Çok uzun
yıllardır bu topraklarda sorunlar yerli yerinde. Sanırsın bu kadim topraklara
sorunlar ev sahipliği yapıyor. Her gün acı üstüne acı çekiliyor. Akan göz
yaşlarından göz pınarları kurudu.
Bir yandan gelen
şehit haberleri yürekleri dağlıyor, diğer yandan pimi acımasızca çekilen
bombaların parçaladığı bedenlerin acısı. Teröre karşı mücadele eden güvenlik
güçlerimizin kahpece şehit edilmesinin acısı dinmek bilmiyor. Terör
örgütlerinin canlı bombalarının patlatılması ile yaşamını kaybedenlerin acısı
da.
Yaşamını
sürdürenlerin arzu ettiklerinden farklı, zorluklarla dolu bir yaşam sürmeleri
de yarının bugünden iyi olduğu umudunu azaltıyor.
Yaşadığım sokak
ana caddeye yakın. Günün her saatinde insanlar cadde ve sokakları dolduruyor.
Geceleri neon ışıklarının altında canlılık devam ediyor.
Akşam
saatlerinde sokak ve caddelerde oluşan çöp yığınlarının etrafında çöp
toplayanlar o günkü rızkını çıkarmanın derdinde. Elleri yüzleri bakır renginde.
Giysileri rengini kaybetmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde giyimi düzgün, orta
yaşlarda bir kadın elinde dört tekerlekli bir çocuk arabası ile çöpleri
karıştırmakta, satabileceği pet şişeleri çocuk arabasına doldurmakta.
Yaşamın acı yüzü
akşamın ilerleyen saatlerinde çöp yığınlarının etrafında kendini gösteriyor.
Çöp toplayarak geçimini sağlamaya çalışan bu insanları buldukları çöpler nedeni
ile şanslı mı sayacağız? Oysa ki bu durum tüm topluma belirli bir sorumluluk
yüklemekte, zor durumda olan insanlarımıza yardım elini uzatmayı gerektirmekte.
Afrika'nın geniş
savanalarında yaşam alanı bulan "bir kadının, tencereye atacak bir kök
bulabilmek için günlük yürüme mesafesi yirmi kilometredir. Midesine girecek
organik bir madde bulamadığı için ölenler de var." cümlesi yaşana
sorunların sadece belli bir coğrafya ile sınırlı olmadığını gösteriyor.
Hangi coğrafyada
olursa olsun, çöp kutusunda bulduğu ekmeği yemek durumunda kalan bir tek
kişinin dahi olması toplumun sosyal yardımlaşma durumundaki bozulmanın
göstergesidir.
Canlı bombanın
katlettiği onlarca insanın ölümü sonrası saygı duruşunda duyulan ıslık sesleri
toplumun belli kesimleri arasında olmaması gereken bir durum değil midir?
Toplum acı
çekiyor. Sanırsın bizden olmayan daha az değerli.
Oysa ki bu
toplum yüz yıllardır aynı coğrafyada ortak acıları paylaşarak yaşadı. İşgal
kuvvetlerine karşı aynı cephede yan yana mücadele etti. İmece usulü ile köyünde
kasabasında komşusuna yardım etti. Kalan işleri elbirliği ile tamamladı. Kız
alıp kız verdi, akraba oldu.
Yaşanmakta olan
sosyal ve ekonomik kısır döngüyü kırmak, geleceğe umutla bakmak yine bizlerin
elinde. Ekonomik yaşam sıkıntısı içinde
olanların yardımına koşmakta.
Charles Bukowski'nin,
"Afrika'ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde 'tok karnına' yazıyordu" cümlesini unutmadan.
Başta Amerika, sonra onun her zamanki çıkarcı ortakları, müttefikleri Avrupa ülkeleri Orta Doğu'daki ülkelerini bölmekte ve sınırları yeniden çizmekte o kadar kararlılar ki, bölmek istedikleri ülkeler onların tuzağına birer birer düşüyorlar. Irak düştü, Libya düştü, Suriye düştü, Türkiye düştü. İlk iki ülke parçalandı ve yok edildi. Irak sanırım - yanlış aklımda kalmadıysa - üçe bölünecek, Libya o kadar kötü bir halde ki, kaça bölüneceği belli değil, kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı farklı kabileler (aşiret diyorlar ben kabileyi tercih ediyorum) elinde, kimi işid elinde, kimi başka bir cihatçı grup, kimi laiklik yanlısı grup...hepsi birbiriyle çatışma halindeler. Kusura bakmayın yani güzelim Libya'nın içine edilmiş vaziyette. Bizim ülkemiz de bundan kendine düşen payı alacak. Çünkü aklını kullanmıyor, daha doğrusu akıllı değil. 10 milyon okuma yazma bilmeyenimiz var! Eğer Avrupalı insanların zeka düzeyinde olsaydık şu anda bu çizdiğiniz tablo olmazdı. Çünkü başımıza ne geliyorsa zeka düzeyimizin vasat ve cehaletin diz boyu olmasından geliyor. Bir İsveç, bir Fransa neden bu halde değil? Amerika ve müttefikleri neden o ülkeleri bölemiyor? Çünkü adamlarda okuma yazma bilmeyen yok, bilgi toplumular, mezhep ayrılığı ile bölünmeyecek kadar akıllılar, hem de zeka düzeyleri bizden yüksek. Türk vatandaşların ortalama zeka düzeyi Avrupa'dan daha düşük. (rakamı okumuştum şu an aklımda değil) Sorarım hangi gelişmiş ülkenin devlet başkanının kocası sahte diplomalı, karısı ilkokul terk olur? (imam hatipten sonra ne okuduğu belli değil) Baleye seks diyen biri hangi Avrupa ülkesinde böyle yüksek mevkilere gelebilir? Olsa olsa bakkallık, çöpçülükten ileri gitmez. Clinton ve eşi, ABD eski dışişleri bakanı Condolezza Rice, Obama ve eşinin tahsilleri bir A4 sayfasını doldurur, birer değil ikişer, üçer üniversite, hepsi de en süper okullar, doktoralar, ayrıca Condolezza resital verecek kadar piyano çalar, Clinton saksafon, hepsinin on parmağında on marifet var. Birkaç dil biliyorlar. Yani böyle başa, böyle tarak...:)))) ne olacaktık ki? Atatürk'ün kıymetini anlasaydık şimdi bu halde olmazdık.
YanıtlaSilNe diyebilirim ki yazdıklarınıza. Bilim ve teknoloji öncülüğünde ülkemizin bekası ve birlik ve beraberlikle bu ülke insanının bir arada yaşamasının devam etmesi gerektiğini biliyorum ve istiyorum. Ehli insanların elinde bu ülke insanı gelecek bin yıllarda daha da ileri gidecektir.
SilNot: Yorumum bakkallık veya çöpçülük mesleklerini küçümsediğim anlamına gelmesin:) namusuyla yapılan her meslek (terzi olsun, ayakkabı boyacısı olsun)asla küçümsemem. Sadece karısı ilkokul terk, kendisi sahte diplomalı ve imam hatipten sonra ne okuduğu belli olmayan birinin böyle en üst mevkilere gelmesindeki sakıncayı belirtmek için söyledim.
YanıtlaSilElbette yorumunuzun ne anlama geldiğini okuyucular anlıyor. Bizler anlıyoruz. Önemli olan diploma değil üretim yapan çalışkan insanların varlığıdır. Diploma tıpkı ehliyeti olup da araç kullanamayan gibi ehli değilse işe yaramaz zaten. Bu ülke emekçilerin sırtında yükselmektedir.
SilMerhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSil"Zorluklarla Dolu Bir Yaşam" başlıklı yazınızı içim burkularak okudum. Yıllardır zaten ne yazdıklarımızdan , ne de okuduklarımızdan bir tat alamıyoruz. Şimdi eleştirmek en kolayı. Artık eleştiri yapmayacağım diyorum. Yapıcı olmak ve yol göstermek gerekiyor. Çözüm getirmek gerekiyor. Ama bizler hemen en kolayı olan eleştiriye ve bu eleştiriyi de yaparken geçmişteki hatalar üzerinden sorgulamaya yöneliyoruz.
Nasreddin hoca ne yapmış? Testi kırılmadan önce onu taşıyan çocuğu uyararak tokatlamış. Bunu merak edip, sorana da ne demiş? Testi kırıldıktan sonra tokatlamanın ne faydası olacak, ben testi kırılmadan tokatladım demiş.
Vatandaşımız yine sağ duyulu, merhametli ve vicdanlı. Eğer bu yaşananlar başka bir ülkede yaşanmış olsaydı, kan gövdeyi götürürdü.
Biz hepimiz bu ülkenin birliğini, dirliğini, huzurunu ve güvenliğini sağlayacak bir yönetimin arkasındayız diyoruz. Ülkemizi saplandığı bataklıktan, daha fazla zarar görmeden her kim çıkaracaksa, onu desteklemeye ve onun arkasında olmaya varız ve hazırız.
Selam ve dualarımla.
Doğru dersin Recep Bey. Yazdıklarınıza katılıyorum. Selamlarımla.
SilHocam uzunca bir yorum yazmıştım. Hatta yazıyordum. Ne olduğunu anlamadan sayfa değişiverdi. Yazdığım yorum gitti... Sonra tekrar geleceğim. Yazınız hüzün koksa da gerçek. Kaleminiz daim olsun. Saygılar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Hanife Hanım. Bazen o yorum yazıp da silinme olayı oluyor. O nedenle uzun yazacağım yorumları yazı proğramında öncelikle yazıyor sonra ekliyorum artık. Saygı bizden.
SilAz evvel kısa bir video izledim. Halk pazarında fiyatlardan yakınan bir adamın yanına, bir kadın sokuluyor ve; "Başımızdakini eleştirme bu pahalılık Allah'tan geliyor, çamur atma." diye sert üslupla uyarıyordu.
YanıtlaSilBu gibi insanlar acı paylaşmazlar, her şeyi Allah'a bağlar, sorgulamaz ve sorgulayanı da kınarlar. Bunlar kör, sağır, dilsizdir. Dini imanı kimseye bırakmaz ama iş rızk paylaşma adı altında sadakaya gelince bucak bucak kaçarlar. Bunlar diyorum zira yaftalayanlar, benden değilse 'Oh iyi olmuş'çulardır, uçurum yaratır bakışları, sözleri.
Bir kaç yıl önce Ankara Sincan'daydım. Alışveriş merkezi çıkışında AVM'nin servis aracı ile eve giderken iki yaşlının konuşmaları servis aracındakilerin dikkatini çekti. O ara Ankara'nın suyunun bir kısmını Kızılırmak'tan sağlamak için çalışma yapılıyordu. Sular sıklıkla kesilir olmuştu. "Ankara'nın suyu neden böyle bunlar çalışmıyor, anca parayı harcamasını biliyorlar" gibisine bir söz edildi. Yaşlının biri "harcasınlar harcasınlar hiç olmazsa bunlar müslüman" deyiverdi. Onlara göre bu yaşananlar birer "imtihan". Ne halleri varsa görsünler de bunca çöp toplayanlar da işin "imtihan" yönündeler sanırım. ne diyelim.
Sil