17 Aralık 2015 Perşembe

GENÇLİK GERÇEĞİ BİLMEKTEDİR

Mustafa Kemal’in düşüncelerini ve yaptıklarını anlamayanlar kuşkusuz ne dünü anlamışlardır ne de bugünü.
Ne dünü anlayabileceklerdir ne de bugünü…
Mustafa Kemal’in “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur”  ifadesini  “sorunlu” olduğunu ifade edenler ne memleketin geçmişte içinde bulunduğu durumu anlayabilecek kapasitededirler ne de geçmişte yaşanan olayların bilincindedirler.
Şair ne demiş “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”. Demek ki üzerinde yaşadığımız toprakları kanımız canımız pahasına içten ve dıştan gelebilecek her türlü saldırılara karşı korumak zorundayız.
Çanakkale’de toprağa düşen yüz binler, Sarıkamış’ta donarak ölen on binler, Yemen çöllerinde iskorbüte, açlığa ve susuzluğa yenik düşenler bilinmelidir ki bu vatan topraklarında çocuklarımızın, analarımızın, bacılarımızın gelecekte özgürce yaşamaları için canlarını vermişlerdir.
Birileri bunu anlamakta zorlanabilir.
Anlamamakta direnebilir.

Ancak gerçek budur ve asla değişmeyecektir.
Mustafa Kemal’in "Bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi” emanet ettiği gençlerde bu gerçeği bilmektedir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Geçmişin karanlık yüzünü çok iyi bilen Mustafa Kemal bir daha o karanlık ve insanlık dışı olayların yaşanmaması için “Türk gençliği” ne “Türkiye Cumhuriyetini ve bağımsızlığını” koruma ve kollama görevini vermiştir.
Kurtuluş Savaşı sırasında emperyal güçlerin ülkemizi “Mondros Ateşkes Antlaşması” hükümleri çerçevesinde işgal etmeye başlaması ve işgal edilen topraklarda yaşayan Türk insanına yaptıkları insanlık dışı muameleler henüz hatıralarda tazeliğini korumaktadır.
Yukarıdaki ifadeyi “sorunlu” olarak niteleyen zihniyet acaba doğu’da Rus destekli Ermeni”nin, batıda İngiliz destekli Yunan’ın, Güneydoğu’da Fransız destekli Ermeni’nin, Kuzeyde bizzat İngiliz’in ve desteğinde Pontus’lu Rum’un yaptıkları mezalimleri bilmiyor mu?
Yoksa bilmek işlerine mi gelmiyor?
Tarihin tozlu sayfalarını açıp okuduklarında ya da arşivleri incelediklerinde ( ki sadece Osmanlı arşivini değil, Rus, İngiliz, Ermeni, Yunan, Fransız, İtalyan arşivlerini) gerçeği tüm çıplaklığı ile göreceklerdir.
Batı Anadolu’yu Emperyalist güçlerin desteği ile işgale başlayan Yunan’ın yaptığı mezalimlerin fotoğraflarının rengi henüz solmamıştır.
Bursa’da, Balıkesir’de, Kütahya’da, İzmir’de, Afyon’da, Aydın’da ve ilçelerinde savunmasız insanları baltalarla doğrayan, kadınlara genç kızlara tecavüz edip acımasızca öldüren Yunan değil de kimdir?
Ermeni’nin yaptığı mezalimlerin burada anlatılmaya kalkışılması durumunda, yapılan mezalimleri okuyanlar gözyaşlarını tutamayacaklardır.

Ermeni güçleri Türk insanına akla hayale sığmayacak mezalimleri, işkenceleri yapmışlardır.
Halkın dilinden bu güne ulaşan “destan”lar, konuya ilişkin yazılan kitaplar, arşiv fotoğrafları incelendiğinde gerçeği görmemek için ya kör olmak ya da şaşı olmak lazım.
Sâmiha Ayverdi’nin “Türkiye’nin Ermeni meselesi” adlı kitabının birinci bölümünün LVII sayfasında yer alan bir bilgiye göre : “Ermeni ve Rusların Van ve havalisinde Müslüman ahaliye büyük mezalim yaptıkları, Van’ın Abbasağa mahallesinden Firdevs’in ifadesine göre işgalcilerin kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden İslâm ahaliyi çeşitli zulümler yaparak öldürdükleri; hamile bir kadının karnını yararak çocuğu çıkarıp kafasını kestikleri, girdikleri evlerdeki insanları saatlerce işkence yaptıktan sonra öldürdükleri, on beş- on altı yaşlarında bir erkek çocuğu çırılçıplak soyarak cinsel organını kestikleri ve daha sonra doğradıkları; Amerikan müessesesine götürülen kadın ve kızların ırzına geçildiği, mezarlıkları kazarak defnedilmiş olanları dışarı çıkardıkları ve ziyaretgâhları kazıp içlerine pislik doldurdukları…” anlatılmaktadır.
Örnek teşkil etmesi bakımından yukarıdaki bilgi notunu buraya aldım. Bunun gibi yüzlerce, binlerce olay söz konusudur.
Tüm bu bilgiler ışığında ve bu olan bitenleri içinde bulunduğu dönemde yaşayan, duyan, gören Mustafa Kemal ne yapmalıydı?
“Gençliğe Hitabe” kaldırılmalıdır diyenlere sormak lazım.
Bu yaşananlar karşısında Mustafa kemal “Bağımsızlığımızı ve Cumhuriyetimizi” gençliğe değil de kime emanet etmeliydi?
Gençliğe Hitabe kaldırılmalıdır” diyen zihniyet 

Hitabe’nin devamı daha da sorunlu” diyor ve devamla şunları yazıyor:

