7 Mart 2024 Perşembe

RUHUNDA HANGİ FIRTINALAR ESİYOR KİMBİLİR !


 

Umutsuzluğun en koyusunu, boşvermişliğin, belki de çaresizliğin en amansızını görüyoruz…

Törenin ve cehaletin karanlık labirentlerde fosilleşmeye bırakılması gereken kuralları içinde çağdışı uygulamalara ve geleneklere  direnememenin, mücadele edememenin mesajını görüyoruz haberi okuduğumuzda…

Son yıllarda kadına yönelik şiddet olgusunun olağanlaştığı ülkemde cehalet ve şiddetin hangi boyutlara ulaştığınıda…

Şiddete maruz kalan kadınların, kızların gazetelerdeki boy boy haberlerinede….

Yok edilen, kaburgası kırılan, yüzü morartılan kadınlarada…

21.Yüzyıla yakışmayan çağdışı anlayışın pençesinde kıvrananların uyguladığı şiddete “at gözlüğü” ile bakanlarada…

Gazetelerde bir haber 2 çocuk annesi kadın eşinden gördüğü şiddet nedeni ile hastanelik oluyor…Yediği dayak yüzünden ağız, yüz ve gözünde morluklar oluşuyor…Hamile olan kadın Çok geçmeden 3 aylık çocuğunu düşürüyor… Önce dayak atan kocasından şikayetçi oluyor sonra vazgeçiyor… Ve aynen şunları söylüyor “Doktora gittim diye dövdü, cahildir yapabilir. Kocamdır, ne olacak? Birkaç tokat vurabilir…”

Sessizce olan bitene razı olma iç güdüsü…

Buram buram  dram saklayan kardelenler…

Baharda henüz ağacın dallarında filizlenmeye başlayan yaprakların koparılışı gibi hoyratça girişimler…

Dayaklar, gözlerdeki morluklar, kaburga ve kollardaki kırıklar…

Yaşam henüz nedir, gelecek henüz nedir bilmeyen gözü yaşlı çocuklar…

Evine dönmek zorundaydı dayak yese de … Belki kadere boyun eğme idi onunkisi, belki de geride 2 çocuğunun boynu bükük kalmaması içindi…Çocuğunu kaybetmiş, çaresiz…Ruhunda hangi fırtınalar esiyor kim bilir…Gözyaşları ile savurduğu haykırışı içine akıtarak…

Ve gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan benzeri onlarca olay…

Şiddetin getirdiği sonuç bu işte…

Koca dayağı, kaynana baskısı, töre illeti…

Kadına yapılan şiddetin en amansızı…

Yaşamın kıyısında ölümle sonuçlanan ya da çaresizlik ve yoksullukla zar zor devam eden yaşamlar…

Öfke ve kin…

Vurmak ve kırmak…

Yok saymak…

Özgürlükten ve sevgiden yoksun…

Demokrasi ve insan haklarından yoksun…

Bilim, hak, hukuktan yoksun..

Çağın insanî değerlerinden yoksun..

Eşitliğin anlamını bilmeyen…

İnsanın yüreği sıkışır…

Gözyaşları içine akar…

Hüzün ve kahır çaresizliğe dönüşür…

Eğitimsizliğe, berdel, kuma, başlık parası, akraba evliliğine boyun eğilir..

Şiddet olağanlaşır ve bazan şiddetin varlığı  kendisini “aile meclisi” kararı ile gösterir…

Kadınlar yaşamlarının tüm kararlarında kocalarını, aşiret reislerini, şeyhleri dinlerler…

Tahta beşiklerde, çamurlu okul yollarında, tarlada ırgatlıkta bize kol kanat geren analarımıza, bacılarımıza gereken değeri vermeyiz…

Yeri gelir kürsüye çıkar kadın hakları konusunda  ahkâm keseriz ve nutuk atarız…

İş uygulamaya gelince nedense yeterli “tepkiyi”  göstermeyiz...

Ne ki kadın sözkonusu ise sorunlar ve sorular bir türlü bitmek bilmez…

Kapitalist düzenin dayattığı “sevgililer günü”, “anneler günü” gibi harcama furyasının tetiklendiği, kredi kartlarının pos makinelerinde kalıcılaştığı bir yılda toplam “iki gün” dışında kadının varlığı, hakları bir türlü hatırlanmaz…

Çağdaş toplumların tartışabildiği “kadına şiddet” ve “kadın hakları” konularını bu anlayış ile ele almak sorunu çözer mi…

Kadını “dört duvar “arasına sıkıştırarak ve hatta “doktora” gitmesine bile tahammül göstermeyerek kadın hakları konusunda “ileri demokrasiyi” yakalamamız mümkün müdür…

Yoksa kadının ve toplumun öncelikle eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi mi gerekir..

Bilinmelidir ki günümüz gelişmiş toplumlarında erkek kadar kadınında ekonomide ve kalkınmada rolü vardır. Kadınların çalıştığı iş kollarında, kadın duyarlılığı kuşkusuz herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Ana şefkati ile öğrencilerine yaklaşan kadın öğretmenin duyarlılığına, hemşirenin şefkatine toplumun ihtiyacı vardır...

İnsan hak ve özgürlüklerinin artması gereken 21. Yüzyılda kadına hak ettiği değeri vermeliyiz.

Ama ona şiddet uygulayarak değil…

Yarın “8 mart Dünya kadınlar Günü” olarak kutlanacaktır…

Kadınların hak ettikleri ortama kavuşmaları dileği ile “kadınlar günü” nü kutluyorum…

  

5 yorum:

  1. Merhabalar.
    Sayın hocam yazınızı okudum. "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demekten kendimi alıkoyamadım. Bizleri karınlarında taşıyan annelerimize duyduğumuz saygı, tüm kadınlara yansıtılmadığı sürece kadına şiddetin ne önü alınır, ne de şiddet son bulur.
    Kadınların hak ettikleri değere kavuşmaları dileğimle birlikte tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep bey,
      Aynen doğru dersin. Kadınlara bu vatan topraklarında saygı göstermek boynumuzun borcudur. Kurtuluş Savaşı sırasında, yedi düvele karşı verilen amansız mücadelede cephe gerisinde canla başla çalışan, cephedeki askere kağnı arabalarıyla silah ve mühümmat taşıyan, silahlar ıslanmasın diye bebesinin üstündeki battaniyeyi cephane üstüne örten, bebesini kara kışa kurban eden Şerife Bacıyı, Erzurum’da kara Fatma’yı, egede çete Ayşe’yi ve daha nice isimsiz kahramanları unutmamak lazım.

      Sil
  2. Yazınız , ülkemizde kadınlarımızın yaşadığı haksız davranışları öyle net ve gerçekçi biçimde dile getirmiş ki...
    Yazı başlığı, fotoğraf hepsi mükemmel bir uyum içinde Hüseyin Hocam.
    Emeğinize, yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Makbule öğretmenim.
      Lakin, yazsak da çizsek de, anlatsak da değişen bir şey yok maalesef.
      21. Yüzyılda yaşıyoruz.
      İnsan vicdanı bu durumları kabul etmiyor.
      Ama gel gör ki neyi kime anlatacaksın.

      Sil