Emperyalizmin
rotası değişmiyor. Küresel sömürü düzeninin yalan ve dolanı, dünya ekonomisine,
siyasetine, kültürüne, düşüncesine yön vermeye devam ediyor. Yoksullaştırılan
ve sömürülen halklar gün geliyor meydanlara iniyor. O andan itibaren dişliler
acımasızca çalıştırılıyor, kan ve gözyaşı aynı potada öğütülüyor.
Bunca
kargaşaya, huzursuzluğa neden olanlar ise ellerini ovuşturmaya devam ediyor.
Kutuplaşma ve çatışmalar yoğunlaşıyor, artıyor. Daha önce hiç karşılaşmamış
olanlar birbirlerine rakip oluyor, muhalif oluyor.
Dünya
jandarmalığına soyunan ABD başkanı Obama 2011 yılında Suriye Devlet başkanı Beşar
Esad’a “görevi bırak” çağrısında bulundu. Suriye’den petrol alımını
yasaklayan Obama “Suriye halkının yararı için artık Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın
çekilme zamanının geldiğini belirtti.”
Almanya,
İngiltere, Fransa troykası da “iktidarı bırak” çağrısını
tekrarladılar.
Bugün
Suriye'de olup bitenlerin kaynağı o yıllara dayanıyor. Suriye'de muhaliflerin
başlattığı çatışma ortamında ÖSO oluşturuldu. IŞİD terör örgütü ve Suriye'nin
kuzeyinde YPG çatışmalara başladı.
Bugün
Suriye toprakları ; Beşar Esad güçleri, IŞİD ve YPG güçlerince paylaşılmış
durumda.
IŞİD'in
kadim Suriye topraklarında yaptığı akıl ve mantığın, insan haklarının,
insanlığın kabul edemeyeceği boyutlara ulaştı.
Bugünkü
internet haber sitelerinde verilen bir haber kan dondurucu boyutta.
"IŞİD oruç tutmayan 94 kişiyi
çarmıha gerdi. Örgüt, Suriye'de oruç tutmadığını saptadığı kişileri
cezalandırdı. Londra merkezli ve muhalefete yakın Suriye İnsan Hakları
Gözlemevi'nden verilen bilgiye göre, oruç tutmayan kişiler demir kafeslere
kapatıldıktan sonra meydan ve caddelerde dolaştırıldı. Oruç tutmayanlar 70 kez
kırbaçlandıktan sonra çarmıha gerildi."
Haberin içeriği böyle. Geçen
günlerde ise bir kısım Suriye askerini Palmyra antik kentinde elleri ve
gözleri bağlı katletmişti.
Bir kısım batılı gazetecinin
kafasını keserek infaz etmişti.
Bunlar haberlere konu olan olaylar.
Bir de madalyonun diğer yüzünde olup bitenler var ki onlar kamuoyu tarafından
bilinmiyor. Kadınlara kızlara tecavüzler, yargısız , sorgusuz sualsiz infazlar
Suriye'de olanların vahametini ortaya koyuyor.
Suriye'den kaçanlar hayatlarını
kurtarıyor. Kaçamayanlar ise IŞİD'e yem oluyor.
Oysa
ki Suriye tarih boyunca birçok dine ve medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülke.
Coğrafi konumu nedeni ile farklı medeniyetlerin kesişim noktasında bulunuyor.
Uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalan ve Osmanlının tarih sahnesinden
silinmesi ile Fransa’nın kontrolüne giren Suriye, 1946 yılında Fransızların
ülkeden çekilmesi ile bağımsızlığına kavuştu.
Yoksul
bir aileden gelen Hafız Esad 13 Kasım 1970 tarihinde kansız bir darbe ile
iktidarı ele geçirdi. Mart 1971’de yapılan halk oylaması ile Devlet Başkanı oldu.
Ölümüne kadar da bu görevini sürdürdü.
Hafız
Esad’ın ölümü sonrası Suriye Devlet Başkanlığına geçen oğlu Beşar Esad,
Londra’da Western Göz Hastanesi’nde staj yaparken Ocak 1994 tarihinde aldığı
haberde Suriye Devlet Başkanlığı için yetiştirilen kardeşi Basil’in o sabah Şam
havaalanına giderken arabası ile geçirdiği kazada yaşamını yitirdiğini öğrendi. Bu olay Beşar Esad’ın geri çağrılması
anlamına geliyordu.
Beşar
Esad’ın işbaşına gelmesinden bu yana yaklaşık on beş yıl geçti. 2003 yılında
ABD’nin Irak’a girmesinin ardından, Suriye’nin savaş karşıtı tavrı ve Iraklı
ayaklanmacılara verdiği destekten dem vuran George W. Bush’un şimşeklerini
üzerine çekmişti. Bush Şam’da rejim değişikliği tehdidinde bulunmuş, Esad’ı
Ortadoğu’nun karanlık gücü olarak tanımlamıştı. Bu durum ABD-Suriye
ilişkilerinin iyice bozulmasına neden olmuştu. Gelinen noktada olan bitenlere
bakıldığında sorunun kaynağının yeni olmadığı görülüyor. Ayrıca Suriye’nin
Rusya’ya yakın durması batılı güçleri rahatsız etmektedir.
Ayrıca
New York’ta uçakların Dünya Ticaret Merkezi’ni vurması ve
El Kaide ile Müslüman Kardeşlerin eylemleri, İslami cihatçıların Suriye’yi
hazırlık yeri ve geçiş noktası olarak kullandıkları şeklinde algılandı.
Suriyeliye
sorulduğunda vereceği cevap “özgürlük” olacaktır, “daha
fazla özgürlük. İhtiyacımız olan bu” cevabı sizleri şaşırtmayacaktır.
Onların istediği belki siyasi özgürlükten çok demokrasi ve insan haklarının
tanımladığı haklardır. İstedikleri; bazı şeyleri bürokrasinin ağlarına
takılmadan yapmak, yeni şeyler yaratmak için teşvik almak, hükümetten gerekli
desteği almak. Hepsi bu belki de. Ya da biraz daha fazlası. Ama hepside insan
hakları kapsamında yapılması gereken şeyler. Bunları yapmak için “kimin
yakını olduğunuz, hangi köy ve aşiretten olduğunuz, paranızın olup olmadığı”
ön koşuldur Suriye’de. Suriye’de Vitamin Vav olarak adlandırılan rüşvet
çarkı aşırı dozda kullanılmaktadır. Bu durum karşısında 2000 yılında yönetime
gelen Beşar Esad’da rahatsızdır. İş başına gelir gelmez rüşvete karşı bir
kampanya başlatan Esad çok sayıda bakan ve bürokratı görevden aldı. Reformları
başlattı. Çok sayıda siyasi tutukluyu serbest bıraktı. Muhalefet üzerindeki
baskıyı azalttı. Suriye’ye bilgisayarı ve internet cafe kültürünü getirdi.
Ekonomiyi canlandırmak için girişimlerde bulundu. Bankacılık sistemini
özelleştirdi. Özel ve yabancı sermayeyi çekmek için Şam borsasını kurdu. Yurt
dışında yaşayan Suriyelileri geri dönmeye ikna etti. Yeni işyerleri,
restoranlar açılmasını ve turizmin gelişmesini sağlamak için çaba sarf etti.
“Benim
işim Suriyeliler için çalışmak” diyen Esad halkın
yaşam standardını yükseltmek için çaba gösterdi. Kırsal bölgelere eğitim ve
sağlık hizmeti götürdü.
Ne
var ki tüm bu çabalar yeterli olmadı. Siyasi reform ve ifade özgürlüğü yarıda
kaldı. Rüşveti engelleme çalışmaları sonuçsuz kaldı. Daha önce serbest
bıraktığı siyasi tutukluları yeniden tutuklattı. İnterneti getirdi ancak kimi
sitelere (You Tube, Facebook) erişimi engelledi. Ülke içinde sert güvenlik
tedbirlerini rejimi korumak için gerekli gören Esad’ın bu yaklaşımı halkta tedirginlik
yaratmış, insanlar her an izlenmekten korkar duruma gelmiştir.