“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Dâhilî ve haricî bedhahlar! Yani “iç ve dış düşmanlar”!
“Yani, belirli toplumsal kesimleri “iç düşman” olarak damgalayıp..."
Sormazlar mı adama Kurtuluş savaşı sırasında Kuvay-ı Milliye güçlerine karşı kurulan Kuvay-ı İnzibatiye nedir diye?
Mustafa Kemal’in “Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve haricî bedhahların olacaktır” söyleminin söylendiği dönemin olaylarını anlamakta güçlük çekiyor.
Gençliğe Hitabe öncesi yaşanan olaylara ve yurdumuza yönelik iç ve dış düşmanların saldırılarına bakıldığında, hitabenin neden ve niçin söylendiği daha rahat görülecektir.
İzmir’e işgal amaçlı asker çıkaranları alkışlayan, “Kuvay-ı Milliye” birliklerine karşı cephe gerisinde taassup ve cehaleti harekete geçiren, yeşil bayrağı açarak Anadolu’nun dört bir yanında isyan çıkaranların varlığı ne çabuk unutuldu.
Mustafa kemal’in Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmak için gösterdiği çaba yok edilmek için, Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından en ağır tedbirlerle engellenmeye çalışılmadı mı?
Bu amaçla “irtica” işgalci güçlerle birleşerek Türk Milletinin kurtuluşunu ve bağımsızlık hamlesini kırmak, yok etmek için uğraşmadı mı?
Mustafa Kemal “Divanı Harp” in aldığı 4 Mayıs 1920 tarihli karar ile “resmî rütbe ve nişanlarının alınması” ve “idam cezasına” mahkûm edilmedi mi?
Anzavur İsyanı, Kuvay-ı İnzibatiye, Düzce-Hendek ve Adapazarı isyanları, Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan isyanları, Afyon’da Çopur Musa isyanı, Konya isyanları, Millî aşiretinin isyanı vs. İstanbul Hükümeti ve İtilaf devletlerinin ortaklaşa yaptıkları tahrikler sonucu çıkmış olup cahil ve taassup sahibi kimselerle işbirliği yapılmadı mı?
Çerkez Etem olayı yaşanmadı mı?
Şimdi çıkıp “iç ve dış” düşmanlardan bahsettiği için, gençliği ve Türk Milletini uyardığı için “Hitabe’nin devamı daha sorunlu” demek aymazlık değil midir?
Tarihi olayları ve Hitabe’nin söylendiği yılların olaylarını görmezden gelip, olayları kendi düşüncesine göre yontmak değil midir?
O dönemlerde her şeyin belirsiz, her şeyin bıçak sırtı olduğu karanlık günler yaşanmadı mı?
Bu karanlık günlerden çıkış Türk Milleti’nin amansız mücadelesi ile gerçekleşmedi mi?
Vatanın kurtuluşu için her türlü tehlikeyi göze almış, boynunda asılı “idam yaftası” karşısında gözünü kırpmadan kurtuluş için mücadele etmiş, suikastlardan kurtulmuş, kurulmuş tuzaklardan sıyrılmasını bilmiş Mustafa Kemal, memleketin geleceğini “Türk Gençliği” ne bırakmayıp da ne yapacaktı?
Ne yapmasını ne demesini beklerdiniz?
İlgili yazıyı daha fazla dikkate almaya gerek yok sanırım. İçeriğine asla katılmadığım cümleler ile devam ediyor. Yazıyı okuyanlar zaten yazının kimleri hedef aldığını görüyorlar, okuyorlar.
Ancak şu kadarını söyleyeyim ki geleceği görmek, tasarımlamak için geçmişten yani tarihi olaylardan ve yaşananlardan ders çıkarmak gereği vardır.
Türk genci devrimlerin ve devlet düzeninin bekçisidir. Dün de bekçisi idi bugün de bekçisidir, gelecekte de bekçisi olacaktır. Çünkü Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiştir. Cumhuriyet ve bağımsızlığımıza gelecek her türlü saldırılara karşı elindeki her türlü imkânlarla karşı koyacaktır.
Bunu yaparken de muhtaç olduğu kudretin “damarlarındaki asil kanda” olduğunu unutmayacaktır.
Bir takım “aydın” kılıklı zevat da bunu böyle algılamalı böyle bilmelidir.
 “’Gençliğe Hitabe’ de kaldırılmalı dendiğinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1920’lerde ve hatta daha öncesi 1905-1920 yılları arasında yaptığı mücadeleyi anımsamamak mümkün değil.
Mustafa Kemal 1905 yılı itibari ile genç bir subay olarak ordu birliklerinde görev almaya başlamış, cepheden cepheye koşmuş, genç yaşta ordu komutanlığı yapmış, gittiği cephelerde emrindeki Mehmetçikler ile verdiği amansız mücadelede başarılı olmuştur.
Osmanlı’nın Alman üçkâğıtçılığı sonrasında bir oldubitti ile I.Dünya Savaşı’na girmesini hepimiz biliriz.
I.Dünya Savaşı’nda Osmanlının içine düştüğü durumu burada anlatmanın gereği yok.
Zaten buna gerek de yok.
Mustafa Kemal’in bizzat söylediği “Nutuk” okunduğunda verilen mücadelenin durumu, seyri ve önemi anlaşılmaktadır.
Genç kuşaklar “Nutuk”u okudukları zaman dönemin tarihsel olaylarını yakından öğrenme olanağını zaten bulurlar.
Ancak şu kadarını yazmak ta fayda var ki Mustafa kemal Nutuk’un sonunda “Türk Gençliğine bıraktığı kutsal armağanı” yani “Gençliğe Hitabe”sini söylemektedir.
Gençliğe hitabeyi söylemeden önce şunları belirtir:
“Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.
Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.”
Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum” diyor ve sonrasında her Türk gencinin dikkatlice ve göğsü kabararak okuduğu “Gençliğe Hitabe” sini söylüyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Mustafa Kemal Atatürk dönemi olarak adlandırdığımız dönem 1923- 1938 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış, büyük bir azim ve irade ile her türlü engellere karşı mücadele edilmiştir.
Mustafa Kemal’in cumhuriyeti, cumhuriyetin temelini ayrılıklar üzerine değil, Anadolu coğrafyasında birlik ve beraberlik içerisinde yaşanılması üzerine kurduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Bu hitabe her okulun girişinde ve sınıflarında yani Türk Gençliği’nin okuması gereken yerlerdeki müstesna yerini almıştır.
Yıllarca yaptığım öğretmenlik mesleği boyunca Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe” sini büyük bir mutlulukla sınıflarda görme olanağı buldum.
Öğrencilerimin mutlaka dikkatlice okumalarını ve öğrenmelerini istedim. Gençliğe hitabenin söylenmesinin nedenlerini onlara öğrettim.
Ve binlerce öğretmenin de aynı duygularla öğretmeye devam ettiğini de biliyorum.


6 yorum:

  1. Hüseyin hocam, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ne sorunlu diyen, kaldırılsın diyen halt etmiş, ben böylelerine nasıl küfretmeyeyim? Ama etmiyorum, sayfanızda yapmayacağım size ayıp olmasın, size saygısızlık olmasın diye....Atatürk'e,Gençliğe Hitabe'ye sataşanların dedelerini denize döktük o yüzden kuduruyorlar...Ermeni olsun,Rus olsun geçmişte çok büyük mezalim yaptıklarını rahmetli anneannem, anneme o da bana anlatmıştı, 1. Dünya savaşı yıllarında Kürtler de Ermenileri kesmiş, sonradan hesabı sırf Türklere kestiler..o yüzden Türk'ün Türk'ten başka yoktur demiş Atatürk'de zaten...(Bu arada Fedon gibi Türk olmaktan gocunmayan Ermeni vatandaşları tenzih ederim)

