Karl Marx ve
Friedrich Engels adlarını duymayan pek azdır. 1848 Manifestosu'u ile açıkladıkları fikir ve düşünceleriyle
tanınırlar. Karl Marx 19. yüzyılda yaşamış politika, iktisat, felsefe gibi
konularla ilgilenmiş bir filozof olarak değerlendirilmektedir. Engels'de aynı
yüzyılda yaşamış ve Marx gibi Almanya doğumludur. Onun da ilgi alanı Felsefe,
Ekonomi ve Siyaset Felsefesidir.
Yazdıkları Manifesto'ya göre, "...Ekonomideki krizler,
sermaye birikimlerindeki tırmanmanın sonucu ortaya çıkar. Üretim gücü, az
sayıda sermaye sahibinin elinde toplandığında, bu kesim zenginleşirken, emekçi
durumundaki tüketiciler fakirleşir. Fakirleşen tüketicinin alım gücü küçülünce
kriz çıkar. Kriz küçük ve orta üreticiyi de iflasa sürükler. Böylece kriz büyük
sermayenin devleşmesinin önünü açar..."
Engels ve Marx'ın öne sürdüğü ekonomik krizlerin
oluşmasına dair fikir ve düşünceleri budur. 19. yüzyıl küresel ekonomisi ile
günümüz küresel ekonomi arasında üretim araçlarının, haberleşme araçlarının,
teknoloji gelişimi ve kullanımının farklılığı açıktır. En azından şunu
söyleyebiliriz ki bugün "internet" küresel çapta
haberleşme ve finans akışını anında sağlayan devasa iletişim teknolojisidir.
Bu bağlamda "küreselleşme" ve "küresel
ekonomi" konusunda, elektirik ve kabloların ulaştığı, yeryüzü
coğrafyasının ücra köşelerinde yaşayan insanların bile belli bilgi birikimine
sahip olduklarını söylemek yanlış değildir. Kapitalizmin odağında bulunanların
ise bu konuda daha fazla bilinçli olduğu gerçeği yadsınamaz.
Küreselleşmenin amacı sadece büyümeyi ve güçlenmeyi,
daha büyük ve iştahları kabartan kazançları hedeflemektedir. Küreselleşmede
ekonomik boyuta önem verilir.
Toplumsal ihtiyaçları, ahlâki değerleri, gelenek ve
görenekleri, toplumun kültür anlayışını dikkate almaz. Fakir halk katmanları
ile zengin arasındaki uçurumun zengin lehine daha fazla derinleşmesine neden
olur. Bunun sonucu olarak ekonomik güç ve sermaye belirli çevrelerde toplanır.
Şirketler birleşme ve satın almalar yoluyla gittikçe büyürler.
Bu durum belirli çevrelerin daha da zenginleşmesi
anlamına gelir. Çünkü belli bir ürünün üretimini yapan şirketler üretilen
ürünlerin tek üretici konumuna gelirler. Piyasayı belirlemek artık onların
işidir. Bunun sonucu olarak dünya ekonomisi yüzde onlar civarında bir büyüme
yakalamışken belirli şirketlerin büyüme oranı yüzde binleri bulmaktadır. Sonuçta
fakir daha da fakirleşmekte, zengin daha da zenginleşmektedir.
O halde sanıyorum şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Küreselleşmede halk değil belirli çevreler zenginliklerine zenginlik katmakta,
üretimi ellerinde bulundurmaktadır. Tüketicilerse sermayesi büyük şirketlerin
belirledikleri piyasa ekonomisi koşullarına göre yaşamak durumundadırlar.
Küresel ekonomide ki gelişmeler Marx ve Engels'in 19.yüzyılda
öne sürdükleri düşünceleri doğrular nitelikte gözüküyor son sözünü söylemek
acaba yanlış mı olur?
Kan, ter, açlık ve gözyaşıyla yoğrulmuş insanların evrensel ızdıraplarının oluşma nedenidir "KÜRESELLEŞME"... Saygılarımla
YanıtlaSilTülay hocam konuyu kısa ve öz anlatmışsınız. Teşekkür ederim. Saygılarımla.
SilAsla yanlış olmaz hocam. Ta o zamandan başımıza gelecekleri söylemişler. Birkaç büyük sermayedar tüm dünyayı yönetmeye hevesli. Hatta epey oluyor 2. Dünya savaşını da bunların kasten çıkarttığını okumuştum, savaş bunların en sevdiği şey, çünkü savaşla nüfus azalıyor ve kalabalık nüfusu kontrol etmekten korkuyorlar! Öyle ki, bu zenginler toplaşıp dünyanın nüfusu çok artarsa nasıl azaltabiliriz, biyolojik salgın, savaş başlatmak dahil şeytani çözümler düşünmüşler hem de yeni değil on yıllar önce! Umarım Ukrayna bahanesiyle 3. Dünya savaşı çıkmaz:(
YanıtlaSilelinize sağlık hocam saygılar...
Yazdıklarınızın doğruluğu zaten "doğru" düşünen her insanın düşüneceği şey. Kapitalizmin sac ayağı üzerinde yükselen Emperyalizm ve Küreselleşme "insan" kan ve gözyaşından nemalanmaktadır. Bugünlerde "Ukrayna" da, öncesinde "Irak, Suriye, Afganistan...vs.vs" ülkelerinde tekrarlananlara bakıldığında parababalarının ne denli acımasız oldukları görülecektir. Bu bağlamda insana dair olmayan küreselleşme ve kapitalizmi kabul etmek olanaksızdır. Aslolan insanın insanca yaşamasıdır. Hangi dil, din, mezherp, inanç ve düşüncede olursa olsun; düşünceleri bir diğerine şiddet içermediği sürece var olmalı, dile getirilmelidir.
SilSaygılarımı iletiyorum .
Küreselleşmenin iyi yanları da yok değil hani, dünyanın bilinmeyen yanını bırakmamak, her bir tarafa uzanmak, ulaşmak. Tabii en kötü yanı da İnsanoğlu tadında bırakmayı bilmez, cılkını çıkarır. Ve rabbena heeeep bana der. İşte bütün mesele bu..
YanıtlaSilDoğru dersin "VuslaT" kardeşim.
Sil" rabbena heeeep bana"
demek çözüm değildir.
Bu yaklaşım insana özgü olmayandır.
Eşitlik ve yaşamın kutsallığına ters düşer.
Saygılarımla.
Tülay Hanım'a katılıyorum kısa ve öz olarak açıklamış. İnsanlığın var oluşundan bu yana gücü elinde bulunduran para babalarının gücüne güç eklemek adına insanı insan, eğerleri gözardı etmesi onun yok sayması. Her ne kadar çağ atlasak, teknoloji milenyum çağı da olsa değişen pek bir şey yok. "Zengin hep zengin, fakir ise hepten fakir"... Emeğinize sağlık Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilSaygılar.
Kapitalizmin dişlilerinin dönmesi,
SilEmperyalist ülkelerin gözünün doyması
Zulüm gören
yoksul ülkelerin insanlarının
sömürülmesi pahasına gerçekleşmektedir Hanife hanım bilirsiniz bunu.
Zulüm ile abat olunmaz.
Demokrasi dışı rejim arayışları ve uygulamaları ile rahat bir yaşam sürmek mümkün değil.
Yaşamın kutsallığına saygısı olmayanların vicdanlarına teslim olmak hiç olmaz.
Katillerin güç kazanması ile de olmaz.
Yaşam ancak ve ancak insan haklarına saygı ile
erdem
alçakgönüllülük
vicdanlı olma
aydın olma
toplumu anlama
İnsanî değerlere saygı
hoşgörü
öteleyici
horlayıcı
ayrıştırıcı anlayıştan uzak olmakla yaşam düzene girer.
Çalıp çırpmkla, başkalarının hak ve hukukunu yok etmekle bir yere varılamaz.
Emperyalizmin amacı bellidir.
Böl ve yönet politikası gözetir.
Bu duruma boyun eğmek doğru değildir.
Yaşam için
İnsanca yaşam için mücadele etmek gerekir.
Yorum için teşekkürler.