Ali dede’nin köyü ile birlikte
etraf köyler gaziler ve şehitler köyü idi. Harp sırasında eli silah tutan her
erkek silâhaltına alınmış… Çevre köyler savaşın acısını da, zaferlerin sevinçlerini
de sonuna kadar yudumlamış; erkeklerin çoğunu şehit vermiş, kalanların ise çoğu
gazi olmuştu. Bu topraklar şehitlerine de gazilerine de her zaman minnetle
bakmış, onları bitip tükenmez sevgi yumağı ile bağrına basmıştır. Gazilerin
savaşta aldıkları yaraları fark etmek pek de zor değildi. Ali dede’de
bacağından vurulmuş bir gazi idi. Savaşta aldığı ufak tefek yaralardan
bahsederken kahpe bir şarapnel parçasının bacağında açtığı derin yara izini
etrafındakilere gururla gösterirdi.
Geride kalan kadınlar ise
acıların her türlüsünü ta yüreklerinin dibinde hissetmişler, yoksulluğun adım
adım ilerlediği ve bir lokma ekmeğin altın değerinde olduğu günlerde çilenin
her türlüsünü tatmışlar, yinede ağızlarından bir tek “ ahh “ sesi çıkmamıştır.
Her şeye, her zorluğa karşın yılmamışlar; büyük harbe ve sonrasında gelen
İstiklâl harbine yetiştirdikleri evlatlarını göndermişler; Anadolu toprağında
ve köylerinde savaşın acılarını yok etmeye; savaşa gönderdikleri kocaları,
oğulları, kınalı kuzuları ile gurur duymuşlar; her biri bağrında hissettiği,
yüreğinde için için yanan yangına aldırmadan; acıya, bin bir çeşit çileye ve
yoksulluğa aldırmadan daima başı dik gezmişlerdir…
Yaşı epeyce ilerlemiş olan Ali
dede dışarı artık bastonla çıkıyor bazen huysuzluğu tuttuğunda hırsını eşi
Elife’den alıyordu.
-Elifee! Diye bağırdı yine o
sabah
Elife ise Ali dede’nin bu
huyunu bildiğinden olacak ki duymazlıktan geldi ilkin. Ancak Ali dede bu sefer
avazı çıktığı kadar tekrar bağırdı.
-Gızz Elifee…
-Ne var gene ne oldu?
-Ne olacak kuşluk yaklaştı,
şimdi birazdan davar yaylımdan gelir. Bakan eden yok.
-Bakarlar bakarlar sen otur
oturduğun yerde diye söylendi Elife teyze.
Ali dede’de her gün yaptığı
gibi söylene söylene eline aldığı bir bakraç ve suyu içine boşaltacağı geniş ve
yayvan bir kabı hayvanların sulanacağı alana doğru sürüklemeye başlardı.
Köylerinde güneşin yakıcı sıcağında ve sağılmak üzere eve getirilen davarların
sulanacağı yerel dilde “kürün” dedikleri sulama yerleri yoktu. Sürüde koyun ve
keçileri olanlar da Ali dede gibi ellerine aldıkları birer bakraç ve sulama
kabı ile sürüyü sulama yerine gelirlerdi.
Ali dede bir elinde baston
diğer elinde çeşmeden doldurduğu bakraç ile görevini yerine getirdikten sonra
eve gelir, evdekilerin ellerini çabuk tutmaları için bağırır çağırır, koyun ve
keçilerin sağılmak üzere sokuldukları ağıla doğru hızlı adımlarla giderdi. Ve
yine her gün yaptığı gibi iskemleye oturur, sırasıyla sağılacak hayvanların
rahat durmaları için başlarını sağ kolu ile sıkıca kavrardı. Bazı koyunlar ise
Ali dede’yi görmezlikten gelir, o yokmuş gibi hızla dışarı çıkmak isterlerdi.
İşte o zaman kızılca kıyamet kopar Ali dede koyunları sağım yerine toplayan
torununa avaz avaz bağırırdı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder