Yüzüme
bakan babam titreyen sesiyle "oğul"
dedi, "okumanızı istedim sizlerin. Senin
ve kardeşlerinin. İstedim ki bizim çektiğimiz yokluğu ve sıkıntıyı sizlerde
çekmeyesiniz. Yaşam zorluklarla doludur. Gün gelecek belki de dikenler, taşlar
ayağınıza değecek. Zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşacaksınız. Gitmek, buradan
uzaklaşmak istediğinizi biliyorum. Uzaklara gidip yeni bir yaşam kurma
isteğinizde haklısınız. Sizlere ömrüm boyunca rahat bir yaşam sunamadım.
Çalıştım çabaladım, elimden gelenin en iyisini yapmaya uğraştım. Lakin
yapabileceğim bu kadardı. Daha fazlasını istesem de yapamadım. Daha iyisini
sizler yapacaksınız bundan eminim. Ancak bu şu demek değildir. Okuyup buradan
uzaklara gitmek rahat bir yaşam sürmenizi sağlamaz. Nereye giderseniz gidin doğru
yoldan ayrılmayın, muhtaca yardım edin, yoksulu koruyun ve muhannete muhtaç
olmamak için çalışın. Geldiğiniz yeri unutmayın. Gittiğiniz yerde inşallah
bizlerin çektiği sıkıntıları çekmezsiniz.
İnsanı yok sayan, hiç bir insani ilişkiye değer
vermeyen anlayıştan uzak durun. Güce erişmek ve her daim güçlü kalmak yolunu
seçmeyin. Samimi olmayan davranış içinde
olmayın. Bu davranışı benimseyenlerden uzak durun. Haksızlığa her daim karşı
çıkmasını bilin, haksızlık yapmayın. Kimseyi ötekileştirme yolunu tutmayın,
aşağılamayın."
Orta boylu,
gecesini gündüzüne katıp yağmura, çamura, soğuğa aldırmadan günlük işleri
bitirmeye çalışan, kavruk yüzlüydü babam. Kahverengi gözlerinde insana dostluk
ve güven veren bir sıcaklık vardı. İri burnunun kusurunu bıyıkları gizliyordu. Yılların
yorgunluğuna rağmen dik duruşundan bir şey kaybetmemişti. Uzun yıllar büyük bir
özveri ile mücadele etmişti. O mücadelesi yılların yıpratıcılığına rağmen devam
ediyordu. Öte yandan kırsaldaki yaşamı ile hesaplaşması hem yitip gitmiş kuşağa, atalarına bir saygı duruşu hem de gelecek
kuşağa yol göstericiydi.
Ocağın
üzerindeki yemek tenceresini indiren ana yer sofrasını hazırlarken eşine
bakarak " yeter artık bırak çocuklar
yemeklerini yesinler. Günün yorgunluğunu çıkarsınlar. Başladın yine vaaz
vermeye." diye çıkıştı.
Eşinin serzenişine
aldırmayan baba sofranın başında her zamanki aldırmazlığıyla konuşmaya devam
etti.
"Yahu bir sus kadın. Ben çocuklar hayatın
zorluklarını, gel gitlerini görsünler, doğruyu yanlışı birbirinden ayırt
etsinler, zalimin yanında yer almasınlar, haklının ve muhtacın yanında
dursunlar, gelip geçici günü birlik kararlar yerine yaşamlarını zora sokmayacak
kararlar alsınlar istiyorum. Hayat kolay değil. Kolay olsa bu sıkıntılar yerini
rahat bir yaşama bırakmaz mı? Hayatın yolu dikenlerle, taşlarla döşeli. Mühim
olan o dikenlere taşlara takılıp tökezlememek. Elin adamı kapısının önünde
tembel tembel oturuyor, bunlarda mı otursunlar?"
"Merak etme tökezlemezler." diyen ana en
küçük oğlunun dağılmış dalgalı ve uzun saçlarını eliyle düzeltti.
Dertlerle yıpranmış
bedeni, yanan ocakta tezeklerin alevlere teslim olması gibi, yorgunluğa yenik
düşen baba sustu. Günün kızılca kıyametinde yaşadığı şok yeterince güçlü
olmalıydı ki sofranın kalkmasıyla sırtını ağır aksak ocağın kenarına yasladı.