Ülke
içerisinde yaşanan çatışmalarda batılı güçlerin muhaliflere destek verdiği bir
gerçektir. Tıpkı Libya’da olduğu gibi. Tıpkı Yemen’de olduğu gibi. Tıpkı
Afganistan’da, Somali’de, Sudan’da, Fildişi’nde olduğu gibi. Muhaliflerin
gösterilerini kanla bastırmaya çalışan Esad’a ülke dışında da tepkiler artmış,
yaşamlarından endişe eden bir kısım Suriyeliler komşu ülkelere sığınmak
durumunda kalmıştır.
Bugün
ABD’sinden, AB’sine, BM’lerine kadar dünya siyasetine yön verenlerin kapsama
alanında Suriye ve Esad yönetimi vardır. Esad’ın görevi bırakması istenmekte “yaşanan
çatışmalarda insanlık suçu işlendiği savı ile uluslar arası ceza mahkemesinin
devreye girmesi” dile getirilmektedir. Amaç bellidir. Libya’da olduğu
gibi kendilerine karşı dik duran ve ülkesinin iç işlerine karışılmasını
istemeyen Esad yönetimini alaşağı etmek için taşlar yerinden oynatılmış,
piyonlar harekete geçirilmiştir. Çarklar dönmektedir. Dişliler öğütmeye
hazırdır.
Sonuçta;
Türkiye, Suriye, İsrail, Filistin, Kıbrıs, Mısır, Irak gibi ülkelerin yer
aldığı Doğu Akdeniz havzası farklı kültür, din ve uygarlıkları
barındırdığı gibi petrol ve doğalgaz kaynaklarının da yer aldığı stratejik bir
konumdadır. Okyanusa açılan suyolu üzerinde yer alan ülkelerde diğer önemli bir
sorun da sudur. Suyun yetersizliği ve artan nüfusun su ihtiyacının nasıl
karşılanacağı ise belirsizliğini korumaktadır.
Bu bağlamda
Doğu Akdeniz’in geleceğini su ve petrol belirleyecektir. Bölgede var olan
sorunlar yumağı dünya kamuoyunu meşgul ettiği gibi emperyalist güçlerin de
dikkatini çekmeye devam edecektir. Keskin hesaplaşmalar yaşanacaktır. Olan yine
fakir ve yoksul halka olacaktır. Silah tüccarları ve kandan beslenenler,
sömürmeyi alışkanlık haline getirenler ise ellerini ovuşturmaya devam
edecekler, purolarını yedi yıldızlı otellerde tüttüreceklerdir.
ABD nin tepesine megatonluk bomba atmadan dünya rahata huzura kavuşmayacak gibi....ortadoğu yu rahat bırakmıyorlar ki...Irak bitti, Libya bitti, sırada Suriye..:( ve bizdeki 2 milyon Suriyeli ile biz de sıradayız:( parası olan minik, sorunsuz Batı ülkelerine kaçsın bu ülkenin sonu kötü..:(
YanıtlaSilEmperyalizmin dişlilerini ve çarklarını kırmak lazım. İşte tam da o zaman insanlık huzura ve barışa kavuşacaktır.
SilMerhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilPetrol ve su savaşları kızışacak ve sıra bize de gelecek!.. Ama nasıl ve ne zaman bilmiyorum. Ucundan tuttular. Pek fazla uzak görünmüyor. Cenab-ı Hakk, hakkımızda
hayırlısını versin.
Selam ve dualarımla.
Ne yazık ki Ortadoğu'yu yıllardır kan gölüne çevirenler ülkemize dönük kanlı çıkarlarına başladılar.
SilMerhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilTürkiye bir şeylerin arka bahçesi. Ardından nasıl bir felaket bizi karşılayacak bilemiyorum. Cenab-ı Hakk'a, bir felaketle karşılaşmayalım diye hep dua ediyorum. Ancak, bu işe dua yetmez. Yapılması gerekenler ne ise, onların da yapılması zorunludur. Hiçbir şey tek başına dua ile çözülemez. Allah'ın kanunlarına göre yapmamız gerekeni yapacağız ve lehimize hayırlı bir şekilde tecelli etmesi için de dua edeceğiz.
Selam ve dualarımla.
Her zamankinden daha sıkı bir şekilde birbirimize destek vermeli, acımasız terör uzantılarının bu cennet toprakları kana bulamasına izin vermemeliyiz.
Sil