28 Haziran 2014 Cumartesi

İSTANBULUN ÖTEKİ YÜZÜ- 2

İstanbul öyle kalabalık ki, evsizler parkları, köprü altlarını; seyyar satıcılar üst geçitleri ve caddeleri ele geçirmişler. Sabahın serinliğinde parklarda yürüyüşe çıkmak, banklarda sabahlayanların varlığı nedeniyle engelli koşu yapmak gibi bir şey. İlerleyen saatlerde, şehrin yolları, trafiğin yoğunluğu nedeniyle tıkanıyor.
Semt pazarlarında pazarın dağılmasına yakın sebze meyve toplayanlar, çöpleri karıştıranlar, yardım toplayanlar dikkati çekiyor. Varoşlarda zor durumda varlığını sürdürmeye çalışanların yapacakları başka bir şeyde yok. Bir şekilde hayatta kalmak zorundalar. Plansız kentleşmenin getirdiği sorunlar insanın insana saygısını yok etmiş. Ve İstanbul'un nüfusu artmaya devam ediyor. 
Trafiğin yoğunluğu sabah akşam ana arterlerin tıkanmasına neden oluyor. İstanbul'un bir ucundan diğer ucuna gitmek bir kaç saat sürebiliyor. Kırmızı ışıkta geçenlerin yanı sıra "park yapılamaz" levhasının altında park eden; üç şeritli bir yolun sağına ve soluna park eden arabalar yüzünden trafik duruyor ve yavaşlıyor. Yollar park amaçlı yapılmasa da park amaçlı kullanılır olmuş. Burada geçen zaman vatandaşın zamanından çalıyor, giden benzinin haddi hesabı yok. Sonuçta milyonlarca liralık iş ve enerji kaybı yaşanıyor.
Tüm bunlar kentlileşmemiş bir nüfusun, birlikte yaşadığı insanların yaşam hakkına saygılı olmamasının bir sonucudur.
Akşam saatlerinde çıkarılması gereken çöpler sabah saatlerinden itibaren çıkarılmaya başlıyor. Bu anlayış, sokakları atılan çöplerle kirletiyor ve şehrin uygar görüntüsünü mahalle pazarına benzetiyor. Halkın yaşadığı yerin temiz olmasına önem vermesi ve kurallara uyması gerekir. Apartman önlerine bırakılan, AVM ve diğer iş yerlerinin tanıtıcı broşürleri istenmeyen kirliliği artıran bir başka sorun. Tonlarca kağıt sokaklarda heba olup gidiyor. Çünkü vatandaş bu tür broşürlerden bıkmış, nedir ne değildir diye alıp bakan yok.Şehrin bitmemişliği hemen her semtte "kentsel dönüşüm" adı altında inşaatların devam etmesi anlamına geliyor. Ve bu nedenle İstanbulun hemen her köşesi şantiye durumunda.
Şehirlerde yaşayanların bilinçlenmesi ve günlük yaşamında bilinçli hareket etmesi lazım. Lakin bunu uygulayana rastlamak zor. Uygulamak için, şehrin yaşanabilir olmasıyla uygarlık merkezi bir yerleşme olması arasındaki farkı görmek gerekir.
İstanbula gelen kırsal kökenli vatandaşlarımız değişmeyi göze almakta ve değişmekteler. Yavaş olsa da bu gerçekleşiyor. Bu değişimin bilinçli ve örgütlü olması için yetkililere görev düşüyor.  Değişimin sürdürülebilmesi için, cadde ve sokakların fiziki yapısının, işlevsel kullanımının düzenlenmesi gerekiyor. Kural tanımazlığın önlenmesinin şehrin yaşanabilir olmasında önemli olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli.
Unutulmamalı ki bir şehirin olumsuzlukları yanında olumlu yönleride var. İstanbulun bu yönü daha ağır basıyor.
İstanbul, ülkemizin en kalabalık, nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu şehirlerden biri. İki kıtada geniş bir coğrafyaya yayılan şehirde bir çok ülkenin nüfusundan fazla insan yaşıyor.
Yüzyıllardır doğu ile batı arasında kültür değişiminin vazgeçilmezliğine soyunan İstanbul bugün barındırdığı milyonlarla benzer işlevine devam ediyor. Doğu ile batının harmanlandığı bir merkez konumunda. Eşsiz güzellikleriyle İstanbul Boğazı iki denizin birleştiği noktada inci bir kolye gibi uzanıyor. Şehrin silüeti gökdelenlerle değişse de, yönü ve ruhu hep aynı.
Geçmişte olduğu gibi bugün de yüz binlerce insan  İstanbulu görmek, boğazın güzelliklerini seyretmek, ticaret yapmak için geliyor. Şehir iyi bir pazar konumunda. Bankaları ve finans merkezleri ile ekonominin can damarı. Bu nedenle İstanbulun cazibesi gittikçe artıyor, bu cazibeye kapılanlar da bir daha ayrılamıyor. 

2 yorum:

  1. Üzücü, işi biten gitse, İstanbulu kendi güzel hali ile baş başa bıraksa:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbul yüzyıllardır insanları çekiyor konumu itibari ile. Lakin gelinen noktada maalesef koca bir köy niteliği kazanmış durumda.

      Sil