7 Kasım 2018 Çarşamba

ÖFKE VE KİN DOĞRULUĞUN SINIRLARI DIŞINDADIR


Montaigne şöyle der  “Öfke ve kin doğruluğun sınırları dışındadır; bu tutkular yalnız işlerine akıllarıyla bağlanamayan insanların işine yarar. Doğru ve temiz işler hep ölçülü ve ağırbaşlıdır. Ölçü olmayan yerde kavga, gürültü ve haksızlık vardır.
Doğru yol uğrunda kendimi ateşe atabilirim; ama elden gelirse başkalarını yanmaktan korurum. Montaigne şatosu gerekirse herkesin evi ile birlikte yansın; ama gerekmezse kurtulmasına sevinirim. İşimin bana verdiği imkanlarla onu korumaya çalışırım.”
İnsan yaşamında gündem o kadar hızlı, bazen o kadar coşkulu, bazen o kadar kırıcı ve baş döndürücü bir hızla değişmektedir ki yetişmek ne mümkün. Yaşamın hay huyunda gidip gelenlerin bir kısmı çıkara ve bencilliğe başvururlar. Kurnazca asıl niyetlerini açığa çıkarma cesaretini göstermeden hareket ederler. Bu harekete cesaret dememeliyiz. Öyle gayretli kimseler vardır ki, bütün arzuları diğerlerine eziyet etmektir.
Onları bu çabaya iten şey nedir o halde?
Amaçları mı?
Yoksa çıkarları mıdır?
Beyinlerinde sakladıkları “ savaş “ senaryosu gerçekten nedir?
Ya da ego tatmin merkezlerinde büyüttükleri şey dikkate alınmama karşısında saldırganlık mıdır?
Ne yazık ki, çevremize baktığımızda kimi; yükselme, dikkate alınma, liderlik oluşturma, emir verme, kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılama ya da hakaret etme, düşüncelerindeki garipliği başkalarına aktarma tutkusu olanlarla karşılaşırsınız.
Montaigne diyor ki Öfke ve kin doğruluğun sınırları dışındadır; bu tutkular yalnız işlerine akıllarıyla bağlanamayan insanların işine yarar.”
Tutku nedir peki?
Bence tutku insan gövdesinde var olan ve atılmayı bekleyen bir safradır. Bu öyle bir safradır ki, yolu tıkanmadıkça, içinde bulunduğu insanı hareketli, atılgan, canlı ve diri tutar. Ancak, yolu tıkanır da akmak için mecrasını bulamazsa işte o zaman gerçek yüzünü gösterir.
Peki ne yapar?
Saldırganlaşır, yakıcı ve acı verici bir ağrıya dönüşür.
Yükselme, dikkate alınma ve söz söyleme hakkı elde etmeye çalışan insanlar, eğer önleri açık ve ilerleyebiliyorlarsa acı verici, saldırgan değil, aksine beceriklidirler. Aksi durumda ise saldırgan kimlikleri harekete geçer, etrafında olan bitenleri hazmedememe, kötü görme, gibi bir çıkmaza düşerler.
Ve yine Montaigne der ki “doğru yol uğrunda kendimi ateşe atabilirim; ama elden gelirse başkalarını yanmaktan korurum.”
Doğru olan nedir?
Montaigne’in dediği gibi “doğru yol uğrunda kendini ateşe atmak mıdır?”
Bencilce çıkarlarımızı korumak için harekete geçmek ve etraftakileri görmemek, insanları yok saymak, insanları kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmak mıdır?
Yoksa akıl, bilim, kültür, sanat sevgisi gibi hasletleri oluşturmak, insanlara yardımcı olmak, etrafa azim ve kararlılık aşılamak mıdır?
Her ne isen o sun aslında.
Seni senden iyi anlayabilen yine sensin.
Önemli olan o aklı yerinde ve insanlığın mutlu geleceği için kullanmadır.
Bence gerisi boştur vesselam.
Mevlana der ki:
    “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
    
 Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...
.......
    
 Güneş olmak ve altın ışıklar halinde 
    
 Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
    
 Gece esen ve suçsuzların ahına karışan 
    
 Yüz rüzgarı olmak isterdim....”
........
“Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”
.......
“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
İnsanoğlu arasında dostluklar, iyilikler daim olsun derim.
Bencillikle, duyarsızlıkla, anlaşılmaz tutkularla bir yere varılamaz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder