3 Kasım 2016 Perşembe

İSTANBUL'DA YAŞAMAK -III

Trafiğin yoğunluğu sabah akşam ana arterlerin tıkanmasına neden oluyor. İstanbul'un bir ucundan diğer ucuna gitmek bir kaç saat sürebiliyor. Kırmızı ışıkta geçenlerin yanı sıra "park yapılamaz" levhasının altında park eden; iki şeritli bir yolun sağına ve soluna park eden araçlar yüzünden trafik duruyor ve yavaşlıyor. Yollar park amaçlı yapılmasa da park amaçlı kullanılır olmuş. Burada geçen zaman vatandaşın zamanından çalıyor, giden benzinin haddi hesabı yok. Sonuçta milyonlarca liralık iş ve enerji kaybı yaşanıyor.
Tüm bunlar kentlileşmemiş bir nüfusun, birlikte yaşadığı insanların yaşam hakkına saygılı olmamasının bir sonucudur.
Akşam saatlerinde çıkarılması gereken çöpler sabah saatlerinden itibaren çıkarılmaya başlıyor. Apartman önlerindeki demir korkuluklara asılan ekmek poşetlerinin haddi hesabı yok. Güya ekmeği çöpe atmamış oluyorlar. Oysa ki atık ekmekleri alıp hayvanlarına yediren besici yok İstanbul'da. Acı ama gerçek. O ekmekler de bir şekilde çöpe gidiyor.
Bu anlayış, sokakları atılan çöplerle kirletiyor ve şehrin uygar görüntüsünü mahalle pazarına benzetiyor. Halkın yaşadığı yerin temiz olmasına önem vermesi ve kurallara uyması gerekir. Apartman önlerine bırakılan, AVM ve diğer iş yerlerinin tanıtıcı broşürleri istenmeyen kirliliği artıran bir başka sorun. Tonlarca kağıt sokaklarda heba olup gidiyor. Çünkü vatandaş bu tür broşürlerden bıkmış, nedir ne değildir diye alıp bakan yok.
Şehrin bitmemişliği hemen her semtte "kentsel dönüşüm" adı altında inşaatların devam etmesi anlamına geliyor. Ve bu nedenle İstanbul'un hemen her köşesi şantiye durumunda.

Şehirlerde yaşayanların bilinçlenmesi ve günlük yaşamında bilinçli hareket etmesi lazım. Lakin bunu uygulayana rastlamak zor. Uygulamak için, şehrin yaşanabilir olmasıyla uygarlık merkezi bir yerleşim olması arasındaki farkı görmek gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder