Son yıllarda çevrecilerin; korunması ve gelecek
nesillere bırakılması gereken sit alanları, Milli Parklar, sulak alanlar,
ormanlık alanlar, nesli tehlike altında olan canlıların yaşadığı alanların
korunması, derelerin kurutulmaması, borulara hapsedilmemesi, kıyıların
yapılaşmaya açılmasının engellenmesi, kaçak yapılaşma vs. konularında verdiği
mücadele devam etmektedir.
Kaz Dağları'nda çok uluslu şirketlerin altın madeni
aramasına izin verilmesi ve oksijen deposu ve Milli Park statüsünde olan
yörenin tahrip edilmesinin engellenmesi için Bergamalı köylülerin verdikleri
mücadele akıllardadır hala. Siyanürle altın aranması sonucu topraklarının
zehirlenmesini istememektedirler.
Sinop ve Akkuyu nükleer elektrik santrallerinin kurulmasına
yöre halkı karşı çıkmaktadır.
Onlarca dere üzerinde yapımı süren HES'lerle
derelerin borulara hapsedilmesi telafisi mümkün olmayan çevre tahribatına neden
olacaktır. Derelerin kurtarılması için çeşitli bölgelerde yöre insanının HES
yapımlarının durdurulması için yasal yollara başvurmaları da devam etmektedir.
Ülkemiz flora ve faunasını, derelerini, ormanlarını,
yaban hayatı için vazgeçilmez olan Milli Parkları korumak ve gelecek nesillere
bırakmak için çaba sarf edilirken; hükümet "Sulak alanlar"
yönetmeliğinde değişiklikler yaptı.
2 Şubat Dünya Sulak alanlar Günü dolayısıyla bir
açıklama yapan Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri
Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, "bitmez tükenmez bir kaynak
olarak görülen sulak alanların yanlış kullanım ve bilimsellikten uzak su
yönetimi sonucu yok edildiğini belirterek, son kırk yılda Türkiye'nin 40'a
yakın gölünün kuruduğunu, onlarcasının da kuruma riskiyle karşı karşıya
olduğunu" söyledi.
Durum bu iken çevreye ilişkin kararları eleştiri
konusu olan hükümet, Sulak alanlar Yönetmeliğini sil baştan değiştirdi. Bir
alanın "sulak alan" olarak belirlenebilmesi iyice
zorlaştırıldı.
Sulak alanlardaki "tampon bölgelerde"
açılacak taş ocakları, hidroelektrik
santral projeleri, motorlu taşıt, çimento üretimi, evsel atık transfer
istasyonu kurulması gibi
faaliyetlerde ÇED süreci usul ve
esasları bakanlığın belirleyeceği tek bir raporla sınırlandırılarak devre dışı
bırakıldı.
Yönetmelik ile
sulak alanları besleyen akarsular ile yüzey sularının yönlerinin izin alınmak
şartıyla değiştirilmesinin önü açıldı. Arazi ve su kullanım planlamalarında,
sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esas olmaktan çıkarılarak
gözetimle sınırlandırıldı. Sazlık alanlarda ekonomik ve ticari önemi olan bitki
türlerinin kesilmesine izin verildi. Sazlık alanlarda su kuşlarının yumurtlama ve kuluçkaya yatması,
konaklaması, kışlaması; nadir ve nesli tehlike altındaki kuş türlerinin üreme
bölgelerinin önemi göz önüne alındığında bunun su kuşları bakımından ne
denli değerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu alanların "zorunlu olmadıkça özel
mülkiyete konu olmaması gerekir" ifadesi ile alanların özel mülkiyete konu olmasının da
kapısı aralandı.
Sulak alanlardaki kuş türlerinin azalması ekolojik
sonuçlar doğuracaktır. Böcek yiyen kuşlar bir çok tarım zararlısını kontrol
altında tutar. Sivrisinek ve kum sineklerinden geçen "sıtma ve şark
çıbanı" nın önüne geçer vs.
Ormanıyla, madeniyle, sulak alanlarıyla, göl ve
dereleri ile, bozkırı ile dağ ve ovalarıyla bu toprakları bugün bizler yarın
çocuklarımız daha sonrasında da onların çocukları kullanacaktır. Bu bağlamda
ülkemizde ekolojik önemi olan alanların korunması için hepimize düşen görevler
vardır.
yapılanları ve yapılması gerekenleri gayet iyi anlatmışsınız, maalesef kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz, dereler, nehirler hatta göller kurumuş, İstanbul susuz kalacak diyorlar, barajların su seviyesi çok düşmüş, su savaşları çıkınca akılları başlarına gelecek herhalde ya da tuvalette popolarını temizleyecek su kalmayınca!
