Cehalet
okyanusu üzerine kümelenmiş, küçük izole bir şekilde yaşamayı marifet sayan,
sayıları ve coşkuları yeterli olmayanların ne yaşadıkları bir yere faydaları
var ne de ülkenin ve toplumun geleceğine. Yaptıkları tek şey dar düşünce kalıplarına
kendilerini hapsetmektir. Çağdaş dünyada olan bitenlerden faydalanmadan ahkâm
kesmek, kendilerini düşünce havarisi sanmaktır. Dar kalıplarına diğerlerini de
sıkıştırmanın gayreti ile çalışmaktır.
Oysaki
yüzyıllarca Anadolu’nun değişik coğrafyalarında koşup gelen “vatan evlatları”;
Çanakkale’de, Galiçya'da, Yemen'de, Fizan çöllerinde bu vatan için toprağa
düşmüşlerdi. Yan yana omuz omuza savaşmışlardı. Hiçbiri diğerini ötelememişti.
Şuralısın buralısın dememişti. Bir lokma ekmeğini beraber paylaşmıştı.
Düşmanın
gücüne, zemherinin en acımasızına, karakışın en zorlusuna, tipinin en çetinine,
tifüsün en zalimine, çaresizliğin soğuk yüzüne beraberce direndiler. Anadolu’da
nereye gidilse bir başka güzellik karşılar insanları. Şehitliklerde ki mezar
taşlarında yazılı olmayan bir tek vatan köşesi yoktur. Çoğumuz ya şehit çocuğu
ya gazi torunuyuz.
Bu ülkeye
yapılabilecek en büyük kötülük insanların bir diğerini ötelemesidir. Yandaş
edinmesidir. Demokratik ortamda bir diğerinin söz söyleme, düşünce belirtme hakkının
“salvolarla” yok edilmesidir. Ne yazıktır ki bu duruma şahit olmanın
şaşkınlığını yaşadı insanlar çoğu kez. Kabul edilmesi doğru olmayandı bu
yaklaşımlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder