Kavurucu
sıcaklar etkisini kaybetmiş, sert rüzgârlar söğüt yapraklarını sürüklemeye
başlamıştı. Hazan mevsimini yaşıyorduk artık. İlerleyen günlerde yağmur, ayaz ve soğuk aman
vermeyecek, tekmil canlıları sığınaklarına hapsedecekti.
Bütün yaz
durmadan çalışıp çabalayan insanlar işlerini bitirmişti. Kış hazırlıklarını
tamamlayanlar ambarlarını ağızlarına kadar unla doldurmuşlardı. Döngü devam ediyordu. Ne bir fazla ne bir
eksik.
Hazirandan
bu yana okullar tatildi. Yaklaşık üç aylık bir yaz tatilinin sonunda eğitim öğretim başlayacaktı. Eylül ayının
parıltısı etrafı aydınlatıyordu. Öğretmenler görevlerine başlamış kendilerine
verilen seminer çalışmasını bitirmenin telaşındaydılar. Öğrencilerin olmadığı
bir okul, yapraklarını dökmüş ağaç dalı gibidir. Okulun koridorları, bahçesi
sessizdir çıt çıkmaz, her yer sessizliğe bürünür.
Öğretmenlerin
görev yerlerinin değiştirilmesi genellikle tatil dönemlerinde yapılırdı. Kimisi
üzülür, kimisi sevinirdi. Uzun yıllar çalıştığı yöreye, yöre insanına
alışanların ayrılması zor olur, bir hüzündür yaşanırdı.
Seminer
çalışmalarını sürdürdüğümüz bir gün müstahdem Hüseyin Efendi okul müdürünün
beni seslediğini söyledi. Elimdeki kâğıt kalemi masanın üzerine bırakıp müdürün
yanına gittim. Kapıyı açıp odasına girdiğimde ayağa kalkıp boş sandalyelerden
birini gösterdi. Yüzünde beni neden seslediğine dair en ufak bir ipucu yoktu,
donuk ve ifadesizdi. Resmi bir sesle ağır ağır konuştu.
"Hoş geldin sayın hocam, buyurun oturun".
Gösterilen
sandalyeye otururken "hoş bulduk müdür
bey beni sesletmişsiniz" diyerek aynı resmiyetle cevap verdim.
Yüzündeki
donuk ifadede en ufak bir değişiklik yoktu. Kalın kaşlarının altında parlayan
iri gözlerinden bir şey anlaşılmıyordu. Bir süre maun makam masasının arkasında
gözlerini kısıp kayıtsızca önündeki evrakları inceledi. Bir ara çekmecelerden
birini açtı. İçinden bir tomar evrak çıkardı. Evraklardan birini eline aldı.
Evirdi çevirdi. Tekrar tekrar okuyor gibi yaptı. Okuduğuna anlam veremiyormuş
gibi yüzünü buruşturdu. Derin bir nefes aldı. Kısa bir sessizlikten sonra
üzüntüyle başını salladı.
İronik bir
şekilde ürkeklik ve kırılganlığı üzerinden atmaya çalıştı. Ya kendisine güveni yoktu, ya da kimseye
güvenmiyordu. Bir şeyden çekinir gibi konuşmaya başladı..
"Hocam uzun yıllar birlikte çalıştık. Elimizden
geldiğince eğitime katkı sağlamaya, çocukları en güzel şekilde yetiştirmeye
özen gösterdik. Zorluklara birlikte göğüs gerdik. Tüm çabamız eğitim öğretimin
daha iyi hale gelmesi, öğrencilerimizin başarılı olması içindi. İşte hayat bu
maalesef. Bir gün gelir birkaç satırlık yazı ile eğitimcilerin görev yerleri
değiştirilir. Yapacak bir şey yok elbette. Yeni görev yeriniz hayırlı olsun.
Başarılar diliyorum. Emek verip yetiştirdiğiniz öğrenciler ve bizler sizi
unutmayacağız." Bunları
söylerken yüzüme bakmamış, gözlerini duvardaki saate çevirmişti. Hüzünlü bir
andı.
"Önemli değil müdür bey. Hepimiz eğitimin birer
neferiyiz. Bugün burada yarın bir başka memleket köşesinde görevimize devam
ederiz. Zor olan öğrencilerden ayrılmak olacak."
"Haklısın sayın hocam. Kim bilir sonraki yıllarda
bizler nerede görev yaparız. Lakin neresi olursa olsun, gittiğimiz her yer
vatan toprağı. Vatan evlatlarını her yerde yetiştirmek, hayata hayatın
zorluklarına hazırlamak görevimizdir. Bu bağlamda yeni görev yerinizde
başarılar dilerim."
"Teşekkür ederim müdür bey" deyip belli etmemeye çalıştığım
bir iç sıkıntısıyla odasından çıktım. Zor bir gün olacaktı. Belki sonraki
günlerde zor olacaktı. Alıştığım yöreden ayrılmak kolay olmayacaktı elbette.
Mesai
bitiminde öğretmen arkadaşlardan müsaade isteyip eve gittim. Dışarıda kimse
gözükmüyordu. Zili çaldım, kapıyı eşim açtı, solgun yüzümü görünce bir an telaşlandı:
“Yüzün neden solgun, bir şey mi oldu?” diye sordu.
“Telaşlanacak bir şey yok. Tayinimiz çıkmış” diye cevap verdim. Başka bir
olumsuzluk olmadığını duyan eşim rahatladı.
“Sağlık olsun. Üzüldüğün şeye bak. Kaç yıldır
buradayız. Ömür boyu burada kalacak değiliz ya. Nasılsa bir gün başka bir yere
tayinimizi yapacaklardı. Nasip bu yılaymış” diyerek kenara çekildi, içeriye girdim.
Her zaman
olduğu gibi eşimin destek vermesi beni rahatlatmıştı. Bir gün nasılsa başka bir
yere tayinimiz çıkacaktı. Lakin önümüzdeki günlerin giderek soğuyacak olması
düşündürüyordu beni.
Çocukların
gürültüsü üzerine eşim yanlarına gitti. Bende yüzümü yıkadım, kurulandım,
giysilerimi değiştirdim. Buzdolabında rakı şişesini çıkardım, bir tek
doldurdum, ayaküstü bir yudum aldım. Hücrelerime doğru bir sıcaklık usulca
yayılmaya başladı. Şimdi daha iyiydim. Çocukların bulunduğu odaya geçtim. Odaya
girince gelip sarıldılar. İkisi iki yandan sevgiyle yüzüme baktılar. Daha çok
küçüktüler. Televizyonda çizgi film vardı, en çok sevdikleri şeydi çizgi film
izlemek. Ne kadarda masumdu çocuklar, ne kadar ilgiye muhtaçtılar diye
düşündüm. Rakı iyi gelmişti. Bir tek daha doldurdum, her yudumda biraz daha
rahatladım.
Zaman su
gibi akıp gitmiş, dışarıda hava kararmaya başlamıştı. Kızımın doğumunu, taşrada
çektiğimiz çileleri, ev taşımanın zahmetlerini, taşra hayatına uyum
sağlayamamanın sıkıntılarını düşündüm.
Kars’ta
görev yaparken evlenmiştim. Evlendikten birkaç ay sonra, sular buz tutmaya,
tezekler tükenmeye başladığında bir kış günü yine tayinim çıkmıştı. İyi ki de
çıkmıştı o kış günü tayinim. Yoksa doğunun dondurucu soğuklarına alışkın
olmayan eşim büyük sıkıntı çekecekti. Sac soba canavar gibi tezek tüketiyordu.
Bahara kadar da tüketeceğe benziyordu. Nitekim yazdan aldığım tezekler azalmaya
başlamıştı, baharı getirmeyecekti bu gidişle. Soğukta sobasız durulmazdı.
Evde çeşme
olmadığından eşim kasabanın ortak kullandığı çeşmeden kovalarla alıyordu suyu.
Belediyenin yaptırdığı küçük lojmanda sobanın yandığı odanın dışına konan
kovalar buz tutuyordu. Lojmanın pencereleri çift cam olmasına rağmen yetmezmiş
gibi bir de iki kat kalın naylonla kapatmıştım. İçeriden bakıldığında dışarısı
seçilmiyordu. Eşim için tam bir hapishane gibiydi lojman. Yine de sesini
çıkarmıyor, şikâyette bulunmuyordu. Ama ben çektiği sıkıntının farkındaydım. Bu
nedenle kış günü de olsa Kırıkkale’nin bir köyüne tayinimin çıkmasına sevinmiştim.
Ben soğuktan eşim kadar etkilenmiyordum. Çünkü sabahtan akşama kadar
okuldaydım. Okulun sobalarını Kasım Efendi sürekli yanar durumda tutar, kömürü
eksik etmezdi. Ama ev öyle değildi. Kömür yerine tezek yakmak zorundaydık.
Çünkü kömür gelmezdi kasabaya.
Her işte bir hayır vardır denir hocam, tayininiz iyi ki çıkmış Kars'ın soğunda ne kadar zorluk çekecekti kimbilir eşiniz. Ve şu çekilen çileye bakın, odun kömür bile yok! Siz böyle yazınca aklıma hep Çalıkuşu gelir, arada yıllar olmasına rağmen Anadolu hala aynı çilekeş Anadolu özellikle memurlar için. Elinize sağlık.
YanıtlaSilYokluk ve çile...Özellikle öğretmenlik mesleğinde vardır. Kırsalda, altı ay yolu kapanan köyede, mezrada...Altı ay maaşını alamayan bir görevli...Kısacası bu yokluğa ve sıkıntıya vatan evlatlarının yetişmesi için katlanıyor öğretmenlerimiz. Bu arada şu sıralar sağlık sorunları ile başım dertte yine. Yazılarınıza gerekli özeni bu vesile ile gösteremiyorum. Yazamıyorum da açıkçası. Bu yazamama durumu bu mevsimde her yıl olur böyle. Tıpkı Nurten Hanım'ın bir yıla yakın yazamaması gibi... Sizlerin değerli yorumları benim için vazgeçilmezdir. Yol göstericidir. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileği ile saygılar...
SilHocam öncelikle geçmiş olsun. İnşallah ciddi bir şeyiniz yoktur. Böyle durumlarda insan yazmayı düşünse bile eli gitmiyor. Ben yazmaya başladım, ama daha eski okuma hızıma ve isteğime kavuşmuş değilim. Sağlık olsun. Siz iyi olun yeter.
YanıtlaSilYazınızı zevkle okudum. Zevk alınacak bir durum olduğundan değil, gerçekçi ifadenizden. Soğuk, buz gibi doğu kışının içinde hissettim kendimi. Elinize sağlık. saygılarımla.
Teşekkür ederim Nurten Hanım. Sağlık sorunları ne yazık ki İstanbul'un nemli havasının olumsuz etkisi ile devam ediyor. İstanbul'u siz benden daha iyi bilirsiniz. Bakalım günler ne getirecek. Hayırlısı. Okuma ve yazma bir utku oluyor zamanla. İnsan okuduğunu irdelemek, düşüncelerini kaleme almak ihtiyacı hissediyor. Ben bunu sizde gördüm. Siz okuduğunuz kitaplar üzerine yazmayı seviyorsunuz. Ne güzel bir yaklaşım bu. Yazıma gelince, evet ne yazık ki durum hala o yörelerde değişmiş görünmüyor. Hala o yörede kömür ve odun yok. Değişen tek şey bana göre cep telefonu, internet ve bilgisayar hepsi bu. İklim aynı, yaşantı aynı, yokluk ve zorluklar aynı... Saygı bizden. Selamlar.
Silöğretmenlik mesleği gerçekten çok zorlu bir meslektir..yakın akrabalrımdan öğretmen olup emekliğe ayrılanların yaşantılarından bilirim bu zorlukları..çocuklarını okutabilmek için yetmeyen öğretmenlik maaşlarıne ek gelir gelmesi için kahvelerde meyhanelerde çekirdek,fıstk,fındık mezeleri satan öğretmenleri bilirim..siz de emekli öğretmen olarak bu sıkıntıları çok iyi bilirsiniz..yazılarınızda bunlar anlaşılıyor..bu arada geçmiş olsun sayın hocam..
YanıtlaSilMerhaba Ertuğrul Bey, mesleğiniz nedir bilmiyorum. Lakin, öğretmenlik mesleği üzerine yazdıklarınız ne yazık ki doğru. Gerçi büyük şehirlerde diğer memurların da durumu farklı değil. Yaşam zor. Dün bir Tv proğramında M.Balbay'ın bir sözü vardı. Balbay diyor ki "Eskiden ekmek aslanın ağzında derlerdi, şimdi azrailin ağzında". Tabi bunu Mecidiyeköy'de ki 10 işçinin ölümü üzerine söyledi. Ama, sözü şöyle değiştirebiliriz maaşla çalışna, zorluklarla mücadele eden dar gelirliler için . "Eskiden ekmek aslanın ağzında idi, şimdi midesinde". Yorum için teşekkürler. Saygılar.
SilHer mesleğin illaki zor yanları var. Öğretmenlikte öyle. Güzel olan ise, hayatınızı paylaştığınız insanın bu zorluğu da paylaşması sanırım zorları kolaylaştırıyor olmasıdır. Eşinizin "Üzüldüğün şeye bak" ifadesi ne kadar anlayışlı evcimen evine eşine ailesine bağlı olduğunun yansıması olsa gerek... Tezeği ben de bilirim bahsetmişimdir çocukluğum köyde geçti. Ben de amcamın çocukları ile birlikte tezek yaptığımı hatırlıyorum..:) Kaleminiz daim olsun Hüseyin Hocam. güzel üslubunuzdan kaleminize dökülen anılarınızı okumak güzeldi...
YanıtlaSilSelam ve saygılar,
sağlık ve esenlikler...
Doğru dersin Hanife Hanım. Her mesleğin zor yanları var. İnşaat işçilerinin içinde bulundukları zor şartlar misal...Hayat müşterektir. Bunu içselleştirmek te çok önemlidir. Yaşamın sorunsuzca devamı için.
SilSelam ve saygı bizden. Yorum için teşekkür ederim.