Cemal amcanın evi genişçe bir
avludan ibaret, iki odalı bir gecekonduydu. Mutfak, banyo ve tuvalet iyi
sayılabilecek bir planlamayla yapılmıştı. Banyo kazanları yoktu. Alüminyum
güğümle bahçeye yakılan ateşte su ısıtılır, ısınan suyla banyo yapılırdı. Ateşi
yakmak, suyu ısıtmak kendi işiydi artık. Bu durum hiç hoşuna gitmiyordu.
Paylaşım yoktu. Yani evin işinin bir kısmını da Zehra kadın yapmıyordu. Ağır ve
zor işleri kendisine bırakıyor, yemek gibi görece daha basit işleri yapıyordu.
Bu durumda iyice bunalmıştı.
Aradan aylar geçmişti. Değişen bir
şey yoktu. Değişeceği de yoktu. Bu nedenle evde kalmak yerine çalışması
gerektiğine karar vermişti. Hiç olmazsa gündüzleri Zehra kadının sıkıcılığından
kurtulmuş olurdu. Komşularından bazı kadınların tekelde çalıştıklarını
duymuştu. Bunlardan biride Fadime’ydi. Alımlı ve insanı rahatlatan bir yüzü vardı. Kısa
kesilmiş siyah saçları ve kahverengi gözleriyle güzel bir kadındı Fadime. İnsana
da yakın ve içten davranıyordu. Yüzü güleçti. İster istemez yüzünün güleç
olması Özlem’e bir rahatlık vermişti. Söylemek istediğini çekinmeden
söyleyebilirdi.
Fadime’nin evde olduğu bir gün,
Zehra kadından habersiz, komşu evin büyük kızıyla yanına gitti. Fadime her
zamanki güler yüzü ile karşıladı onları, eve buyur etti. Evi ferah ve huzur
doluydu. Genişçe bir bahçe içerisine yapılmış tek katlı güzel bir binaydı.
Genişçe holünü geçtikten sonra oturma odasına girdiler. Koltuklar yeniydi.
Duvarlarda asılı tablolardaki manzara resimleri insana rahatlık veriyordu.
Küçük bir masa ve televizyonla odanın dekoru tamamlanmıştı.
Özlem kendi yaşadıklarını düşününce
ürperiyordu. Yaşadıklarını hak etmediğini biliyordu. Lakin şimdi bunları
düşünecek zaman değildi. Geçmişi düzeltmenin olanağı yoktu. Geçmiş geçmişte
kalmıştı. Fadime soru dolu bakışlarla Özlem’e bakıyordu. Geldiklerine göre
mutlaka bir söyleyecekleri vardı elbette. Özlem bunu fark edince, “cesur ol, sıkılganlığı
bırak” diye kendine söylendi içinden.
“Abla rahatsız ettik. Lakin senden
bir şey öğrenmek istiyorum” dedi.
Fadime gayet rahat “elbette
çekinmeyin, söylemek istediğinizi söyleyin “diyerek gülümsedi.
“Abla sen tekelde çalışıyormuşsun.
Bende çalışmak istiyorum. Yardımcı olabilir misin diye sormaya geldim.”
Fadime her zamanki mütevazılığiyle
“elbette” dedi. “Yarın tekel müdürlüğüne bir sorayım. Yeni işçi alıyorlar mı?
Eğer alıyorlarsa seni almaları için ricada bulunurum.”
Özlem büyük bir mutlulukla
“inşallah abla” dedi.
“Bize müsaade, kalkalım artık.
Zehra kadın daha fazla yokluğumu fark etmeden evde olmalıyım. Senden haber bekleyeceğim”
diyerek evden ayrıldılar.
Evdekiler gibi düşünemiyordu. Zehra
kadın için her şey normaldi. Cemal amca ise Özlem’in iç dünyasının farkında
bile değildi. Ona göre evin geçimi yerindeydi ve sıkıntı yoktu. Daha ne
olsundu. Yakup ise işi ile ev arasında gidip geliyor, kendisine söylenenleri
yapıyordu. Sanırsın beyninde düşünme merkezi çalışmıyor gibiydi. Kısacası evde
ayrı dünyaları yaşıyorlardı. Özlem bu durumu yadırgıyor, Yakup’un aptallık
derecesine varan hislerini kabullenemiyordu. Büyümek, çocukluğunu yitirmek
olmuştu. Nerede artık o çocuk yüreğinden taşıp bulutlarla bütünleşen sevgi?
Yıllar, çok şeyler alıyordu insandan, her zaman bir şeyler kazandırmıyordu
işte. İnsan zorlukları, sıkıntı ve acıları öğreniyordu. Bir de kendini korumayı
öğreniyordu. Yaşam çizgimiz belirlenirken sorulmamış bize. Mutlu mutsuz, acılı
ya da beklentisiz, şartlar ne olursa olsun, en sağlam ve doğru kararı
vermeliydi. Mücadeleden kaçmamalıydı.
Fadime’den gelecek habere göre
kararını Yakup’a söyleyecekti. O gece sık sık uyandı. Başında hafif bir ağrı
vardı. Vücudundaysa hissedilir bir ateş. Sabaha karşı ateşi yükselmişti. Arada
bir sayıklıyordu. Yakup ne yapacağını şaşırmış, elinde ıslak bezle yüzünü
siliyordu. Sabah gün ağarırken ateşi düşmüş, deliksiz bir uykuya dalmıştı. Gece
ateşi arttığında midesi de bulanmaya başlamıştı. Ateş içinde yanarken kendisini
lavaboya zor atıyordu. İyiye işaret değil diye düşündü. Sabah olunca doktora
gitmeye karar verdi. Yakup’un Çiğlide yazıhanesini bildiği bir doktor vardı.
Yakup o gün işe gitmeyecekti. İş yerini arayıp durumu bildirecekti. İşe
gitmemesini Özlem istemişti. Yakup’ta gönülsüz kabul etmek durumunda kalmıştı.
"Kar Yağıyordu Yüreğime " başlığı altında topladığınız yazılarınız 4. bölüme ulaşmış Hüseyin Öğretmenim. Gerçek hayatta bu tür aile dramlarına ne çok rastlıyoruz. Ülkemizde özellikle kız çocuklarının da okula gönderilmesi, ekonomik açıdan kendine yeter bir birey olarak aile bütçesine de katkıda bulunmasının pek çok sorunu çözümleyebileceği kanısındayım.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık.
Teşekkür ederim değerli öğretmenim. Düşüncenize katılıyorum. Lakin, toplumun artık bu tür istenmeyen evliliklere son verip, gençlerin yaşam arzusunu karartmaması çok önemlidir. Altı yaşında çocukla evlenilir diyen bir zihniyetin olduğu yerde umarım dileğimiz bir gün gerçekleşir. Selam ve saygılar.
Sil