Eğer yaşam akan bir ırmak ise. O ırmağın bize
öğrettikleri vardır. Şaşkınlıkla karşılanan öğrenilenlerin yanısıra
benimsenenleri de bir kenara not etmek lazım.
Bu bağlamda, günlük yaşamda her karşılaşma, her
öğrenilen; insan üzerinde bir etkileşimin, durulan yerin sembolüdür.
Lakin, her karşılaşma ve öğrenilen ile etkileşime
girmek yorucu olabilir. Bu durumda belirgin, gerçekçi örneklere odaklanmak
yaşamımızı kolaylaştıracaktır.
Varlığımızı sürdürmenin yolu, başkalarının bize
önerecekleri yöntem ve verecekleri icazet ile olmamalı, kendi düşüncemiz
geçerli olmalıdır.
Her insanın duyguları, yargıları vardır. Öyle anlar var
ki, kimi zaman yardım etme amaçlı yaklaşımda, kimi zaman da zor durumda bırakma
amaçlı yaklaşımda duygular ve yargılar harekete geçer.
Babam çiftçiydi.
Uzun yıllar çiftçilikle uğraştı.
Bizler henüz çocuktuk.
Rahmetli babam, Köydeki ilkokul da değil, ilkokul dahil ortaokul ve liseyi ilçe
merkezinde okumamız için elinden geleni yaptı.
Çok iyi hatırlıyorum. Köylüler babama; "okuyup da ne olacaklar, köyde
kalsınlar sana yardımları olur. Bak tek başına sıkıntılı anlar yaşıyorsun"
derlerdi. Babam hiç birini, çok ağır çalışma koşulları olmasına rağmen
dikkate almadı. Kendi duyguları ve yargıları ile hareket etti. Belki çok fazla
zorluk çekti ama bizlerin okuyup meslek sahibi olmamız için kararlı duruşundan vazgeçmedi.
Söylenenler karşısında her daim verdiği cevap; "umuda ve cesarete ihtiyacımız var.
Umudu kimse bize vermez, kendimiz yaratacağız. Cesareti kendi benliğimizde
bulacağız. Çocuklarımın okuması için var gücümle çalışacağım. Söylenenlerin,
şunu yap bunu yap diye icazet verenlerin hiç biri umurumda değil. Önemli olan
çocuklarımın, benim gibi çok zor ve ağır koşullarda yaşamlarını devam
ettirmemesidir" olmuştur.
Geleceği şekillendirecek olan da babamın bu düşüncesidir.
Yetişme, yönlendirme ve bilinçli hareket etme ayakta
kalmanın en önemli üçlü sac ayağıdır. Kısacası yol haritasında, doğru
bilinenden vazgeçmemektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder