6 Eylül 2021 Pazartesi

SAYGI DUYULMASI GEREKEN BİR İNSANDI BABAM


 

Yüzüme bakan babam titreyen sesiyle "oğul" dedi, "okumanızı istedim sizlerin. Senin ve kardeşlerinin. İstedim ki bizim çektiğimiz yokluğu ve sıkıntıyı sizlerde çekmeyesiniz. Yaşam zorluklarla doludur. Gün gelecek belki de dikenler, taşlar ayağınıza değecek. Zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşacaksınız. Gitmek, buradan uzaklaşmak istediğinizi biliyorum. Uzaklara gidip yeni bir yaşam kurma isteğinizde haklısınız. Sizlere ömrüm boyunca rahat bir yaşam sunamadım. Çalıştım çabaladım, elimden gelenin en iyisini yapmaya uğraştım. Lakin yapabileceğim bu kadardı. Daha fazlasını istesem de yapamadım. Daha iyisini sizler yapacaksınız bundan eminim. Ancak bu şu demek değildir. Okuyup buradan uzaklara gitmek rahat bir yaşam sürmenizi sağlamaz. Nereye giderseniz gidin doğru yoldan ayrılmayın, muhtaca yardım edin, yoksulu koruyun ve muhannete muhtaç olmamak için çalışın. Geldiğiniz yeri unutmayın. Gittiğiniz yerde inşallah bizlerin çektiği sıkıntıları çekmezsiniz.

İnsanı yok sayan, hiç bir insani ilişkiye değer vermeyen anlayıştan uzak durun. Güce erişmek ve her daim güçlü kalmak yolunu seçmeyin. Samimi olmayan  davranış içinde olmayın. Bu davranışı benimseyenlerden uzak durun. Haksızlığa her daim karşı çıkmasını bilin, haksızlık yapmayın. Kimseyi ötekileştirme yolunu tutmayın, aşağılamayın."

Orta boylu, gecesini gündüzüne katıp yağmura, çamura, soğuğa aldırmadan günlük işleri bitirmeye çalışan, kavruk yüzlüydü babam. Kahverengi gözlerinde insana dostluk ve güven veren bir sıcaklık vardı. İri burnunun kusurunu bıyıkları gizliyordu. Yılların yorgunluğuna rağmen dik duruşundan bir şey kaybetmemişti. Uzun yıllar büyük bir özveri ile mücadele etmişti. O mücadelesi yılların yıpratıcılığına rağmen devam ediyordu. Öte yandan kırsaldaki yaşamı ile hesaplaşması hem yitip gitmiş  kuşağa, atalarına bir saygı duruşu hem de gelecek kuşağa yol göstericiydi.

Ocağın üzerindeki yemek tenceresini indiren ana yer sofrasını hazırlarken eşine bakarak " yeter artık bırak çocuklar yemeklerini yesinler. Günün yorgunluğunu çıkarsınlar. Başladın yine vaaz vermeye." diye çıkıştı.

Eşinin serzenişine aldırmayan baba sofranın başında her zamanki aldırmazlığıyla konuşmaya devam etti.

"Yahu bir sus kadın. Ben çocuklar hayatın zorluklarını, gel gitlerini görsünler, doğruyu yanlışı birbirinden ayırt etsinler, zalimin yanında yer almasınlar, haklının ve muhtacın yanında dursunlar, gelip geçici günü birlik kararlar yerine yaşamlarını zora sokmayacak kararlar alsınlar istiyorum. Hayat kolay değil. Kolay olsa bu sıkıntılar yerini rahat bir yaşama bırakmaz mı? Hayatın yolu dikenlerle, taşlarla döşeli. Mühim olan o dikenlere taşlara takılıp tökezlememek. Elin adamı kapısının önünde tembel tembel oturuyor, bunlarda mı otursunlar?"

"Merak etme tökezlemezler." diyen ana en küçük oğlunun dağılmış dalgalı ve uzun saçlarını eliyle düzeltti.