YanıtlaSilNasrettin Hoca misali "bindiğimiz dalı kesmek"te maharetliyiz. Susuz kalmadan önce ileriyi görüp ona göre önlem almak lazım. Lakin, son kırk yılda kırka yakın gölün kuruduğunu, onlarcasının da kuruma riskiyle karşı karşıya kalındığını yetkili bilim adamları açıklıyor. Su hayattır. Suyun olmadığı yerde yaşam yoktur. Gerekli önemin verilmesi herkesin görevidir. Başta gerekli önlemleri almakla mükellef yetkililerin tabii. Onlarında aldığı önlemler Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren "sulak alanlar" yönetmeliğinde belli!!!
SilAlınan önlemlerde günübirlik, insanlarımız da günlük yaşıyor. Geleceği düşünmeden planlamadan. Müjde'nin dediği gibi hayat kaynağımız suyumuz tamamen yok olunca su savaşları başlayınca ne yaparız belli değil. 3. dünya savaşlarının su savaşı olacağını okumuştum. Her şeyde olduğu gibi doğal çevrede tehdit altında. Kimse neyi nasıl yapacağı konusunda bilgi sahibi değil.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık Hocam,
Saygılar.
Merhaba Hanife hanım. iyi bir hafta sonu diliyorum size ve ailenize. Yorum için öncelikle teşekkür ederim. Sağolun.
Sil"Su hayattır" deyimini kim söylemiş ise bir gerçeği dile getirmiştir.
Nasrettin Hoca'nın deyimi ile "bindiğin dalı kesmek" söz konusu ise eğer bunu biz çok güzel yapıyoruz. hem de doğaya ve yaşama sahip çıkması gereken devletin DSİ'si eliyle. DSİ geçmişte Sultan sazlığı başta olmak üzere çok çeşitli sulak alanları kuruttu. Misal Havaalanı yapımı için Hatay ilinde Amik Gölü'nün kurutulması yok edilmesi gibi. Onlarca göl ve dere yok edildi. Ders alındı mı? Hayır alınmamış ki İstanbul 'da yapımı devam eden 3. Köprü için yüz binlerce ağaç yok edildi.
Doğa Derneği ve Dünya Turna Vakfı ortaklığında, 2010 yılından bu yana yapılan araştırmaya göre Anadolu'da üreyen 12 Turna çifti kaldı. (Aşık Veysel ve onlarca sanatçımızın dilinden düşmeyen Turna deyişleri de ne yazık ki sadece türkülerde kalacak gibi).
Turnaların yok oluş sebebi ise doğal yaşam ortamlarının aşırı otlatma ve konvansiyonel tarım uygulamalarıyla yok edilmesi.
Misal İstanbul; denizleri, boğazı, gölleri ve yüzlerce deresi ile bir su cennetiydi. adına gelişme, ilerleme denen süreç , İstanbul'un suyunu kuruttu. Dereler ya binalarla doldu (yağmur yağdığınde Ayamama, ve Kurbağalıdere örneğinde olduğu gibi evleri su basmakta) ya da "ıslah" edilip yer altına hapsedildi.
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilMalumunuz olduğu üzere bir müddet internetten ayrıldığım için blog sayfalarımdan ve blog arkadaşlarımdan ayrı kaldım. Bu ayrılık hala devam ediyor. Ancak fırsat buldukça, fırsat bulduğum yerlerden ziyaretlerimi devam ettirmeye çalışıyorum.
"Sulak Alanların Korunması" ile ilgili çok önemli bir konuyu dile getirmişsiniz. Tabi sulak alanların kıymetini batılı ülkeler çok iyi bilirler. Ama ülkemizde her nedense rant ve çıkar uğruna bu güzelim sulak alanları yağma edilmektedir. Buna müsaade eden zihniyeti ve idareyi esefle kınıyorum. Nasıl devletin bir kuruş parası üzerinde tüyü bitmedik yetimin hakkı var diyerek, devletin bir kuruşuna bile halel gelmesine gönlümüz razı gelmiyorsa, Rant ve başkalarının çıkarı uğruna peşkeş çekilen sulak alanların da üzerinde tüyü yetmedik yetimlerin hakkı vardır.
Bu duyarlı konuyu dile getirerek paylaşan kaleminizi ve yüreğinizi kutlarım.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Hocam;
SilSayfama hoş geldiniz.
Biliyorum bir süre internetten ayrı kalacağınızı yazmıştınız.
Yazı içeriğine yaptığınız yorum ile vermiş olduğunuz destek nedeniyle size teşekkür ederim.
Aklı selim insanların sizin gibi düşünmemesi için hiç bir neden yok zaten.
Bu topraklar bugün bizim yarın bizlerin çocuklarınındır.
Hor kullanmamalı, doğal değerlerimize, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmalıyız.
Selam ve saygılarımla.