17 Aralık 2024 Salı

ONLARLA GURUR DUYUYORUM


Ben zengin bir ailenin çocuğu değildim. Yokluğun ne olduğunu bilirim.
Bu bağlamda yıllarca.
Mücadele ettim.
Güçlendim.
Sıkıntı çekmeyen hayatı kavrayamaz, yaptığı çalıştığı işin önemini anlayamaz.
Bir insan varlığını devam ettirebilmek için mücadele etmeli.
Emek harcamalı.
Alın teri dökmeli.
Pes etmemeli.
Pes etmedim.
Zorluklara rağmen direncimi, inancımı yitirmedim.
Uzun yıllar en ücra yurt köşelerinde görev yaptım.
Yıllarca öğrencilerimi yetiştirmek için çabaladım, çalıştım.
Herbiri birer meslek sahibi oldu.
Bir insan çalıştığı sürece hayat ona yürüyeceği yolu açar.
Hayat mücadelesi herkes gibi beni de yıprattı doğal olarak.
Lakin, hem çocuklarım başarılı birer insan oldular, hem de öğrencilerim.
Onlarla gurur duyuyorum.

16 Aralık 2024 Pazartesi

BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.



Bir hanımefendi anlatıyor; 1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım.
Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış.
Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.
Nişanlandık.
Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.
Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti.
Evlenmiştim,
Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim.
Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçeride yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi.
İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadolu'ya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim...
Burada bahsedilen ve ayrılma sebebi olan "cenaze taşıma" adı altında Anadoludaki Kuvay-i Milliyecilere silah gönderilme hadisesini Turgut Özakman'ın kitaplarından okumuştum. Bu yiğit insanlar her türlü şahsi duygu ve çıkarlarını yok sayarak vatanın kurtulması amacına feda ederek bu günkü hayatımızı bizlere armağan etmişlerdir. Işıklar içinde rahat uyusunlar.