24 Mart 2019 Pazar

ÇEVRE KİRLİLİĞİ


Artık yemeklerin tavaya yapışmaması için öyle büyük bir şef olmaya gerek yok. İnternet üzerinden bir tık ile bu sorunu çözebildiğimiz gibi, biraz titiz davranıp seçeneklerin tümüne bakmaya karar verdiğimizde içinden çıkılmaz çeşitlilikte olduğunu göreceksiniz.
Ekonomik koşulların izin verdiği sıklıkta her türlü alışveriş hizmeti sizi bekliyor.
Modern yaşamın ve teknolojinin geldiği son nokta da  bireyler önemsedikleri şeylerden bir tık uzaktalar.
Konfora olan açlığımız, alışveriş alışkanlığımız bir yerde içimizdeki tehlikenin de büyümesine neden oluyor.
E-atık’la çevreye yayılan ve canlı yaşamını zora sokan elektronik malzeme kirliliği, kimyasallar ve havaya salınan karbon miktarındaki dur durak bilmez hoyratlık orta yerde durmakta.
Küresel iklim değişikliği, çevre kirliliği yada çarpık kentleşme, üretim ve tüketim biçimleri bugün olduğu gibi devam ederse yakın bir gelecekte, kuraklık, seller, türlerin yok oluşu, açlık gibi sorunlarla daha fazla karşı karşıya kalınacağını gösteriyor.
Geçmişe, çok değil birkaç yıl öncesine ve düne bakıldığında, akla hayale sığmayacak hava koşulları yaşandı.Yurdumuzda 40 dereceyi aşan sıcaklar, rekor derecede kuraklık ve onlarca sulak alanın yok olması, yer altı su seviyesinin düşmesi ve sel olayları.
Milyonlarca insanın içme ve kullanma suyu, yaban hayvanlarının barınma alanları olan göller ve   dereler yöredeki konutlar ve sanayi tesisleri yüzünden çöplük haline geldi gelmeye de devam etmekte.
Bütün bunlar ve çevre felaketine yol açacak tehlikelerin önüne geçilemediği taktirde gelecekte kullanılabilir kaynakların mikroskopla aranır duruma gelmesi kaçınılmaz olacak.
Kirlilik artık düz ovayı bıraktı, ulaşılması güç dağlarda da kendini göstermeye başladı. Symbiosis sağlık ve Doğa Gönüllüleri’nden bir grup dağcı, Ağrı Dağı’nın 3200 metresinde altmış poşet çöp topladıklarını açıklamışlar. Bu örnek kirliliğin neresinde olduğumuzun ironik bir göstergesidir.
Etrafında boz renkli yada yeşil bir örtü ile, suskun topraklarda kıvrılarak akan, mecrasından koparak kabul göreceği denize koşarken kirletilen, mavi ve berrak suları yerine yabanıl canlıların bile yanından bir an önce uzaklaşmaya çalıştığı, çok değil birkaç yıl öncesine kadar çobanların hayvanlara su içirmek için kıyısına indiği, bağ ve bahçelerin suyundan yararlandığı, köylü kadınların çamaşırlarını yıkadığı, piknikçilerin oltaları ile keyif çattıkları nehirlerin durumu nasıl şimdi dersiniz?
Bir yandan teknolojinin bize sunduğu imkânlar diğer yandan yaşamımızda devamı sağlayacak olmazsa olmaz doğal kaynaklar. Her ikisinden de yararlanmamak için sebep var mı?



4 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Hocam
    Çevre kirliliği ile ilgili duyarlı yaklaşımınızı anlatan yazınızı okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Sayın hocam, biz millet olmayı beceremedik gibime geliyor. Neden derseniz bir topluluğun millet olabilmesi için sadece dil, din, tarih, ülkü, kültür, bayrak, vatan birliği yetmiyor. İşte vatan ve yurt birliğindeki eksikliklerimizden biri bu çevre kirliliği değil midir? Çevremizi kirletmememiz için, hiç bir yurttaşın üzerine düşen görevin şuur ve bilincinde olmadığını söyleyebilirim. Arabasının kül tablasını arabanın park ettiği yerlere çırpanlar, yerlere tükürenler, bakkaldan ya da marketten aldığı yiyeceklerin ambalajlarını sokaklara ve caddelere atanlar, boş sigara paketleri ve izmaritleri, fabrika atıklarını arındırmadan zehirli kimyasal maddelerini gelişigüzel derelere, nehirlere, göllere, denizlere salıverenler. Hal böyle iken nerede kaldı bizim millet olma değerlerimiz? Bugün, çağdaş ve medeni toplumların yaşam alanlarında bu kirliliği göremeyiz. Bizim onlardan neremiz eksik? Nedir bizde olmayan? Bu eksikliğimizi nasıl gidereceğiz? Daha doğrusu biz ne zaman millet olacağız?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey;
      Yazdıklarınızda halksınız.
      Lakin ne yöneticiler yeteri kadar duyarlı, ne de vatandaşlar.
      Şehirlerin kirliliği orta yerde duruyor.
      Kültablasını arabasından yola boşaltan,
      Yediğinin ambalajını sağa sola atan,
      içtiği sigaranın izmaritini savuran bir toplum söz konusu.
      Geçelim,
      ya tatilcilerin gittikleri yerde,
      günübirlik piknikçilerin gittikleri yerde
      bıraktıkları atıklara ne demeli,
      ya ırmakların kirliliğine,
      plajları girilmeyecek derecede kirletenlere,
      gemisinin sintinesini denize boşaltanlara,
      ormanlık alanların tarla açmak, maden işletmek, mermer ve taş ocağı işletmek adına heba edilmesine ne denir?
      Göllerin kurutulmasına neden olan uygulamalara,
      av hayvanlarının fütursuzca avlanmasına,
      kısacası bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete..
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    2. Merhabalar Hüseyin Öğretmenim.
      Gerek sizin yazınızda, gerekse her ikimizin de yazdığı yorumlarda dile getirilen yanlış davranışların yanlış olduğunu bile bile yapanlarımız var. İşte işin en acı tarafı burasıdır. Hani cahillikten dolayı yapılan yanlışlar da affedilmez de; ama tüm bu sıraladığımız yanlışların idrakinde ve şuurunda olup bile bile yapanlar var. Nasrettin hocanın misali buna bindiği dalı kesmek denir. İnsan hiç bindiği dalı keser mi? İnsan kesilen dal ile birlikte aşağıya düşer. Ama çevreye yapılan tüm bu kötülükleri, binilen dalın kesilmesinden başka bir şekilde anlatılamaz sanırım. Batı ülkeleri bu işi nasıl becermiş? Eğitimle. O halde bizler insanımızı yeterince eğitemiyoruz. Sadece okuldaki eğitim yeterli olmaz. Çocuklarımıza, gençlerimize bu eğitimi bizzat yaşayarak vermeliyiz.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    3. Merhaba Recep bey;
      Yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
      Bu memleketin sizin gibi aydın insanlara her zamankinden fazla ihtiyacı var.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil