19 Aralık 2017 Salı

BEN BİLİRİM ORALARI

Akşamın alacakaranlığından gündüzün aydınlığına… İri ıslak kar taneleri. Yeni yakılmış soba bacasının etrafında tembelce dönüyor… Evlerin damlarında, insanların omuzlarında ve şapkalarında ince bir katman oluşturuyor…
Kadınlar, erkekler, çocuklar düşünceli…
Ben bilirim oraları…
Yıllar yılları, aylar ayları kovalasa da insan gördüklerini unutmuyor…
Yassı lepik taşları ve kalın bir toprak örtüsü ile oluşturulan düz damlı evler…
Bağlantı yerleri beyaz badana ile özenle belirlenmiş taş duvarlar…
Önlerinde kaz sürülerinin kaygısızca volta attığı evler…
Korkunç bir havada bulutlar kâbus gibi üstlerine çökerken, sıcaklık hızla düşer.
Rüzgâr anaforlar çizerek kayaların tepesinde uğuldar.
Sonrası biraz yağmur, belki biraz dolu…
Nisan ayı bile soğuktur oralarda… Kar diz boyu.
Soğuğun ürkütücü gücü ve aylar sürecek bir beyaz örtü…
Yollar kapanır…
Yollarda dozer uğultuları,
Ovayı seyreden aç kurt sürülerinin uğultusuna karışır,
Orası gölün yamacına sırtını dayamış Çıldırdır.
Ardahandır,
Doğruyoldur,
Yakınsudur,
Buzun ve balığın yurdu Çıldır Gölüdür,
Orası insandır, sevgidir, kültürdür
Şafağın erken söktüğü, güneşin erken battığı yerdir…
Konuşmazlar susarlar
Gözleri yollarda hasretle gurbete gideni arar
Derin uykularındadır çocuklar
Hastaları kızaklar taşır
Gözler bir açılır, bir kapanır
Orası Hanaktır, Posoftur.
Gün gelir göl buz tutar
Buzu delen kazma sesleri alın terine karışır.
Çocuklar kızaklarıyla kayar… Sert rüzgârlara inat.
Taş evler… Küçük pencereler… Etrafta tezek yığınları.
Kuş uçmaz, kervan geçmez oralarda.
Kuzey kışının acımasızlığında… Gün boyu Tezek dumanlarının eksilmediği ocak başlarındadır çocuklar, yaşlılar.
Geceleri Ay yüzünü gösterip parlasa da, yıldızlar ulaşılmazdır oralarda.
Sadece yıldızlar mı?
Varın siz sorun onlara.
İnsanlar işsizdir çoğunlukla, türküler yanık.
Gecenin o beyazlığı içinde, yıldızların bile göremediği bir yerde işitilmez sesleri.
Tilkinin bakır döktüğü topraklarda kuşlarda, hayvanlarda açtır… Aynı kaderi paylaşırlar insanlarla.
Buz kesen havalarda insanlar ekmek peşindedir…  Sabahın alacakaranlığında… İşçi kahvehaneleri dolup dolup taşar.
Kimisi o gün günü kurtarmıştır, kimisi bir sonraki günde arar umutlarını,
Çamura, kara, poyraza, soğuğa aldırmadan.
Eli koynunda boynu büküktür oraların insanı…

Ben bilirim oraları…

2 yorum:

  1. Biz de yaşadığımız zorluklara zorluk diyoruz, yazdıklarınızı okuyunca yaşadığımız günlük hayatın çeşitli güçlüklerine şikayet etmeye utanıyor insan.
    Elinize sağlık Hüseyin hocam.

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuza aynen katılıyorum Müjde Hanım .
    Doğru dersiniz.
    Zorlukları yaşamayanlar, zor şartlarda tutunmaya çalışanların ne umudunu anlar, ne de dramını..
    Toplumun çelişkileri en açık fiziksel çevrede var olma mücadelesinde ortaya çıkmaktadır.
    Giderek kırsalda kaçışların sonucu oralar daha da zor yaşam şartlarına mahkum edilmekte, yöre halkı yatırımlarını gittikleri yerlerin varoşlarına yapmaktalar...
    Geride kalanların gurbetteki sevdikleri bir gün gelir diye umutla beklemesi devam etmektedir.
    Lakin, giden geri dönmez bir türlü.
    Kalanların dramı da unutulur zamanla, kendileri o dramı yaşamamış gibi...
    İnsanoğlu böyledir...
    Çağ standartlarının altında yaşamak ve düşünmek...
    Okuma yazması sınırlı,
    kaç göçlü geleneksel yaşam şartlarına uymayanlardan da geride bıraktıklarını anlamaları beklenemez...
    Kısacası son kalan işte öyle umutla , sevgiyle, kültürünü kaybetmeden yaşamına devam ediyor...

    YanıtlaSil