27 Şubat 2014 Perşembe

EMPERYALİZM VE MİSYONERLİK


Emperyalizm yüz yıllardır gelişmekte olan yoksul ülkeleri sömürmüş, halkların yoksulluğuna daha da yoksulluk katacak adımları acımadan uygulamıştır. Onlarca ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendi çıkarına kullanmış, ülkeleri "sömürge" konumuna getirmiş, ucuz iş gücü olarak sömürge ülkelerin ya da gelişmekte olan ülkelerin insan kaynaklarından faydalanmıştır. Fakir halkların alın terini kendi ülkesine akıtmıştır. Bunu yaparken bir yandan güç kullanmış, bir yandan da kendi kültür ve siyasi anlayışını yoksul halk kitlelerine kabul ettirmek için özel olarak yetiştirilen "misyoner" lerden yararlanmıştır.
Emperyalist ülkeler sömürgeleştirdiği ülkelerin kalkınmasına ve sanayileşmesine müsaade etmemiştir. İlgili ülkelerde medeniyetin ilerlemesine takoz koymuştur. Gelişmenin ve medeniyetin varlığı, halkın bilinçlenmesi emperyalizmin çıkarlarına dur demek anlamına geldiği gibi gelir kaynaklarının da kesilmesi demektir. Bunu çok iyi bilen emperyalist ülkeler bilerek ve isteyerek sömürge anlayışından vazgeçmemiştir. Sömürünün sona erdirilmesi yine sömürülen ülkelerin emperyalist emellere karşı koymasıyla mümkün olmuştur.
Emperyalist amaçlardan kurtulmak için medenileşmenin yolunun açılması gerekir. Sanayileşmenin yolunun açılması gerekir.
Ülke kaynaklarının yabancılarca paylaşılmasının önüne geçilmesi... Sömürge anlayışından kurtulmanın gerçekleşmesi... Sömürge konumundaki ülkelerin, kendilerini sömürge haline getiren ülkelere karşı koymasıyla mümkündür. Bunu yapabilmek için o ülke halklarının "ulusal bilince" ulaşması ve ulusal birlikteliğini sağlaması gerekir.
Ulusal bilinci bastırmak için bu ülkelerde eğitim ve propaganda kurumları açmakta...Bir kısım öğrencileri eğitim amacıyla kendi ülkelerine götürüp eğitip koşullandırmakta...Bir kısım eli kalem tutan yazarları ve basın mensuplarını beslemekte...
Bu bağlamda emperyalist ülkelerin değerlerinin ve anlayışının uygarlığın belirleyicisi olduğunu...Ulus devlet anlayışının çağdışı kaldığını...Egemenlik ve bağımsızlığın gereksizliğini... İnsanlığın evrensel değerlerinin önemli olduğunu...Lakin "evrensel değerler" anlayışında kendi belirledikleri değerlerin evrensellik özelliğinin bulunduğunun propagandasını yaptırmaktadır.
Osmanlı döneminde ülkemizi sömürgeleştirmeye çalışan batılı ülkeler bu amaçlarına ulaşmak için her türlü siyasi ve ekonomik oyunları oynamışlardır. Bir ülkenin istekleri doğrultusunda hizaya gelmesi için siyaseten yalnızlaştırılması, siyasi hataların yapılmasının sağlanmasının yanı sıra...
O ülkenin ekonomisinin istikrarsızlaştırılması...Maden kaynaklarını işletemez...Topraklarını işleyemez duruma getirilmesi ve borçlandırılması da hedeflenmektedir.
Fransız Maliye bakanlığı Müşaviri ve 1889 yılında Osmanlı Devleti'nde alacağı olan devletlerin Hesap Komisyonları Başkanı Daniel Ducoste şöyle demektedir:
"Türkiye (Osmanlı), ekonomik bakımdan tam bir perişanlık manzarası arz etmektedir. Türklerin özvarlıkları, iki asırdan bu tarafa, sürekli şekilde imparatorluğun Türk olmayan unsurlarla meskun bölgelerine akmaktadır. Bu büyük bir avantaj teşkil eder. Zira imparatorluğun çekirdeği olan Anadolu, bu suretle her gün daha gayri iktisadi şartlara mahkûm olmaktadır."
Daniel Ducoste önemli bir saptamada bulunuyor bu açıklamasıyla. Osmanlı ekonomisinin perişan olduğunu söylüyor. Osmanlı ekonomisi zaten onlarca yıl önce basiretsiz ekonomik politikalar yüzünden zor duruma düşmüştü. Sanayi yok denecek kadar azdı. Var olan üretim araçları zanaatkarların kullandığı el tezgahlarıydı.
1838 yılında İngiltere ile ekonomik ilişkilerin yoığunlaşmasıyla "Balta limanı anlaşması" imzalanmıştı. Bu anlaşma ile osmanlı devleti kapitalizmin ekonomi anlayışı çerçevesinde kurumsallaşma yoluna girmişti. 18. yüzyılın sonunda gerçekleşen sanayi devrimi ile sanayi birikimi kendini göstermeye başlamış, bir tarım ülkesi konumunda kalan osmanlı köylüsü bu durumda pazar için üreten konumuna düşmüş ve mülksüzleştirilmişti.
Osmanlının son dönemine rastlayan yoğun ve aralıksız savaşlar da ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Osmanlı devletinin çekirdeğini oluşturan Anadolu insanı ise savaşlardan gözünü açamamış; bu bağlamda ekonominin ipleri ve geliri savaşlardan muaf tutulan azınlıklara akmaya başlamıştır.
Daniel Ducoste devamla :" Şimdi, Türklerin borçlanmalarının hızla gelişmekte olduğu bir dönem yaşanmaktadır... O halde, Osmanlı maliyesi, ekonomisi ve servetleri hakkındaki kararlılığımızı müdafaa edebilecek Türk yöneticilere ihtiyacımız olacaktır.
Ben bu ' Yerli Misyoner'lerin, bizlerden ve siyasi ve benzeri baskılardan çok daha müsbet sonuçlar vereceği kanaatindeyim!... Bunlar, onlara (Osmanlılara)  kendi dilleri, kendi ikna metotları ile hitap etmek imkânını bulacaklardır..."
Ducoste'nin söyledikleri emperyalist zihniyetin çıkarları için "Yerli Misyoner" leri besleyip koruduğu;  bu çıkarcı ve menfaat düşkünlerinden yararlandığını açıkça göstermektedir. 
Emperyal güçler kendi çıkarları için, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını kullanacağı ülkeyi öncelikle borçlandırma yoluna gitmektedir. Üretim yapılmaması ve üretim araçlarının kullanılmasının engellenmesi için her türlü faaliyetten kaçınmamakta, amacına ulaşmak için o ülkenin insanlarını kullanmaktadır.
Üretim yapılması işlerine gelmemektedir. Aksi durumda kendi fabrikalarında ürettikleri ürünleri gelişmekte olan ülkelere satamayacaklar ve ellerinde kalacaktır.
Osmanlı maliyesinin son zamanlarda içinde bulunduğu durum ve Düyun-u Umimiye  (Genel Borçlar) incelendiğinde bu gerçek görülecektir. Borçlanmış bir devletin işletilebilir ve kullanılabilr kaynaklarının nasıl yabancıların eline geçtiğini göstermesi bakımından ibretlik bir durumdur.
Borç batağına çektikleri ülkelerden alacaklarını tahsil etmek için de ""siyasi be benzeri baskılar" yerine yerli misyoner kullanma yolunu seçmekteler.
Çünkü onlara göre bu yerli misyonerliğe soyunan kişiler o ülkenin dilini, kültürünü, geleneğini çok iyi bilmekte ve kendilerinin yapamayacağı  ikna metotları ile halkı kolayca kandırabilmektedir.
Yerli misyonerler çok değişik meslek grupları içerisine yuvalanmışlardır. Yönetici olarak görev yapanlar, medyada yazıp çizenler, hukukçu olanlar, öğretim görevlisi olanlar vsvs.
Yerli misyenerliğe soyunan yalakalardan ve emperyalizmin dişlilerinden kurtulmak için kendi değerlerimize, kendi kültürümüze sahip çıkmalı; geçmişte yaşanan olayları iyi tahlil etmeli ve bilinçlenmeliyiz. Sadece eli kalem tutan aydın kesimin değil tüm halkın bilinçlenmesi gerekir.

12 yorum:

  1. Öncelikle çok güzel bir yazı Hüseyin hocam, elinize sağlık.
    Atatürk boşuna başka ülkelerin verdiği akılla kalkınamazsınız, tam bağımsız olun, yerli malı kullanın, kendi uçağınızı yapın... demiyordu. Bugün Sözcü'de bir okur yorum yapmış (Ukrayna ile ilgili bir habere), demiş ki, "cocacola ile hamburgerin girdiği ülke iflah olmaz' haklı. Böyle böyle hiçbir şey üretmemeye, tüketmeye yönelik bir halk yaratıyorlar...İnsanlar cahil kaldıkça sömürge olmaları kaçınılmaz, işte Boğaziçi gibi üniversitelerde hocalar, öğrenciler ulusalcılığı tu kaka yapıyorlar! Emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyorlar! Kendine yeten ülke iken şimdi arpayı bile dışarıdan almaya başladık, ülkemiz sayısını hatırlamadığım kadar çok ABD üsleriyle dolu! Her yer cia ajanı kaynıyor, böyle bir ülkede bağımsızlık mümkün mü? Dediğiniz gibi tüm halkın bilinçlenmesi, bunları öğrenmesi gerekir.
    tekrar elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söylediklerinize katılıyorum. Bu konuda söyleyecek ve irdelenecek o kadar ilgili konu var kii.
      Mustafa kemal Atatürk'ü hala anlayamadık ne yazık ki.
      Anlamış olsak,
      Söylediklerini uygulayabilsek zaten bu durumlara düşmezdik.
      Ülke kaynaklarını yabancılara ve özel sektöre satıp saman ve kurbanlık et ithal eder duruma düşmezdik.
      Devlete ait hangi milli tesis kaldı ki satmadık.
      Emperyalizmin istediği de bu zaten.
      Yorum için teşekkürler Müjde Hanım kardeşim. Selam ve saygılarımla.

      Sil
  2. Merhabalar.

    Emperyalizm ve misyonerliğin nasıl faaliyet gösterdiğini ve nasıl acımasızca bir sülük gibi kanını emdiğini anlatan yazınız için sizi kutlarım. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.

    İnsanlarımızı bu konuda bilinçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda doğru bilinen yanlışları ortaya çıkarmalı ve insanlarımıza anlatmalıyız.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Recep bey geçmişi bilmek geleceğe doğru yön vermeyi gerektirir.
      Bu ise bilinçlenme ile olur.
      Yorum için çok teşekkür ediyor iyi bir hafta sonu diliyorum.
      Saygılar.

      Sil
  3. Daniel Ducoste ne kadar doğru söylemiş. Başımızda bizi yöneten hükümet ve avaneleri nasıl da yerli misyoner tanımına uyuyor. Bazen , isminin başına prof.dr ünvanını almış kişilerin bile inanılmaz bir cehalatin içine düştüğünü gördükçe dehşete düşüyorum. Bu insanlarda körü körüne bir bağlılık var. Ne yapsanız fikirlerini değiştirmeniz imkansız. Diğer taraftan bilen zaten biliyor. Araştırıryor, okuyor, öğreniyor. Bilmeyen de küçük bir menfaatini kaybetmemek adına yanlışı savunmaktan desteklemekten vaz geçmiyor. Bu durum bizi umutsuzluluğa düşürmemeli elimizden geldiği kadar bilgilendirmekten vaz geçmemeli diye düşünüyorum. Hüseyin Hocam elinize emeğinize sağlık.
    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz gerçekçi. Ne denir ki doğru söze.
      kendi ülkesi çıkarına diğerini soymaya çalışan güçlere verilecek en güzel cevap ulusal birliğimize sahip çıkmakla olacak.
      Elin adamı bizim ekonomik, sosyal, kültürel gelişmemizi bizden neredeyse daha iyi takip eder durumda.
      Buna dur diyemeyiz.
      Bırakın takip etsinler.
      Lakin, ekonomi, kültür ve siyasi rahatlık içerisinde bulunmamız onların takip etmesini boşa çıkaracaktır.
      Elleri ve dilleri havada ve dışarıda kalacaktır.
      Misyonerlik sevdası ile yanıp tutuşanlar da bir hiç olarak toplumun gözünde değersiz bir varlık olarak kalacaktır.
      Gerçekler er geç ortaya çıkacaktır.
      Misyonerlik yapanların durumu yani.
      Yorum için teşekkür ediyor iyi bir hafta sonu diliyorum.
      Saygılarımla.

      Sil
  4. Hüseyin Bey,yazinizin her kelimesine okuyan herkes gibi ben de katiliyorum.Ve maalesef ki bir ülkeyi sömürge haline getiren yine ayni ülkenin acgözlü liderleri yada yönetenleri ya da muhalifleri olmustur.Dünyanin her yerinde bu böyle,sömürgecilerler isbirligi yapan vatan hainleri.Bana dokunmayan yilan bin yasasin mantigi ile hareket eden zihniyete sahip insanlar yüzünden olmustur ne yazik ki...Gözümüzün önünde yasananlari görüyoruz iste,Irak,Libya,Suriye,eski Yugoslavya...Bu ülkeler niye bugün ki duruma düstüler kendi cikarlari ugruna ülkelerini emperyalistlere satan karsi görüste olan Muhalifler yüzünden oldu.Peki durumlari iyi mi oldu,hersey ortada iste....Bu konuda hepimizin söyleyecegi eminim ki cok sey vardir....
    Güzel bir haftaya baslamaniz dilegiyle,sevgiyle ve dostca kalin....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Yıldız, "Nar Taneleri" bloğ yazarı olarak sayfama hoş geldiniz. Yazılarınızı ilgi ile takip etmekteyim zaten. Yorumunuz benim için sevindirici olmuştur. Bu bağlamda size teşekkür ediyorum. Yorumunuzda belirttiğiniz görüşlere katıldığımı belirtmek isterim. Belli aydın kesimin bu konuda bilinçli olması sevindiricidir. Selam ve saygılarımı iletiyorum.

      Sil
  5. elinize sağlık hüseyin hocam..aynen katılıyorum maaelesef durumumuz böyle..içler acısı bir durmdayız..umarım bir anönce düzeliriz..iyi dileklerimler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşamın geleceği ve halihazırdaki durumu o toplumun kendi elindedir. Ben ce de inşallah ekonomik anlamda bir rahatlama ve demokrasinin işleyişi anlamında daha güzel gelişmeler olur. Yasaksız bir yaşam dilemekten başka çaremiz yok.
      Saygı ve selamlarımı iletiyorum.

      Sil
  6. Kimsenin kimseyi sömürmediği, tuzağa düşürmediği bir dünya olsa..:(
    Hayırlı haftalar Hüseyin bey..Sağlıkla, afiyetle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın VuslaT Kardeşim. Ne güzel bir düşünceyi duyguyu dile getirdiniz. Saygı ve selamlarımı iletiyorum.

      Sil