12 Haziran 2025 Perşembe

İLK GÖREV YERİME YOLCULUĞUN BAŞLANGICI



 

"Körlük aslında görmemek değildir. Körlük yaşananları salt kendi düşüncemize göre yorumlamaktır. Farklı fikir, düşünce, yol ve yordamı görmezden gelmektir. Öyle anlar vardır ki hemen yanı başımızdakilerden uzaklaşıp, uzaktakilerle yakınlaşırız. İhtimaldir ki bunda karmaşıklığın, yaşanmışlıkların ve yarına bakışın etkisi vardır.

Tıpkı zaman içinde anımsayabildiklerimizin yanı sıra anımsayamadıklarımızın da olması gibi.

Sonda söylenmesi gerekeni ilk başta söyleyenler olduğu gibi, ilk başta söylenmesi gerekeni sonda söyleyenlerin olması gibi.

Alışılmışlığın dışında farklı olanı algılayıp görmek, tanımak yol çizgisinde önemlidir. Dağ köyünde yaşayan bir insanın hayat anlayışını görüp öğrenmek, kent yaşamından başka yaşam deneyimi olmayan biri için farklı bir duygu ise, farklı coğrafyalarda hayatta kalma mücadelesi verenleri tanımak, acılarına, sevinçlerine ortak olmak, kültürlerini öğrenmek de farklı bir duygu olmalıydı." diye düşündüm.

Ben de bu farklı duyguyu yaşamak, içselleştirmek istemiştim. Çocukluğumu kırsalda bir köyde geçirmiş, köy ile şehir yaşamı arasında ki farkı, anlayışı görmüştüm. Hayatta kalmanın zorluğunu, isteyip de elde edemediklerimi, örneğin babam ile çocukluğumda ilçe pazarına gittiğimizde görüp de çok istediğim beyaz gömleği "şimdilik gereksiz oğlum zamanı gelince alırız" diyerek babamın almaması gibi. Babam haklıydı. Her şeyin zamanı vardı elbette. Toprağa kök salmış bir çınar olan babamın duygularını, kavak yeliyle oradan oraya savrulan, anlık karar veren duygu olarak düşünemezdim. Zaman insanın en keskin taraflarını törpülese de gerçekler zamanın karşısında direniyordu.

İçinde birkaç eşyanın olduğu küçük bavulumu omuzlamış, Ankara'da otobüs garajının yolunu tutmuştum. Otobüse binerken ne bir el sallayan vardı yanımda ne de güle güle git diyen biri. Otobüs garajı insan kaynıyordu. Tanıdık bir simanın olmadığı devasa bir kalabalık. Garaj hınca hınç insan doluydu. Kimisi yoldan gelmiş elinde valizi ile yol yorgunluğunu atmaya çalışıyor, kimisi ise bineceği otobüse valizini vermenin telaşında. Yakınlarını uzak diyarlara gönderenlerin birbirlerine sıkıca sarılmaları, gözlerinden yanaklarına aşağı süzülen göz yaşını silerken hüzünlü bakışları insanın içine işliyordu. Uzun yoldan gelenler bir kenara koydukları valizlerin, çuvalların, yüklerin yanında yorgun gözlerle etrafı seyrediyordu.

Diğer yandan, etrafta sağa sola koşuşturan, bavullarına, yanlarında getirdikleri yüklerine sırtını dayamış dinlenmeye çalışan yol yorgunu yolcular, ayak üstü bir şeyler atıştıranlar, ağlayan çocuklarını susturmaya çalışan anneler, yola çıkmaya hazırlananlar, sırtlarında küfeleri ile hamallar, hediyelik eşya satan çığırtkanlar, çay tepsileri ile müşteri bulmaya çalışan sıcak çay satıcıları, etrafı kaplayan kesif bir sigara dumanı, ayaküstü konuşmalar, yerlere atılmış sigara izmaritleri, yükler, valizler, denkler, bağrışmalar, gürültü, ellerinde gazoz şişeleriyle sağa sola kaçışan çocuklar, ayakkabı boyacıları, müşteri kapmaya çalışan değnekçiler, ihtimaldir ki aralarında yankesiciler, üç kağıtçılar, yalancılar, dolandırıcıların da olduğu bir insan seli garajın içini, dışını doldurmuştu.

Bavulumu bagaja verdikten sonra otobüse bindim. İçimde tuhaf, nedenini bilemediğim sıkıntılı bir his vardı. Günün yorgunluğu ile sızlayan bedenimi otobüsün kadife koltuğuna yasladım. Herkes gibi ben de uzun sürecek bir yolculuk için hazırdım. İçimi hüzünle karışık bir boşluk duygusu kapladı. Uzun bir yolculuğun sonrasında benim için bilinmedik, gittiğimde buram buram sıla kokacak görev yerineydi yolculuğum. Sevdiklerimi geride bırakarak bu uzun yolculuğa çıkmıştım. Otobüs hareket ettiğinde ikindi güneşi etrafı aydınlatıyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder