın. Lakin ölenle ölünmüyor Ana. Bunu yüreğim parçalanarak söylüyorum. Acınızı anlıyorum. Yüreğimin başında hissediyorum o acıyı. Evlat acısı çok zordur unutulmaz. Her an her yerde, bir iş yaparken, dinlenirken, göz kapaklarını kapatmaya çalıştığın an aklına gelir. Metanetli olmakta fayda vardır.
Bunları söylerken içim acıyor, derin bir duygusallık çöküyordu yüreğime.
Bir ara sustum.
-Niye sustun oğul, dedi Ana gözleri nemli. Susmak coşkun sular gibi akmaktır bazen. Sen sussan da ben duyarım, anlarım seni.
Ananın acısını daha fazla tazelemeye gerek yoktu. Susmaya devam ettim bir süre. Bir an zaman durdu gözlerimde. Bir serin su aktı içimden. İndi gözlerimde ne varsa.
Zaman epey geç olmuştu. Güneş ikindiye geliyordu artık. Gölgeler uzamaya, az da olsa serinleyen ağaç yapraklarının aralarında kuş sesleri gelmeye başlamıştı. Recep gelmemişti hala. Ana huzursuzdu. Bir şey demese de Recep'in gecikmesini merak ediyordu.
Oturduğu yerden bahçe kapısına doğru yürüdü sessizce. Kapıyı açtı, arkasından kapamadı bile. Kerpiç evlerin gölgesinden sokağın başına doğru yürüdü. Arkasından ben de kalktım. Fadime'ye teşekkür edip, oğlu Murat'a hoşça kal dedikten sonra.
Ana sokağın başında durdu, kulak kabarttı. Lakin sessizliğin içinde kanat çırpan kuşların sesinden başka bir ses işitilmedi. Recep'i merak etse de, pek fazla da telaşı yoktu. Sadece meraklanmıştı. Göz kapakları ıslak da olsa, oğlunun acısıyla yüreği de dağlansa, onu oraya kadar yürüten bir güç vardı. Oğlunun gecikmesi ona olağan geliyordu aslında. Çünkü biliyordu ki oğlu kolay kolay yanlış yapmaz, yanlışa pirim vermezdi.
Bir tehlikenin olabileceği aklına gelse, gülüp geçecekti. Oğluna güveni tamdı.
Geri döndü yavaşça. Dönüp de beni görünce:
-Oğul, dedi seni de yalnız bıraktım kusura kalma.
-Ne kusura Ana. Asıl sen kusura kalma. Geç oldu zaten. Gün akşama evrilmeye başladı. Ben de senden müsaade isteyecektim.
-Olur oğul, sen nasıl istersen. Gelin kızımıza selam söyle, kendimiz toparlayınca ziyaretine geleceğim.
-Olur ana, çok memnun oluruz gelirseniz deyip Ananın elini öptüm. Yüreğimde akıp giden acıyı belli etmeden yavaşça uzaklaştım yanından.
(Hüseyin GÜZEL)


2 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Hocam.
    Paylaştığınız duygu yüklü bu güzel anlatı, anılarınızdan bir bölüm gibi geldi bana. Gerçi yazınızın altında, alıntı olduğuna ilişkin bir açıklama göremedim ama, yoksa aniden oluşan bir ilham sonucu mu kaleme aldınız? Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Ben uzun zamandır bloglarda yoktum. Nedenleri çok, başınızı ağrıtmak istemem.

    Yazının kahramanı o kasabada görevli biri midir? Çünkü ana kahramana, kasabadan memnun olup olmadığını sormuş.
    Öğretmenlik görevi hala devam ediyor mu? Yoksa siz de benim gibi tekaüde ayrıldınız mı? Ben bir zorunluluktan dolayı 2005 yılında tekaüde ayrılmıştım. Çok zor oldu ve on beş yıl gibi bir zaman dilimini tekaütlü olarak geride bırakmak öyle kolay bir şey değil.
    Selam ve saygılarımla birlikte sağlıklı ve hayırlı günler dilerim. Kendinize iyi bakın, koronadan uzak durun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Öncelikle sağlık ve sıhhat dilerim.
      Yazının kahramanı elbette ki benim.
      Yani olayda geçen öğretmen benim.
      Emekli oldum.
      Çalışmaya alışmış olan bizlerde emekliye ayrıldığımızda günler zor geçiyor.
      Hele ki şu günlerde malum virüs nedeni ile daha da sıkıntı.
      Siz de kendinize iyi bakın.
      Selam ve saygılar.

      Sil