Haziran’da yapılan milletvekili genel seçimleri sonrasında meclis sorunlu açıldı. Millet iradesi ile seçilen milletvekillerinden tutuklu olanlar hala demir parmaklıklar ardındadır.
Uzun süren tutukluluk adeta insanların rahat nefes almalarını zorlaştırmakta, vicdanları kanatmaktadır.
Özellikle CHP’den seçilen Mustafa Balbay defalarca basına yansıdığı gibi Silivri’de ki mahkemede davaya bakan yargıçlara “Suçumu bana söyleyin” diye feryat etmektedir.
Keza aynı şekilde Tuncay Özkan’da “Suçum nedir? Suçumu bana söyleyin” diye feryat etmekte ancak beklediği yanıtı alamamaktadır.
Bu durum karşısında üç yıla yakındır tutuklu olan bu insanların tutuklulukları kamuoyunda rahatsızlık yaratmaya devam etmektedir.
Seçimler sonucu tutuklu milletvekillerinin tahliye edilip meclise gelmeleri, yemin edip yasama çalışmalarına katılmaları için CHP milletvekilleri milletvekili yeminini düne kadar etmemiştir.
Sorun Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi “yemin edip etmeme” sorunu olmaktan çıkıp “demokrasi” krizine dönüşmüştür. Türkiye’nin de taraf olduğunu düşündüğüm yürürlükteki BM ve AİHM sözleşmeleri vardır. İlgili sözleşmeler gereği tutuklu milletvekillerinin yemin etmesi gerekiyor. Çünkü uluslar arası sözleşmeler iç hukukun üstündedir.
11 Temmuz günü AKP-CHP grup başkanlarının imzaları ve her iki partinin genel başkanlarının onayı ile sorunun meclis zemininde çözülmesi için bir “protokol” imzalanmış ve kamuoyuna açıklanmıştır.
Protokolün deklare edilmesinden sonra da CHP’li milletvekilleri meclis kürsüsünde yeminlerini etmişlerdir.
CHP’nin tutuklu vekillerin durumu çözüme kavuşana kadar yemin etmemesi için tabandan gelen sese kulak verilmemiştir.
Meselenin bir yönü burasıdır.
Diğer yönüne bakıldığında ise Sayın Başbakan’ın söylemleri vardır.
Sayın Başbakan devleti yöneten kabinenin başkanıdır. Meydana gelen anlaşmazlıkları çözmesi için vardır. Ancak bu konuda başbakan çözüm değil adeta çözümsüzlüğe neden olacak söylemlerle kamuoyunun karşısına çıkmaktadır.
“Aday gösterecek başka adam bulamadılar mı?”
“Tükürdüklerini yalayacaklar”
“Dikleştiler ancak dik duramadılar” söylemleri başbakana aittir.
Kılıçdaroğlu ise bu son söylem karşısında “Erdoğan sözünde durmadı” diyerek şu açıklamayı yapmıştır. “Yemin ettiğimiz gün normal sürecin başlamasını istiyorduk. Erdoğan çıktı konuştu, Meclis Genel Kurulu'nda bir daha konuştu, bugün grupta konuştu. Artık bu kadar olmaz dedik. Bir bunun altına atılan imzalar imzayı atanların namusudur. Gereğini yapmazlarsa bu imzaların altında kalırlar. Demokrasinin özü verilen sözlerin tutulmasından başlar”
Kılıçdaroğlu bu söylemi ile yanıldığını anladı sanırım. Bu yanılmanın son olması, ders olması gerekir.
AKP tarafından yapılacak olan “Yeni Anayasa” konusunda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, lâiklik, düşünce özgürlüğü, adil yargılama, uzun süre tutukluluğun işkence haline gelmemesi, eğitim, Atatürk ilke ve inkılâpları, şeffaflaşma vs. konularında payanda olmaması ve çağdaş normlara uygun bir anayasanın yapılmasının sağlanması için mücadele etmesi gerekir.
Şunu da belirtmekte yarar vardır. Millet iradesi ile seçilmiş, seçilmesinde bir engel olmayan, hüküm giymemiş milletvekillerinin serbest bırakılıp mecliste yemin etmelerinin bu şekilde bir protokol ile pazarlık konusu yapılması bile yanlıştır diye düşünüyorum.
Sonuçta ise CHP ilkelerine sahip çıkmalı, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, lâiklik konularında taviz vermemeli dik durmasını bilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder