Ananın gözleri uzaklara
bakıyordu. Sessiz, sakin, dingindi. Elleri pamuk gibi beyazdı. Gözlerinin altı
morarmış, halka halka olmuştu. Bir özlemin imkânsızlığıyla boğuştuğu belliydi.
Her özlem bir serinliktir yüreklerde, her yürek bir özlem. Her oğul bir seher
yelidir gönüllere, her ses bir sevgi, her sevgi bir ışıktır karanlıklara.
Oğlunun özlemiyle yanıp tutuştuğu
belliydi belli etmemeye çalışsa da. Bir gün bağrına basabilseydi oğlunu, belki
de susar tek söz söylemezdi. Kan çiçekleri konuşurdu onun yerine, serinlik
getiren bulutlar konuşurdu, bilge insanlar konuşurdu.
Birazdan gelir diye beklediğimiz
Recep henüz gelmemişti. Kapının önünde oturduğumuz, bahçeden az yüksekçe,
çardak denilen yere sini üzerinde getirdiği yemekleri koymuştu Fadime. Bulgur
pilavı ve soğan yemekler arasında favorimdi. Buz gibi ayran bardaklara
doldurulmuştu. Acıktığımı hissettim birden. Lakin Recep gelmeden de sofraya
oturmak yakışık almaz diye düşündüm.
İlgisizliğimi gören ana:
- Hocam Recep gecikti. Bir işi
çıktı herhalde. Beklemeye gerek yok. Sofraya buyur.
- Ana biraz daha bekleyelim
istersen, dedim.
Ana torunu Murat ve gelini
Fadime'ye baktı. Onlarda acıkmışlardı. Ses etmediler.
-Beklemeye gerek yok oğul, dedi
Ana. Hem ne zaman geleceği belli değil. Fadime sen Recep'in yemeğini bir tasa
koy. Gelince yer, dedi.
Fadime denileni sessizce yaptı,
gelip tekrardan sofraya oturdu. Sofranın toplanmasından sonra Ana:
- Oğul, dedi. Memnun musun
kasabamızdan.
-Memnun olmayacak bir durum yok
Ana, dedim. Ben iyi olduktan sonra kim bana ne yapacak, ne diyecek ki. Bir
eğitimci olarak kimsenin işine karışma hakkım yok. Yardım istendiğinde de
yardıma koşmaya hazırım. Bundan iyisi can sağlığı.
-Gelin kızımız ne yapar ne eder
oğul, kendi derdimizden gelip gidemedik, hatırınızı soramadık bu aralar.
-İyi Ana onunda selamı var. O da
ne zamandır yanınıza gelmek istiyordu.
-Gelsin oğul gelsin. Her zaman
kapımız açık size. Oğullarımın en çok sevdiği bir öğretmensiniz siz. Rahmetli
Burhan sizi çok severdi. Yeğeni Murat'a sen de büyüyünce hocam gibi iyi bir
öğretmen ol derdi.
-Rahmetliyi çok severdim. Dürüst
ve mert bir delikanlıydı. Allah rahmet etsin. Nur içinde yatsın. Lakin ölenle
ölünmüyor Ana. Bunu yüreğim parçalanarak söylüyorum. Acınızı anlıyorum.
Yüreğimin başında hissediyorum o acıyı. Evlat acısı çok zordur unutulmaz. Her
an her yerde, bir iş yaparken, dinlenirken, göz kapaklarını kapatmaya
çalıştığın an aklına gelir. Metanetli olmakta fayda vardır.
Bunları söylerken içim acıyor,
derin bir duygusallık çöküyordu yüreğime.
Bir ara sustum.
-Niye sustun oğul, dedi Ana
gözleri nemli. Susmak coşkun sular gibi akmaktır bazen. Sen sussan da ben
duyarım, anlarım seni.
Ananın acısını daha fazla
tazelemeye gerek yoktu. Susmaya devam ettim bir süre. Bir an zaman durdu
gözlerimde. Bir serin su aktı içimden. İndi gözlerimde ne varsa.
Zaman epey geç olmuştu. Güneş
ikindiye geliyordu artık. Gölgeler uzamaya, az da olsa serinleyen ağaç yapraklarının
aralarında kuş sesleri gelmeye başlamıştı. Recep gelmemişti hala. Ana
huzursuzdu. Bir şey demese de Recep'in gecikmesini merak ediyordu.
Oturduğu yerden bahçe kapısına
doğru yürüdü sessizce. Kapıyı açtı, arkasından kapamadı bile. Kerpiç evlerin gölgesinden
sokağın başına doğru yürüdü. Arkasından ben de kalktım. Fadime'ye teşekkür
edip, oğlu Murat'a hoşça kal dedikten sonra.
Ana sokağın başında durdu, kulak
kabarttı. Lakin sessizliğin içinde kanat çırpan kuşların sesinden başka bir ses
işitilmedi. Recep'i merak etse de, pek fazla da telaşı yoktu. Sadece
meraklanmıştı. Göz kapakları ıslak da olsa, oğlunun acısıyla yüreği de
dağlansa, onu oraya kadar yürüten bir güç vardı. Oğlunun gecikmesi ona olağan
geliyordu aslında. Çünkü biliyordu ki oğlu kolay kolay yanlış yapmaz, yanlışa
pirim vermezdi.
Bir tehlikenin olabileceği aklına
gelse, gülüp geçecekti. Oğluna güveni tamdı.
Geri döndü yavaşça. Dönüp de beni
görünce:
-Oğul, dedi seni de yalnız
bıraktım kusura kalma.
-Ne kusura Ana. Asıl sen kusura
kalma. Geç oldu zaten. Gün akşama evrilmeye başladı. Ben de senden müsaade
isteyecektim.
-Olur oğul, sen nasıl istersen.
Gelin kızımıza selam söyle, kendimiz toparlayınca ziyaretine geleceğim.
-Olur ana, çok memnun oluruz
gelirseniz deyip Ananın elini öptüm. Yüreğimde akıp giden acıyı belli etmeden
yavaşça uzaklaştım yanından.
(Hüseyin GÜZEL)
(Hüseyin GÜZEL)
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilPaylaştığınız duygu yüklü bu güzel anlatı, anılarınızdan bir bölüm gibi geldi bana. Gerçi yazınızın altında, alıntı olduğuna ilişkin bir açıklama göremedim ama, yoksa aniden oluşan bir ilham sonucu mu kaleme aldınız? Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Ben uzun zamandır bloglarda yoktum. Nedenleri çok, başınızı ağrıtmak istemem.
Yazının kahramanı o kasabada görevli biri midir? Çünkü ana kahramana, kasabadan memnun olup olmadığını sormuş.
Öğretmenlik görevi hala devam ediyor mu? Yoksa siz de benim gibi tekaüde ayrıldınız mı? Ben bir zorunluluktan dolayı 2005 yılında tekaüde ayrılmıştım. Çok zor oldu ve on beş yıl gibi bir zaman dilimini tekaütlü olarak geride bırakmak öyle kolay bir şey değil.
Selam ve saygılarımla birlikte sağlıklı ve hayırlı günler dilerim. Kendinize iyi bakın, koronadan uzak durun.
Merhaba Recep Bey,
SilÖncelikle sağlık ve sıhhat dilerim.
Yazının kahramanı elbette ki benim.
Yani olayda geçen öğretmen benim.
Emekli oldum.
Çalışmaya alışmış olan bizlerde emekliye ayrıldığımızda günler zor geçiyor.
Hele ki şu günlerde malum virüs nedeni ile daha da sıkıntı.
Siz de kendinize iyi bakın.
Selam ve saygılar.