İstanbul
öyle kalabalık ki, evsizler parkları, köprü altlarını; seyyar satıcılar üst
geçitleri ve caddeleri ele geçirmişler. Sabahın serinliğinde parklarda yürüyüşe
çıkmak, banklarda sabahlayanların varlığı nedeniyle engelli koşu yapmak gibi
bir şey. İlerleyen saatlerde, şehrin yolları, trafiğin yoğunluğu nedeniyle
tıkanıyor.
Semt
pazarlarında pazarın dağılmasına yakın sebze meyve toplayanlar, çöpleri
karıştıranlar, yardım toplayanlar dikkati çekiyor. Varoşlarda zor durumda
varlığını sürdürmeye çalışanların yapacakları başka bir şeyde yok. Bir şekilde
hayatta kalmak zorundalar. Plansız kentleşmenin getirdiği sorunlar insanın
insana saygısını yok etmiş. Ve İstanbul'un nüfusu artmaya devam ediyor.
Trafiğin
yoğunluğu sabah akşam ana arterlerin tıkanmasına neden oluyor. İstanbul'un bir
ucundan diğer ucuna gitmek bir kaç saat sürebiliyor. Kırmızı ışıkta geçenlerin
yanı sıra "park yapılamaz"
levhasının altında park eden; üç şeritli bir yolun sağına ve soluna park eden
arabalar yüzünden trafik duruyor ve yavaşlıyor. Yollar park amaçlı yapılmasa da
park amaçlı kullanılır olmuş. Burada geçen zaman vatandaşın zamanından çalıyor,
giden benzinin haddi hesabı yok. Sonuçta milyonlarca liralık iş ve enerji kaybı
yaşanıyor.
Tüm
bunlar kentlileşmemiş bir nüfusun, birlikte yaşadığı insanların yaşam hakkına
saygılı olmamasının bir sonucudur.
Akşam
saatlerinde çıkarılması gereken çöpler sabah saatlerinden itibaren çıkarılmaya
başlıyor. Bu anlayış, sokakları atılan çöplerle kirletiyor ve şehrin uygar
görüntüsünü mahalle pazarına benzetiyor. Halkın yaşadığı yerin temiz olmasına
önem vermesi ve kurallara uyması gerekir. Apartman önlerine bırakılan, AVM ve
diğer iş yerlerinin tanıtıcı broşürleri istenmeyen kirliliği artıran bir başka
sorun. Tonlarca kağıt sokaklarda heba olup gidiyor. Çünkü vatandaş bu tür broşürlerden
bıkmış, nedir ne değildir diye alıp bakan yok. Şehrin
bitmemişliği hemen her semtte "kentsel
dönüşüm" adı altında inşaatların devam etmesi anlamına geliyor. Ve bu nedenle
İstanbulun hemen her köşesi şantiye durumunda.
Şehirlerde
yaşayanların bilinçlenmesi ve günlük yaşamında bilinçli hareket etmesi lazım.
Lakin bunu uygulayana rastlamak zor. Uygulamak için, şehrin yaşanabilir
olmasıyla uygarlık merkezi bir yerleşme olması arasındaki farkı görmek gerekir.
İstanbula
gelen kırsal kökenli vatandaşlarımız değişmeyi göze almakta ve değişmekteler.
Yavaş olsa da bu gerçekleşiyor. Bu değişimin bilinçli ve örgütlü olması için
yetkililere görev düşüyor. Değişimin
sürdürülebilmesi için, cadde ve sokakların fiziki yapısının, işlevsel
kullanımının düzenlenmesi gerekiyor. Kural tanımazlığın önlenmesinin şehrin
yaşanabilir olmasında önemli olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli.
Unutulmamalı
ki bir şehirin olumsuzlukları yanında olumlu yönleride var. İstanbulun bu yönü
daha ağır basıyor.
İstanbul,
ülkemizin en kalabalık, nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu şehirlerden biri.
İki kıtada geniş bir coğrafyaya yayılan şehirde bir çok ülkenin nüfusundan
fazla insan yaşıyor.
Yüzyıllardır
doğu ile batı arasında kültür değişiminin vazgeçilmezliğine soyunan İstanbul
bugün barındırdığı milyonlarla benzer işlevine devam ediyor. Doğu ile batının
harmanlandığı bir merkez konumunda. Eşsiz güzellikleriyle İstanbul Boğazı iki
denizin birleştiği noktada inci bir kolye gibi uzanıyor. Şehrin silüeti
gökdelenlerle değişse de, yönü ve ruhu hep aynı.
Geçmişte
olduğu gibi bugün de yüz binlerce insan
İstanbulu görmek, boğazın güzelliklerini seyretmek, ticaret yapmak için
geliyor. Şehir iyi bir pazar konumunda. Bankaları ve finans merkezleri ile
ekonominin can damarı. Bu nedenle İstanbulun cazibesi gittikçe artıyor, bu cazibeye
kapılanlar da bir daha ayrılamıyor.
Üzücü, işi biten gitse, İstanbulu kendi güzel hali ile baş başa bıraksa:(
YanıtlaSilİstanbul yüzyıllardır insanları çekiyor konumu itibari ile. Lakin gelinen noktada maalesef koca bir köy niteliği kazanmış durumda.
Sil