Emperyalizmin rotası değişmiyor. Küresel sömürü düzeninin yalan ve dolanı, dünya ekonomisine, siyasetine, kültürüne, düşüncesine yön vermeye devam ediyor. Yoksullaştırılan ve sömürülen halklar gün geliyor meydanlara iniyor. O andan itibaren dişliler acımasızca çalıştırılıyor, kan ve gözyaşı aynı potada öğütülüyor.
Bunca kargaşaya, huzursuzluğa neden olanlar ise ellerini ovuşturmaya devam ediyor. Kutuplaşma ve çatışmalar yoğunlaşıyor, artıyor. Daha önce hiç karşılaşmamış olanlar birbirlerine rakip oluyor, muhalif oluyor.
Dünya jandarmalığına soyunan ABD başkanı Obama Suriye Devlet başkanı Beşar Esad’a “görevi bırak” çağrısında bulundu. Suriye’den petrol alımını yasaklayan Obama “Suriye halkının yararı için artık Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın çekilme zamanının geldiğini belirtti.”
Yandaşlar boş durur mu? Almanya, İngiltere, Fransa troykası da “iktidarı bırak” çağrısını tekrarladılar.
Suriye tarih boyunca birçok dine ve medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülke. Coğrafi konumu nedeni ile farklı medeniyetlerin kesişim noktasında bulunuyor. Uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalan ve Osmanlının tarih sahnesinden silinmesi ile Fransa’nın kontrolüne giren Suriye, 1946 yılında Fransızların ülkeden çekilmesi ile bağımsızlığına kavuştu.
Yoksul bir aileden gelen Hafız Esad 13 Kasım 1970 tarihinde kansız bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Mart 1971’de yapılan halk oylaması ile Devlet Başkanı oldu. Ölümüne kadar da bu görevini sürdürdü.
Hafız Esad’ın ölümü sonrası Suriye Devlet Başkanlığına geçen oğlu Beşar Esad, Londra’da Western Göz Hastanesi’nde staj yaparken Ocak 1994 tarihinde aldığı haberde Suriye Devlet Başkanlığı için yetiştirilen kardeşi Basil’in o sabah Şam havaalanına giderken arabası ile geçirdiği kazada yaşamını yitirdiğini öğrendi. Bu olay Beşar Esad’ın geri çağrılması anlamına geliyordu.
Beşar Esad’ın işbaşına gelmesinden bu yana yaklaşık on yıl geçti. 2003 yılında ABD’nin Irak’a girmesinin ardından, Suriye’nin savaş karşıtı tavrı ve Iraklı ayaklanmacılara verdiği destekten dem vuran George W. Bush’un şimşeklerini üzerine çekmişti. Bush Şam’da rejim değişikliği tehdidinde bulunmuş, Esad’ı Ortadoğu’nun karanlık gücü olarak tanımlamıştı. Bu durum ABD-Suriye ilişkilerinin iyice bozulmasına neden olmuştu. Gelinen noktada olan bitenlere bakıldığında sorunun kaynağının yeni olmadığı görülüyor. Ayrıca Suriye’nin Rusya’ya yakın durması batılı güçleri rahatsız etmektedir.
Ayrıca New York’ta uçakların Dünya Ticaret Merkezi’ni vurması ve El Kaide ile Müslüman Kardeşlerin eylemleri, İslami cihatçıların Suriye’yi hazırlık yeri ve geçiş noktası olarak kullandıkları şeklinde algılandı.
Suriyeliye sorulduğunda vereceği cevap “özgürlük” olacaktır, “daha fazla özgürlük. İhtiyacımız olan bu” cevabı sizleri şaşırtmayacaktır. Onların istediği belki siyasi özgürlükten çok demokrasi ve insan haklarının tanımladığı haklardır. İstediği bazı şeyleri bürokrasinin ağlarına takılmadan, yeni şeyler yaratmak için teşvik almak, hükümetten gerekli desteği almak. Hepsi bu belki de. Ya da biraz daha fazlası. Ama hepside insan hakları kapsamında yapılması gereken şeyler. Bunları yapmak için “kimin yakını olduğunuz, hangi köy ve aşiretten olduğunuz, paranızın olup olmadığı” ön koşuldur Suriye’de. Suriye’de Vitamin Vav olarak adlandırılan rüşvet çarkı aşırı dozda kullanılmaktadır. Bu durum karşısında 2000 yılında yönetime gelen Beşar Esad’da rahatsızdır. İş başına gelir gelmez rüşvete karşı bir kampanya başlatan Esad çok sayıda bakan ve bürokratı görevden aldı. Reformları başlattı. Çok sayıda siyasi tutukluyu serbest bıraktı. Muhalefet üzerindeki baskıyı azalttı. Suriye’ye bilgisayarı ve internet cafe kültürünü getirdi. Ekonomiyi canlandırmak için girişimlerde bulundu. Bankacılık sistemini özelleştirdi. Özel ve yabancı sermayeyi çekmek için Şam borsasını kurdu. Yurt dışında yaşayan Suriyelileri geri dönmeye ikna etti. Yeni işyerleri, restoranlar açılmasını ve turizmin gelişmesini sağlamak için çaba sarf etti.
“Benim işim Suriyeliler için çalışmak” diyen Esad halkın yaşam standardını yükseltmek için çaba gösterdi. Kırsal bölgelere eğitim ve sağlık hizmeti götürdü.
Ne var ki tüm bu çabalar yeterli olmadı. Siyasi reform ve ifade özgürlüğü yarıda kaldı. Rüşveti engelleme çalışmaları sonuçsuz kaldı. Daha önce serbest bıraktığı siyasi tutukluları yeniden tutuklattı. İnterneti getirdi ancak kimi sitelere (You Tube, Facebook) erişimi engelledi. Ülke içinde sert güvenlik tedbirlerini rejimi korumak için gerekli gören Esad’ın bu yaklaşımı halkta tedirginlik yaratmış durumda. İnsanlar her an izlenmekten korkuyor.
Ülke içerisinde yaşanan çatışmalarda batılı güçlerin muhaliflere destek verdiği bir gerçektir. Tıpkı Libya’da olduğu gibi. Tıpkı Yemen’de olduğu gibi. Tıpkı Afganistan’da, Somali’de, Sudan’da, Fildişi’nde olduğu gibi. Muhaliflerin gösterilerini kanla bastırmaya çalışan Esad’a ülke dışında da tepkiler artmış, yaşamlarından endişe eden bir kısım Suriyeliler komşu ülkelere sığınmak durumunda kalmıştır.
Bugün ABD’sinden, AB’sine, BM’lerine kadar dünya siyasetine yön verenlerin kapsama alanında Suriye ve Esad yönetimi vardır. Esad’ın görevi bırakması istenmekte “yaşanan çatışmalarda insanlık suçu işlendiği savı ile uluslar arası ceza mahkemesinin devreye girmesi” dile getirilmektedir. Amaç bellidir. Libya’da olduğu gibi kendilerine karşı dik duran ve ülkesinin iç işlerine karışılmasını istemeyen Esad yönetimini alaşağı etmek için taşlar yerinden oynatılmış, piyonlar harekete geçirilmiştir. Çarklar dönmektedir. Dişliler öğütmeye hazırdır.
Sonuçta; Türkiye, Suriye, İsrail, Filistin, Kıbrıs, Mısır, Irak gibi ülkelerin yer aldığı Doğu Akdeniz havzası farklı kültür, din ve uygarlıkları barındırdığı gibi petrol ve doğalgaz kaynaklarının da yer aldığı stratejik bir konumdadır. Okyanusa açılan suyolu üzerinde yer alan ülkelerde diğer önemli bir sorun da sudur. Suyun yetersizliği ve artan nüfusun su ihtiyacının nasıl karşılanacağı ise belirsizliğini korumaktadır.
Bu bağlamda Doğu Akdeniz’in geleceğini su ve petrol belirleyecektir. Bölgede var olan sorunlar yumağı dünya kamuoyunu meşgul ettiği gibi emperyalist güçlerin de dikkatini çekmeye devam edecektir. Keskin hesaplaşmalar yaşanacaktır. Olan yine fakir ve yoksul halka olacaktır. Silah tüccarları ve kandan beslenenler, sömürmeyi alışkanlık haline getirenler ise ellerini ovuşturmaya devam edecekler, purolarını yedi yıldızlı otellerde tüttüreceklerdir.
Teşekkürler sayın hocam, olup bitenlerin çok güzel bir özeti olmuş; Suriye nin ABD de yaşanan terör faaliyetlerinde ne kadar rolü var onu pek bilemeyeceğim ama, batılılar bu tür terör olaylarına destek verenleri affetmiyorlar, daha öncede Libya da gördük Lockerbie uçak olayında Kaddafinin desteği olduğuna söylediler ve daha sonrada Libya tazminat ödemişti ama bu yetmedi tabii;
YanıtlaSilBenim gözlemim eğer yeterince büyük balık değilsen tehlikeli sularda yüzmeyeceksin,çünkü diğer balıkların ellerine koz verdiğin anda seni yutacaklardır; Beşar Esad'a sevmiştim babasına sevmesemde Arap toplumuna göre çağdaş laik bir yapısı olduğunu görmüştüm fakat tek eksiği demokratik özgürlükçü bir yapıya geçememesiydi, fakat belki buda işin bahanesi oldu,sadece o değilki demokrasiyi işletemeyen,Arabistandan tutun Azarbeycan da bile bu demokratik ortam yok,bizde ne kadar o bilem tartışılırda!!! Düşüncelerimi tamamına yazsan çok uzun olacak velhasıl batılı güçlerin sömürüsüne,çıkarlarına hizmet etmediğin sürece yeterincede güçlü değilsen maalesef seni yutuyorlar.....