Akşamın
alacakaranlığından gündüzün aydınlığına… İri ıslak kar taneleri. Yeni yakılmış
soba bacasının etrafında tembelce dönüyor… Evlerin damlarında, insanların
omuzlarında ve şapkalarında ince bir katman oluşturuyor…
Kadınlar, erkekler,
çocuklar düşünceli…
Ben bilirim oraları…
Yıllar yılları, aylar
ayları kovalasa da insan gördüklerini unutmuyor…
Yassı lepik taşları
ve kalın bir toprak örtüsü ile oluşturulan düz damlı evler…
Bağlantı yerleri
beyaz badana ile özenle belirlenmiş taş duvarlar…
Önlerinde kaz
sürülerinin kaygısızca volta attığı evler…
Korkunç bir havada
bulutlar kâbus gibi üstlerine çökerken, sıcaklık hızla düşer.
Rüzgâr anaforlar
çizerek kayaların tepesinde uğuldar.
Sonrası biraz yağmur,
belki biraz dolu…
Nisan ayı bile
soğuktur oralarda… Kar diz boyu.
Soğuğun ürkütücü gücü
ve aylar sürecek bir beyaz örtü…
Yollar kapanır…
Yollarda dozer
uğultuları,
Ovayı seyreden aç
kurt sürülerinin uğultusuna karışır,
Orası gölün yamacına
sırtını dayamış Çıldırdır.
Ardahandır,
Doğruyoldur,
Yakınsudur,
Buzun ve balığın yurdu
Çıldır Gölüdür,
Orası insandır,
sevgidir, kültürdür
Şafağın erken
söktüğü, güneşin erken battığı yerdir…
Konuşmazlar susarlar
Gözleri yollarda
hasretle gurbete gideni arar
Derin uykularındadır
çocuklar
Hastaları kızaklar
taşır
Gözler bir açılır,
bir kapanır
Orası Hanaktır,
Posoftur.
Gün gelir göl buz
tutar
Buzu delen kazma
sesleri alın terine karışır.
Çocuklar kızaklarıyla
kayar… Sert rüzgârlara inat.
Taş evler… Küçük
pencereler… Etrafta tezek yığınları.
Kuş uçmaz, kervan geçmez
oralarda.
Kuzey kışının
acımasızlığında… Gün boyu Tezek dumanlarının eksilmediği ocak başlarındadır
çocuklar, yaşlılar.
Geceleri Ay yüzünü
gösterip parlasa da, yıldızlar ulaşılmazdır oralarda.
Sadece yıldızlar mı?
Varın siz sorun
onlara.
İnsanlar işsizdir
çoğunlukla, türküler yanık.
Gecenin
o beyazlığı içinde, yıldızların bile göremediği bir yerde işitilmez sesleri.
Tilkinin bakır
döktüğü topraklarda kuşlarda, hayvanlarda açtır… Aynı kaderi paylaşırlar insanlarla.
Buz kesen havalarda
insanlar ekmek peşindedir… Sabahın
alacakaranlığında… İşçi kahvehaneleri dolup dolup taşar.
Kimisi o gün günü
kurtarmıştır, kimisi bir sonraki günde arar umutlarını,
Çamura, kara,
poyraza, soğuğa aldırmadan.
Eli koynunda boynu büküktür
oraların insanı…
Ben bilirim oraları…
Biz de yaşadığımız zorluklara zorluk diyoruz, yazdıklarınızı okuyunca yaşadığımız günlük hayatın çeşitli güçlüklerine şikayet etmeye utanıyor insan.
YanıtlaSilElinize sağlık Hüseyin hocam.
Yorumunuza aynen katılıyorum Müjde Hanım .
YanıtlaSilDoğru dersiniz.
Zorlukları yaşamayanlar, zor şartlarda tutunmaya çalışanların ne umudunu anlar, ne de dramını..
Toplumun çelişkileri en açık fiziksel çevrede var olma mücadelesinde ortaya çıkmaktadır.
Giderek kırsalda kaçışların sonucu oralar daha da zor yaşam şartlarına mahkum edilmekte, yöre halkı yatırımlarını gittikleri yerlerin varoşlarına yapmaktalar...
Geride kalanların gurbetteki sevdikleri bir gün gelir diye umutla beklemesi devam etmektedir.
Lakin, giden geri dönmez bir türlü.
Kalanların dramı da unutulur zamanla, kendileri o dramı yaşamamış gibi...
İnsanoğlu böyledir...
Çağ standartlarının altında yaşamak ve düşünmek...
Okuma yazması sınırlı,
kaç göçlü geleneksel yaşam şartlarına uymayanlardan da geride bıraktıklarını anlamaları beklenemez...
Kısacası son kalan işte öyle umutla , sevgiyle, kültürünü kaybetmeden yaşamına devam ediyor...