21 Ağustos 2019 Çarşamba

KALMAK İSTERSEN KAL



Bir diğeri, "İnsan yaşamında en büyük yıkımlardan biri de sevdiklerinden uzak kalmaktır. Uzak kalmak bir bakıma insanın kolunun kanadının kırılması, hücrelerinin isyan etmesi, ailelerin parçalanmasıdır. Kırgınlıkların yaşanması, yaşananların anlatılamaması kimi zaman üstesinden gelinememesidir. Şunu da unutmamak gerekir ki, yerini yurdunu bırakıp uzak diyarlara gitmek zorunda kalanların sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çoktur. Gidenlerin kimisi acınacak haldedir. Çok çalışması, az harcaması, geride bıraktıklarına para göndermesi gerekmektedir. İki ayrı evin geçimi artık gurbete gidenin omuzlarındadır. Biri geride bırakılan diğeri gurbette yaratılan. Omuzlanan yükün hafiflemesi için omuz omuza verilmesi, çalışacağı bir işinin olması, bilinçli olunması, başarma ve var olma inancının güçlü olması lazım. İşte o zaman dağın zirvesine doğru yükselen zorlukların üstesinden gelinebilir", diyordu.
Bir diğeri, "benimde bir çift sözüm var" diye atıldı.
"Zamanında ben de baba ocağını terke dip gurbetin yol çizgilerini, sıkıntılarını, çaresizliğini mesken tuttum. Gurbete gitmeyi, para kazanıp rahat bir yaşam sürmeyi düşledim. Lakin, kazın ayağı düşünülen gibi değilmiş. Ben bunu öğrendim."
Masadakiler, adamın söylediklerine odaklanmıştı. Herkes susmuş onu dinliyordu.
"Gurbete gittiğimin altıncı günüydü. İkinci sınıf bir otel odasında kalıyordum. Kalıcı bir iş bulmak için çabalarken bir yandan da günübirlik bulduğum işlerde çalıştım. O gün yine iş bulmak için dışarı çıkmıştım. Hava kara bulutlarla  kaplıydı. Yağmur yağdım yağacağım derken, ben kapı kapı dolanıp iş aramaya devam ediyordum. Öğleden sonraydı, birden gök gürüldemeye, yer gök çatırdamaya başladı. Şiddetli bir yağmura tutuldum. Etrafta kimsecikler kalmamıştı. Ben de bir apartmanın kuytusuna sığındım. Ayağımdaki yıpranmış ayakkabılarım su almaya başladı. Rüzgarda şiddetini artırmış, yüzüme kamçı gibi vuruyordu."
Dinleyenler heyecanlanış, içlerinden biri "sonra ne oldu " diye sormuştu.
"Yağmur bir saat kadar sürdü. Sonra yavaş yavaş etraf tekrar dinginliğine kavuştu. Hem yorulmuş hem de  acıkmıştım. Daha fazla dayanamayıp kendimi salaş bir lokantaya attım. Kuru fasulye pilavla karnımı doyurduktan sonra, otelin yolunu tuttum. Akşamda yaklaşmıştı. Artık etrafta dolaşmaya gerek yoktu. Yarın devam eder bir iş ararım , olmadı inşaatlarda iş bulup çalışırım diye düşündüm. Otele gelince, otel sahibi birikmiş otel borcunu istedi. Cebimde otelin borcunu verecek kadar para yoktu. Dedim, yarın iş bulur çalışırım, borcumu öderim. Otel sahibi, 'seninle mi uğraşacağım, borcunu vermezsen burada kalamazsın' diye tutturdu.  Çaresiz, cebimde kalan son bir kaç kuruşu da otel sahibine  verip, kalan borcumu da ödeyeceğim dedikten sonra otelden  ayrıldım.
Gecenin bir saati. Kalacak yer yok. Gündüz yağan yağmurun etkisiyle hava oldukça sert. Üç beş parça eşyamın olduğu valizim yanıma alıp sokaklarda yürümeye başladım"
Dinleyenlerden biri heyecanla "sonra ne yaptın?", diye atıldı.
"Sokaklarda serseri mayın gibi çaresizce yürürken inşaat halindeki bir bina gözüme çarptı. Kendimi inşaat halindeki binaya attım. Hah işte dedim kendi kendime, burada kalabilirim. Sabah olunca da belki bu inşaatta iş bulup çalışırım. O gece soğukta titreye titreye sabahı zor ettim. Uykusuz ve yorgundum. Baba ocağında bir gün dahi bu çektiğim sıkıntıyı çekmemiştim."
"Bahse girerim ki sen o inşaatta o gün iş bulup çalıştın. Hatta sonraki günlerde de. Gurbette kaldığın sürece kendine kalabileceğin bir göz ev kiralayamadın. Hep ikinci ve üçüncü sınıf otellerde kaldın, yarı aç yarı tok günler geçirdin, karın tokluğuna çalıştın, baba ocağının sıcaklığını arar oldun, sonuçta kararını verdin, sılaya geri dönüyorsun", diye söylendi dinleyenlerden biri.
"Doğru dersin" dedi.
"İnşaat işi bitince başka işlerde de çalıştım, iş buldum çalıştım bulamadım kahvelerde gün doldurdum. Yaşadıklarımda şunu anladım ki, gurbete değil baba ocağına dört elle sarılmak varmış. Şimdi tekrar baba ocağının alıştığımız ancak kıymetini bilemediğimiz kusursuzluğuna geri dönüyorum."
Parasızlık, işsizlik, çaresizlik onu güçsüz kılmış, gurbete çıkarken zihninde barındırdığı sevinci sönmüş, terk ettiği sılasına dönüşünü hızlandırmıştı. Baba ocağına başkaldırının sonucunda, böylece, göz kamaştırıcı yaşam hayali toplumsal katmanlar arasında eriyip gitmişti.


4 yorum:

  1. Merhabalar.
    Gurbetten başka bir çaresi olmayan insanlarımız ile baba ocağına başkaldırı sonucunda gurbete giden insanlarımızın karşılaştıkları ortak sorunlarını dile getiren güzel bir paylaşımdı. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey;
      Bu ve benzeri o kadar çok insan var ki... Hangi birini yazacaksın....Toprağında aldığı geliri kaybedenlerin umdu da ne yazık ki gurbetin yolu oluyor...
      Selamlar ,saygılar.

      Sil
  2. İnsan ne yaşta olursa olsun babasının yanı gibi var mı? Keşke rahmetli babam hayatta olsaydı dedim yazınızı okurken. Elinize sağlık....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babanıza Allah'tan rahmet diliyorum.
      Elbette babanın ve ananın yeri doldurulamaz.
      Lakin, çare yok.
      Bir gün herkes göçüp gidecektir.
      Önemli olan o babanın bıraktığı yoldan devam etmesini bilmektir.
      Baba ocağı dururken, başka diyarlarda perişanlık çekmek de doğru değil.
      İnsan kendi işine dört elle sarılmalı.
      Kalıcı bir işi olmayanın akıbeti de çaresizlik olur.
      Selam ve saygılar.

      Sil