Mustafa Kemal’in düşüncelerini ve
yaptıklarını anlamayanlar kuşkusuz ne dünü anlamışlardır ne de bugünü.
Ne dünü anlayabileceklerdir ne de bugünü…
Mustafa Kemal’in “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne
temeli budur” ifadesini “sorunlu” olduğunu
ifade edenler ne memleketin geçmişte içinde bulunduğu durumu anlayabilecek
kapasitededirler ne de geçmişte yaşanan olayların bilincindedirler.
Şair ne demiş “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen
varsa vatandır”. Demek ki üzerinde yaşadığımız toprakları
kanımız canımız pahasına içten ve dıştan gelebilecek her türlü saldırılara
karşı korumak zorundayız.
Çanakkale’de toprağa düşen yüz binler,
Sarıkamış’ta donarak ölen on binler, Yemen çöllerinde iskorbüte, açlığa ve
susuzluğa yenik düşenler bilinmelidir ki bu vatan topraklarında çocuklarımızın,
analarımızın, bacılarımızın gelecekte özgürce yaşamaları için canlarını
vermişlerdir.
Birileri bunu anlamakta zorlanabilir.
Anlamamakta direnebilir.
Ancak gerçek budur ve asla değişmeyecektir.
Mustafa Kemal’in "Bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi” emanet ettiği gençlerde bu gerçeği
bilmektedir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Geçmişin karanlık yüzünü çok iyi bilen
Mustafa Kemal bir daha o karanlık ve insanlık dışı olayların yaşanmaması için “Türk gençliği” ne “Türkiye Cumhuriyetini ve bağımsızlığını” koruma ve kollama görevini vermiştir.
Kurtuluş Savaşı sırasında emperyal güçlerin
ülkemizi “Mondros Ateşkes Antlaşması” hükümleri çerçevesinde işgal etmeye
başlaması ve işgal edilen topraklarda yaşayan Türk insanına yaptıkları insanlık
dışı muameleler henüz hatıralarda tazeliğini korumaktadır.
Yukarıdaki ifadeyi “sorunlu” olarak niteleyen zihniyet acaba
doğu’da Rus destekli Ermeni”nin, batıda İngiliz destekli Yunan’ın, Güneydoğu’da
Fransız destekli Ermeni’nin, Kuzeyde bizzat İngiliz’in ve desteğinde Pontus’lu
Rum’un yaptıkları mezalimleri bilmiyor mu?
Yoksa bilmek işlerine mi gelmiyor?
Tarihin tozlu sayfalarını açıp
okuduklarında ya da arşivleri incelediklerinde ( ki sadece Osmanlı arşivini değil, Rus, İngiliz, Ermeni, Yunan,
Fransız, İtalyan arşivlerini) gerçeği tüm çıplaklığı ile göreceklerdir.
Batı Anadolu’yu Emperyalist güçlerin
desteği ile işgale başlayan Yunan’ın yaptığı mezalimlerin fotoğraflarının rengi
henüz solmamıştır.
Bursa’da, Balıkesir’de, Kütahya’da,
İzmir’de, Afyon’da, Aydın’da ve ilçelerinde savunmasız insanları baltalarla
doğrayan, kadınlara genç kızlara tecavüz edip acımasızca öldüren Yunan değil de
kimdir?
Ermeni’nin yaptığı mezalimlerin burada anlatılmaya
kalkışılması durumunda, yapılan mezalimleri okuyanlar gözyaşlarını
tutamayacaklardır.
Ermeni güçleri Türk insanına akla hayale sığmayacak
mezalimleri, işkenceleri yapmışlardır.
Halkın dilinden bu güne ulaşan “destan”lar,
konuya ilişkin yazılan kitaplar, arşiv fotoğrafları incelendiğinde gerçeği
görmemek için ya kör olmak ya da şaşı olmak lazım.
Sâmiha Ayverdi’nin “Türkiye’nin Ermeni meselesi” adlı kitabının birinci bölümünün LVII
sayfasında yer alan bir bilgiye göre : “Ermeni ve Rusların Van ve havalisinde Müslüman ahaliye büyük mezalim
yaptıkları, Van’ın Abbasağa mahallesinden Firdevs’in ifadesine göre işgalcilerin
kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden İslâm ahaliyi çeşitli zulümler yaparak
öldürdükleri; hamile bir kadının karnını yararak çocuğu çıkarıp kafasını
kestikleri, girdikleri evlerdeki insanları saatlerce işkence yaptıktan sonra
öldürdükleri, on beş- on altı yaşlarında bir erkek çocuğu çırılçıplak soyarak
cinsel organını kestikleri ve daha sonra doğradıkları; Amerikan müessesesine
götürülen kadın ve kızların ırzına geçildiği, mezarlıkları kazarak defnedilmiş
olanları dışarı çıkardıkları ve ziyaretgâhları kazıp içlerine pislik
doldurdukları…” anlatılmaktadır.
Örnek teşkil etmesi bakımından yukarıdaki
bilgi notunu buraya aldım. Bunun gibi yüzlerce, binlerce olay söz konusudur.
Tüm bu bilgiler ışığında ve bu olan
bitenleri içinde bulunduğu dönemde yaşayan, duyan, gören Mustafa Kemal ne
yapmalıydı?
“Gençliğe Hitabe” kaldırılmalıdır diyenlere sormak lazım.
Bu yaşananlar karşısında Mustafa kemal “Bağımsızlığımızı ve
Cumhuriyetimizi” gençliğe
değil de kime emanet etmeliydi?
Gençliğe Hitabe kaldırılmalıdır” diyen zihniyet
“Hitabe’nin devamı daha da
sorunlu” diyor ve devamla şunları yazıyor:
“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Dâhilî ve haricî bedhahlar! Yani “iç ve dış düşmanlar”!
“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Dâhilî ve haricî bedhahlar! Yani “iç ve dış düşmanlar”!
“Yani, belirli toplumsal
kesimleri “iç düşman” olarak damgalayıp..."
Sormazlar mı adama Kurtuluş savaşı
sırasında Kuvay-ı Milliye güçlerine karşı kurulan Kuvay-ı İnzibatiye nedir
diye?
Mustafa Kemal’in “Mevcudiyetinin ve istikbalinin
yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi,
seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve haricî bedhahların
olacaktır” söyleminin söylendiği dönemin olaylarını anlamakta
güçlük çekiyor.
Gençliğe Hitabe öncesi yaşanan olaylara ve
yurdumuza yönelik iç ve dış düşmanların saldırılarına bakıldığında, hitabenin
neden ve niçin söylendiği daha rahat görülecektir.
İzmir’e işgal amaçlı asker çıkaranları
alkışlayan, “Kuvay-ı Milliye” birliklerine karşı cephe gerisinde
taassup ve cehaleti harekete geçiren, yeşil bayrağı açarak Anadolu’nun dört bir
yanında isyan çıkaranların varlığı ne çabuk unutuldu.
Mustafa kemal’in Anadolu’yu düşman
işgalinden kurtarmak için gösterdiği çaba yok edilmek için, Damat Ferit Paşa
Hükümeti tarafından en ağır tedbirlerle engellenmeye çalışılmadı mı?
Bu amaçla “irtica” işgalci
güçlerle birleşerek Türk Milletinin kurtuluşunu ve bağımsızlık hamlesini
kırmak, yok etmek için uğraşmadı mı?
Mustafa Kemal “Divanı Harp” in aldığı 4 Mayıs 1920 tarihli karar
ile “resmî rütbe ve nişanlarının alınması” ve “idam cezasına” mahkûm
edilmedi mi?
Anzavur İsyanı, Kuvay-ı İnzibatiye,
Düzce-Hendek ve Adapazarı isyanları, Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan isyanları,
Afyon’da Çopur Musa isyanı, Konya isyanları, Millî aşiretinin isyanı vs.
İstanbul Hükümeti ve İtilaf devletlerinin ortaklaşa yaptıkları tahrikler sonucu
çıkmış olup cahil ve taassup sahibi kimselerle işbirliği yapılmadı mı?
Çerkez Etem olayı yaşanmadı mı?
Şimdi çıkıp “iç ve dış” düşmanlardan bahsettiği için, gençliği
ve Türk Milletini uyardığı için “Hitabe’nin devamı daha sorunlu” demek aymazlık değil midir?
Tarihi olayları ve Hitabe’nin söylendiği
yılların olaylarını görmezden gelip, olayları kendi düşüncesine göre yontmak
değil midir?
O dönemlerde her şeyin belirsiz, her şeyin
bıçak sırtı olduğu karanlık günler yaşanmadı mı?
Bu karanlık günlerden çıkış Türk
Milleti’nin amansız mücadelesi ile gerçekleşmedi mi?
Vatanın kurtuluşu için her türlü tehlikeyi
göze almış, boynunda asılı “idam yaftası” karşısında
gözünü kırpmadan kurtuluş için mücadele etmiş, suikastlardan kurtulmuş,
kurulmuş tuzaklardan sıyrılmasını bilmiş Mustafa Kemal, memleketin geleceğini “Türk Gençliği” ne bırakmayıp da ne yapacaktı?