    Atatürk gençliğe emanet etti ama bir kısım gençlik maalesef ellerinde TIK- TIK - TIK cep telefonu bütün gün oyun, mesaj, abusabuk...ne siyasetle ilgileniyor, ne bir şey...hatta kimisi "aman canım n'olmuş Kürtler Kürdistan kursun' demeye başlamışlar. (bizzat yeğenim söylüyor BÜ o haldeymiş! Bunlar mı sahip çıkacak Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete? Yazıklar olsun...benim pek umudum kalmadı artık..

    Kaleminize sağlık.
    Selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben inanıyorum ki Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe emaneti emin ellerde yükselmeye devam edecektir. Bu millet varlığını tarih boyunca zor şartlarda korumasını her daim bilmiştir.
      Yorumunuzla yazıya yaptığınız katkı için çok teşekkür ederim.
      Gençliğe inanmaya ve güvenmeye her daim devam edelim.
      Mustafa Kemal Atatürk'te bunu isterdi sanırım.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  2. Merhabalar Hüseyin Hocam.

    Sayın hocam, ne güzel bir yazı olmuş, emin olun bir solukta, sanki bir destan okuyormuş gibi okudum. Öyle akıcı ve öyle vurucu cümleler kurmuşsunuz ki, kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dileyerek yorumuma başlamak istiyorum.

    Evet Türk Gençliği her şeyi biliyor ve her şeyin farkında. Atatürk'e düşmanlık eden düşmanlarla bir olup, onun aziz hatırasına ve yaptıklarına karşı çıkanların da neden karşı çıktıkları belli. Kendini Türk yurduna koymayan bir adam Atatürk'ü sever mi? Sevmez elbette, adamın Türklük gurur ve şuuru yok ki!..

    On dört yıldır, yavaş yavaş Atatürk ile ilgili ne varsa çaktırmadan kaldırmaya çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde tekrar geri Osmanlı alfabesine bile dönebiliriz. Neden çekiniyorlar bilmiyorum, ama ellerinden gelse şu anda alfabeyi bile derhal değiştirirler.

    Musatafa kemal Atatürk'ün yıllar sonra başımıza ne geleceğini bildiği için, bu hitabeyi gençliğe armağan etmiş. Sizin de tek tek vurgulayarak hitabe bağlamında anlattığınız olaylar, işte şu anda günümüzde yaşanan olaylardır.

    Ben diyorum ki;Birinci vazifem, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetimin ve istikbalimin yegâne temeli budur”

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey;
      Yorumlarınız her daim okuyanı düşündüren ve bir fikir veren yorumlar olmuştur.
      Bu bağlamda size teşekkür ediyorum.
      Yazdıklarınıza katılıyorum.
      Lakin Atatürk ile ilgili ne varsa kaldırmaya çalışanlar elbette bun serüvenlerinde başarılı olamayacaklardır.
      Olamadıkları da aşikar.
      Bu millet Ata'sına sahip çıkmaya onun eserlerine sahip çıkmaya devam edecektir.
      Atatürk'ü ve eserlerini anlamak için o günün şartlarını çok iyi özümsemek lazım.
      Okumak öğrenmek, düşünmek lazım.
      Gerçeği kulakdan dolma sözcüklerde değil, arşivlerde ve döneme dair yazılan eserlerde aramak lazım.
      Mustafa Kemal bütün dünyanın kabul ettiği bir liderdir.
      Yaptıkları ile mazlum milletlere yol göstermiştir.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  3. "Ey Türk Gençliği!" diye başlayan bu Hitabe, dünyadaki bütün mazlum milletlerin gençliği için de dikkate alarak yaşamlarına yön vermelerini sağlayacak kadar açık ve net söylenilmiş bir uyarıdır. Dolayısıyla Ata'mızın bu Hitabe'si, işlerine gelmeyenlerin korkulu rüyaları olarak kalmaya devam edecektir! Saygılarımla Hüseyin Bey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tülay Hocam, yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
      Mustafa Kemal'in 1920.li yıllarda gerçekleştirdiği askeri, siyasi, ekonomik başarılar "işlerine gelmeyenlerin" korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
      Saygı ve selamlarımla.
      Yorum için teşekkür ediyorum.

      Sil