Yüzünde ki derin çizgiler yaşadığı zor yaşam koşullarının dışa vurumuydu. Yıllarca
saçları ağarıncaya kadar bir köşede saklanmadan, ilkbaharda ani fırtınalara,
sonbaharda ani kara ayaza aldırmadan tarlada tapanda karın tokluğuna çalışmış,
çocuklarını yetiştirmek, okutmak, kimseye muhtaç etmemek için gecesini
gündüzüne katmıştı. Tek
derdi bin bir zorlukla yetiştirdiği çocuklarının kendilerinin çektiği sıkıntı
ve çileyi çekmemesiydi. Durgun ve sessiz bir şekilde ceketinin yan cebinden
tütün tabakasını çıkardı. Sigara kağıdından bir yaprak kopardı. Baş parmağı ile
işaret parmağı arasına yerleştirdiği sigara kağıdını hafifçe çukurlaştırıp
içine bir miktar tütün koydu. Sardığı sigarayı ispirtosunu eksik etmediği
çakmağı ile yaktı. Sigarasından derin bir nefes alırken dikkatle çocuklarının
yüzüne bakıyordu. Öfke yoktu bu bakışlarda, yılgınlık yoktu, hayata dair nefret
de yoktu, sadece tökezlemeden kan ter içinde, eli sabanında, bazen yakıcı güneş
altında bazen hastalıkla boğuşarak işlediği kara toprakta aldıkları ile büyütülen
çocuklarına olan sevgi vardı.
Merhabalar.
YanıtlaSilAna baba olmak öyle kolay bir zanaat değil. Ancak kimi ana babalar vardır, evinden, barkından, yuvasından, çocuklarından bihaber yaşar; öyle ana ve babalar da vardır ki, hikayenizde yer alan ana ve baba gibidirler.
Evlatları için gecesini gündüzüne katan, her türlü zorluğa göğüs geren, kendini unutan ve sadece yuvası ve çocukları için yaşayan babalara selam olsun.
Anladığım kadarıyla bu yazınızda babanızı anlattınız değil mi Hüseyin hocam. Vefat ettiyse Allah rahmetiyle muamele eylesin. Arkasında "Babam sağ olsun" ibaresi gördüğüm arabanın içindeki evladı da, o arabayı terlemeden oğula teslim eden babayı da düşünmeden edemem.
Elleri öpülesi bir baba tanıtım yazısıydı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey
SilÇocuklarının yaşamlarında başarılı olması, topluma saygılı olması, kul hakkı yememesi, kendine ait olmayana yaklaşmaması için uğraşan, çaba gösteren ana babalın yanı sıra ;
Bu hasletlere yaklaşmayan,
kul hakkı nedir bilmeyen
kendi çıkarını ön planda tutan
başkalarına saygı göstermeyen
"hep bana" zihniyetinde olan
insanlar , ana babalar da toplumda ne yazık ki vardır.
Baba neyse yetiştirdiği evlat da odur.
Çocuk ailesinde ve çevresinde gördüğü ile var olur.
Eğer yeterli eğitimi de almamış ise yapacakları toplum yararına değil kendi bencil çıkarından yana olur.
Babam 2012 de Sincan'da karlı ve ayazın hüküm sürdüğü ocak ayında Fatih mahallesindeki evinde hakkın rahmetine kavuştu.
Dediğiniz gibi, dünya malına değil, yetiştirdiği insana önem veren ana babalara selam olsun.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar.
SilDemek rahmetli babanız Fatih mahallesinde ikamet ediyordu. Allah rahmetiyle muamele eylesin. Keçiören'deki daireyi sattıktan sonra Fatih semtinde çok ev aradım. Ama hem bütçeye, hem de kendime göre bir daire denk getiremedim. Şu anda Sincan, Ertuğrul Mah. sindeki bir siteden daire aldım. Kışları orada, yazları da memlekette yaşamaya devam edeceğiz.
Selam ve saygılarımla.
Evet Recep Bey,
SilO yıllarda ben Selçuklu Mahallesi'nde , babam da Fatih Mah.de ikamet ediyorduk.
Fatih Mah. biraz daha kozmopolit bir yer.
Fazla bir alışveriş merkezi yok.
Ertuğrul Mah. bence isabetli seçim olmuş.
Güle güle oturun evinizde.
Selam ve saygılar