Ne yapmasını ne demesini beklerdiniz?
İlgili yazıyı daha fazla dikkate almaya
gerek yok sanırım. İçeriğine asla katılmadığım cümleler ile devam ediyor.
Yazıyı okuyanlar zaten yazının kimleri hedef aldığını görüyorlar, okuyorlar.
Ancak şu kadarını söyleyeyim ki geleceği
görmek, tasarımlamak için geçmişten yani tarihi olaylardan ve yaşananlardan
ders çıkarmak gereği vardır.
Türk genci devrimlerin ve devlet düzeninin
bekçisidir. Dün de bekçisi idi bugün de bekçisidir, gelecekte de bekçisi
olacaktır. Çünkü Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiştir. Cumhuriyet ve
bağımsızlığımıza gelecek her türlü saldırılara karşı elindeki her türlü
imkânlarla karşı koyacaktır.
Bunu yaparken de muhtaç olduğu kudretin “damarlarındaki asil kanda” olduğunu unutmayacaktır.
Bir takım “aydın” kılıklı
zevat da bunu böyle algılamalı böyle bilmelidir.
“’Gençliğe Hitabe’ de
kaldırılmalı dendiğinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1920’lerde ve hatta
daha öncesi 1905-1920 yılları arasında yaptığı mücadeleyi anımsamamak mümkün
değil.
Mustafa Kemal 1905 yılı itibari ile genç
bir subay olarak ordu birliklerinde görev almaya başlamış, cepheden cepheye
koşmuş, genç yaşta ordu komutanlığı yapmış, gittiği cephelerde emrindeki
Mehmetçikler ile verdiği amansız mücadelede başarılı olmuştur.
Osmanlı’nın Alman üçkâğıtçılığı sonrasında
bir oldubitti ile I.Dünya Savaşı’na girmesini hepimiz biliriz.
I.Dünya Savaşı’nda Osmanlının içine düştüğü
durumu burada anlatmanın gereği yok.
Zaten buna gerek de yok.
Mustafa Kemal’in bizzat söylediği “Nutuk” okunduğunda verilen mücadelenin
durumu, seyri ve önemi anlaşılmaktadır.
Genç kuşaklar “Nutuk”u
okudukları zaman dönemin tarihsel olaylarını yakından öğrenme olanağını zaten
bulurlar.
Ancak şu kadarını yazmak ta fayda var ki Mustafa kemal
Nutuk’un sonunda “Türk Gençliğine bıraktığı kutsal armağanı” yani “Gençliğe Hitabe”sini
söylemektedir.
Gençliğe hitabeyi söylemeden önce şunları
belirtir:
“Sayın baylar, sizi, günlerce
işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir
çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve
uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu
sayacağım.
Baylar, bu söylevimle, ulusal
varlığı sona ermiş sayılan bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim
ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl
kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç,
yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili
yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.”
Bu sonucu, Türk gençliğine
emanet ediyorum” diyor ve sonrasında
her Türk gencinin dikkatlice ve göğsü kabararak okuduğu “Gençliğe Hitabe” sini söylüyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Mustafa Kemal
Atatürk dönemi olarak adlandırdığımız dönem 1923- 1938 tarihleri arasını
kapsamaktadır.
Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin
temelleri atılmış, büyük bir azim ve irade ile her türlü engellere karşı
mücadele edilmiştir.
Mustafa Kemal’in cumhuriyeti, cumhuriyetin
temelini ayrılıklar üzerine değil, Anadolu coğrafyasında birlik ve beraberlik
içerisinde yaşanılması üzerine kurduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Bu hitabe her okulun girişinde ve
sınıflarında yani Türk Gençliği’nin okuması gereken yerlerdeki müstesna yerini
almıştır.
Yıllarca yaptığım öğretmenlik mesleği
boyunca Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe” sini büyük bir mutlulukla sınıflarda
görme olanağı buldum.
Öğrencilerimin mutlaka dikkatlice
okumalarını ve öğrenmelerini istedim. Gençliğe hitabenin söylenmesinin
nedenlerini onlara öğrettim.
Ve binlerce öğretmenin de aynı duygularla öğretmeye devam
ettiğini de biliyorum.
Hüseyin hocam, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ne sorunlu diyen, kaldırılsın diyen halt etmiş, ben böylelerine nasıl küfretmeyeyim? Ama etmiyorum, sayfanızda yapmayacağım size ayıp olmasın, size saygısızlık olmasın diye....Atatürk'e,Gençliğe Hitabe'ye sataşanların dedelerini denize döktük o yüzden kuduruyorlar...Ermeni olsun,Rus olsun geçmişte çok büyük mezalim yaptıklarını rahmetli anneannem, anneme o da bana anlatmıştı, 1. Dünya savaşı yıllarında Kürtler de Ermenileri kesmiş, sonradan hesabı sırf Türklere kestiler..o yüzden Türk'ün Türk'ten başka yoktur demiş Atatürk'de zaten...(Bu arada Fedon gibi Türk olmaktan gocunmayan Ermeni vatandaşları tenzih ederim)
YanıtlaSilAtatürk gençliğe emanet etti ama bir kısım gençlik maalesef ellerinde TIK- TIK - TIK cep telefonu bütün gün oyun, mesaj, abusabuk...ne siyasetle ilgileniyor, ne bir şey...hatta kimisi "aman canım n'olmuş Kürtler Kürdistan kursun' demeye başlamışlar. (bizzat yeğenim söylüyor BÜ o haldeymiş! Bunlar mı sahip çıkacak Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete? Yazıklar olsun...benim pek umudum kalmadı artık..
Kaleminize sağlık.
Selamlar...
Ben inanıyorum ki Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe emaneti emin ellerde yükselmeye devam edecektir. Bu millet varlığını tarih boyunca zor şartlarda korumasını her daim bilmiştir.
SilYorumunuzla yazıya yaptığınız katkı için çok teşekkür ederim.
Gençliğe inanmaya ve güvenmeye her daim devam edelim.
Mustafa Kemal Atatürk'te bunu isterdi sanırım.
Saygı ve selamlarımla.
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilSayın hocam, ne güzel bir yazı olmuş, emin olun bir solukta, sanki bir destan okuyormuş gibi okudum. Öyle akıcı ve öyle vurucu cümleler kurmuşsunuz ki, kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dileyerek yorumuma başlamak istiyorum.
Evet Türk Gençliği her şeyi biliyor ve her şeyin farkında. Atatürk'e düşmanlık eden düşmanlarla bir olup, onun aziz hatırasına ve yaptıklarına karşı çıkanların da neden karşı çıktıkları belli. Kendini Türk yurduna koymayan bir adam Atatürk'ü sever mi? Sevmez elbette, adamın Türklük gurur ve şuuru yok ki!..
On dört yıldır, yavaş yavaş Atatürk ile ilgili ne varsa çaktırmadan kaldırmaya çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde tekrar geri Osmanlı alfabesine bile dönebiliriz. Neden çekiniyorlar bilmiyorum, ama ellerinden gelse şu anda alfabeyi bile derhal değiştirirler.
Musatafa kemal Atatürk'ün yıllar sonra başımıza ne geleceğini bildiği için, bu hitabeyi gençliğe armağan etmiş. Sizin de tek tek vurgulayarak hitabe bağlamında anlattığınız olaylar, işte şu anda günümüzde yaşanan olaylardır.
Ben diyorum ki;Birinci vazifem, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetimin ve istikbalimin yegâne temeli budur”
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey;
SilYorumlarınız her daim okuyanı düşündüren ve bir fikir veren yorumlar olmuştur.
Bu bağlamda size teşekkür ediyorum.
Yazdıklarınıza katılıyorum.
Lakin Atatürk ile ilgili ne varsa kaldırmaya çalışanlar elbette bun serüvenlerinde başarılı olamayacaklardır.
Olamadıkları da aşikar.
Bu millet Ata'sına sahip çıkmaya onun eserlerine sahip çıkmaya devam edecektir.
Atatürk'ü ve eserlerini anlamak için o günün şartlarını çok iyi özümsemek lazım.
Okumak öğrenmek, düşünmek lazım.
Gerçeği kulakdan dolma sözcüklerde değil, arşivlerde ve döneme dair yazılan eserlerde aramak lazım.
Mustafa Kemal bütün dünyanın kabul ettiği bir liderdir.
Yaptıkları ile mazlum milletlere yol göstermiştir.
Saygı ve selamlarımla.
"Ey Türk Gençliği!" diye başlayan bu Hitabe, dünyadaki bütün mazlum milletlerin gençliği için de dikkate alarak yaşamlarına yön vermelerini sağlayacak kadar açık ve net söylenilmiş bir uyarıdır. Dolayısıyla Ata'mızın bu Hitabe'si, işlerine gelmeyenlerin korkulu rüyaları olarak kalmaya devam edecektir! Saygılarımla Hüseyin Bey.
YanıtlaSilTülay Hocam, yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
SilMustafa Kemal'in 1920.li yıllarda gerçekleştirdiği askeri, siyasi, ekonomik başarılar "işlerine gelmeyenlerin" korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
Saygı ve selamlarımla.
Yorum için teşekkür ediyorum.