Deniz derken
özgürlük gelir akıllara.
Balıkçı barınaklarında anlatılan onlarca öyküsü,
kendine has imbatı, meltemi, karayeli, lodosu olan.
Denizin öykülerini dinleyenler,
bozkırın yağmurla gelen kokusunu unutmuşlardır.
Deniz, balık, zaman ve rüzgâr
çoktandır dağın, vadinin yerini almış sohbetlerinde.
Kıyıya yakın alanlarda banklara
otururlar gün boyu “rastgele!”
seslerini dinleyerek.
Yorgundur bakışları.
Alınlarındaki derin çizgiler “yaşlandınız artık” dercesine
sitemkârdır.
Kaderin kendilerini soktuğu bu cenderede sessizce etrafı
seyrederler.
Gürültücü çocukların canhıraş bağırışları,
mahalle sakinlerinin soluk aldığı parklarda kulakları tırmalar.
Sohbetlerinde geçmişteki anıları,
köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmaz.
Gündemi
irdelemek çoğu zaman “kaderci”
yaklaşımlarla yapılır.
Anadolu'nun yoksul ve ücra
köşelerinden, karlı dağların vadilerinden kopup gelmişler.
Mehmet, Mustafa, Ömer,
Satılmış amcalar ve diğerleri.
Zamanlarının büyük bölümünü parklarda
geçiriyorlar.
Nineler, torunlarına, bütün gün, anne babaları işten gelene kadar
bakıyor.
Onlara, bildikleri türküleri söylüyor, masallar anlatıyorlar.
Çocuklar
doğdukları andan itibaren aile büyüklerinin öğrettiği kültürle yetişiyor.
Yaşları 60'ın üstünde olan bu insanlar,
toplumsal refahın ve toplum düzeninin ne denli önemli olduğu konusunda akıl ve
mantık yürütüyor, karşılıklı tartışıyorlar.
Parklar Hyde Park olmasa da, gününü
parklarda geçirenlerce bu tartışmalar içselleştirilmiş.
Zaman ve mekan değişikliklerinin
yanısıra, geçen yıllar boyunca radikal değişikliklerin yaşanmasına da şahit
olmuşlar.
İletişim ağındaki hızlı değişim bunlardan biri. Toplumun kutuplaşması
ise diğer bir değişiklik.
Parklarda sorulacak "Nerelisin?" sorusuna
verilecek cevap sıklıkla Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Kastamonu, Kars,
Diyarbakır’dır. Kısacası kadim Anadolu kentleridir.
Kırsal kesimden kente aktıklarında yabancı
oldukları bir kültür dünyası, farklı bir yaşam tarzı karşılamış onları.
Taşradan
kopup gelmenin yeni adı varoşlardır onlar için.
Fukaralıktan kurtulmanın adıdır
ilk başlarda derme çatma gecekondular!
Fukaralık bu ya, yakasını bir kaptıran
bir daha kurtaramıyor.
Şehirde de sıkıca yapışmış yakalarına.
Ata yurdunu arar olsalar
da geriye döndüklerinde ne başlarını sokacakları bir ev kalmış, ne de
işleyecekleri toprak.
Evleri yıkılmış, tarlaları satılmış zamanında, bir göz
gecekondu için.
Dağlardan,vadilerden, kırsal kesimden gelen insanların değişen yaşamları ne güzel aktarılmış. Son yıllarda büyük kentlerden sakin, yaşanabilir küçük yerlere akınlar var. Onlar da önce bir uyumsuzluk yaşıyorlar. İki grubun da eski yerine-yurduna dönmesi mümkün değil.
YanıtlaSilMutluluk çok kolay değil ama parklarda torunlarının elinden tutarak yürüyen dedeler çok güzel bir tablo oluşturuyorlar.
Ancak küçük yerlerdeki kolay hayat, kolay geçim yolları büyük şehirlerde çok aranır.
Esenlikler dilerim.
(Bu seriden diğer yazılarınızı da severek okudum.)
Yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
SilSakin şehir özelliği gösteren yerlerde ki yaşam şartları elbette daha iyidir.
Lakin iş bulma sorunu nedeni ile
büyük bir köy özelliği gösteren
şehir dokusunu çoktan kaybetmiş yerlere
rağbet daha fazla.
Geçim derdinde olanların kalabalık yerlerde yaşamaktan başka çaresi yok.
Zaten göç ettikleri yerde gidecekleri yerde kalmamış.
Yorum için teşekkür ederim.
Ne kadar zor olmalı kimbilir ne umutlarla büyük şehir diyerek yola çıkıyorlar ama orada yine aynı yoksulluk kaderleri oluyor:( demişsiniz ya geri dönseler de dönecek bir şey yok:( hep aynı oyun zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor Hüseyin hocam. :( bu arada İstanbul sevenler kusura bakmasın denizi sevmiyorum, şehri, beni, insanları yutacakmış gibi geliyor, korku da değil yüzmeyi severim, babam rahmetli minnacıkken öğretmişti hem de Ankara'da gölbaşında:)))ama sevmiyorum, bozkırı, dağları, yeşillikleri daha seviyorum. Denizin havasını da sevmiyorum, kuru bozkır havasını seviyorum. Denizden uzaklaşıp İç Anadolu bozkırlarına tren girince valla hava düzeliyordu sanki:))
YanıtlaSilKaleminize sağlık...bu seri çok güzel okuması çok keyifli..
Deniz sıkılmayanlar için güzeldir.
SilHuzurdur, kendini dinlemektir bir bakıma.
Deniz cömerttir.
Anılarınız sizi denizden uzaklaştırmış.
Saygı duyarım buna.
Lakin onu da girilmez duruma getirdiler çoktan.
Yüzülecek durumu kalmamış.
Sadece seyirlik o da artık.
İstanbul'da yaşamak zor
çok fazla sorunları olan bir yer.
Ankara her daim daha rahattır.
Bozkır ise vazgeçilmezdir.
Bozkırın güzelliği burada kaybolmuş durumda.
Saygı dersen hak getire.
Sokakta güvenilecek bir durum kalmamış.
Yürürken insan tedirginlikle yürüyor.
Geç saatlerde karanlık ve dar sokaklarda ise yürümek büyük bir cesaret isteyen olay.
İstanbul'a dair yazacak o kadar çok şey var ki.
Yorum için teşekkürler.