Dertlerle yıpranmış bedeni, yanan ocakta tezeklerin alevlere teslim olması gibi, yorgunluğa yenik düşen baba sustu. Günün kızılca kıyametinde yaşadığı şok yeterince güçlü olmalıydı ki sofranın kalkmasıyla sırtını ağır aksak ocağın kenarına yasladı. Yüzünde ki derin çizgiler yaşadığı zor yaşam koşullarının dışa vurumuydu. Yıllarca saçları ağarıncaya kadar bir köşede saklanmadan, ilkbaharda ani fırtınalara, sonbaharda ani kara ayaza aldırmadan tarlada tapanda karın tokluğuna çalışmış, çocuklarını yetiştirmek, okutmak, kimseye muhtaç etmemek için gecesini gündüzüne katmıştı. Tek derdi bin bir zorlukla yetiştirdiği çocuklarının kendilerinin çektiği sıkıntı ve çileyi çekmemesiydi. Durgun ve sessiz bir şekilde ceketinin yan cebinden tütün tabakasını çıkardı. Sigara kağıdından bir yaprak kopardı. Baş parmağı ile işaret parmağı arasına yerleştirdiği sigara kağıdını hafifçe çukurlaştırıp içine bir miktar tütün koydu. Sardığı sigarayı ispirtosunu eksik etmediği çakmağı ile yaktı. Sigarasından derin bir nefes alırken dikkatle çocuklarının yüzüne bakıyordu. Öfke yoktu bu bakışlarda, yılgınlık yoktu, hayata dair nefret de yoktu, sadece tökezlemeden kan ter içinde, eli sabanında, bazen yakıcı güneş altında bazen hastalıkla boğuşarak işlediği kara toprakta aldıkları ile büyütülen çocuklarına olan sevgi vardı.

4 yorum:

  1. Merhabalar.
    Ana baba olmak öyle kolay bir zanaat değil. Ancak kimi ana babalar vardır, evinden, barkından, yuvasından, çocuklarından bihaber yaşar; öyle ana ve babalar da vardır ki, hikayenizde yer alan ana ve baba gibidirler.

    Evlatları için gecesini gündüzüne katan, her türlü zorluğa göğüs geren, kendini unutan ve sadece yuvası ve çocukları için yaşayan babalara selam olsun.

    Anladığım kadarıyla bu yazınızda babanızı anlattınız değil mi Hüseyin hocam. Vefat ettiyse Allah rahmetiyle muamele eylesin. Arkasında "Babam sağ olsun" ibaresi gördüğüm arabanın içindeki evladı da, o arabayı terlemeden oğula teslim eden babayı da düşünmeden edemem.

    Elleri öpülesi bir baba tanıtım yazısıydı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey
      Çocuklarının yaşamlarında başarılı olması, topluma saygılı olması, kul hakkı yememesi, kendine ait olmayana yaklaşmaması için uğraşan, çaba gösteren ana babalın yanı sıra ;
      Bu hasletlere yaklaşmayan,
      kul hakkı nedir bilmeyen
      kendi çıkarını ön planda tutan
      başkalarına saygı göstermeyen
      "hep bana" zihniyetinde olan
      insanlar , ana babalar da toplumda ne yazık ki vardır.
      Baba neyse yetiştirdiği evlat da odur.
      Çocuk ailesinde ve çevresinde gördüğü ile var olur.
      Eğer yeterli eğitimi de almamış ise yapacakları toplum yararına değil kendi bencil çıkarından yana olur.
      Babam 2012 de Sincan'da karlı ve ayazın hüküm sürdüğü ocak ayında Fatih mahallesindeki evinde hakkın rahmetine kavuştu.
      Dediğiniz gibi, dünya malına değil, yetiştirdiği insana önem veren ana babalara selam olsun.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    2. Merhabalar.
      Demek rahmetli babanız Fatih mahallesinde ikamet ediyordu. Allah rahmetiyle muamele eylesin. Keçiören'deki daireyi sattıktan sonra Fatih semtinde çok ev aradım. Ama hem bütçeye, hem de kendime göre bir daire denk getiremedim. Şu anda Sincan, Ertuğrul Mah. sindeki bir siteden daire aldım. Kışları orada, yazları da memlekette yaşamaya devam edeceğiz.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    3. Evet Recep Bey,
      O yıllarda ben Selçuklu Mahallesi'nde , babam da Fatih Mah.de ikamet ediyorduk.
      Fatih Mah. biraz daha kozmopolit bir yer.
      Fazla bir alışveriş merkezi yok.
      Ertuğrul Mah. bence isabetli seçim olmuş.
      Güle güle oturun evinizde.
      Selam ve saygılar

      Sil