Artık yemeklerin tavaya yapışmaması için öyle büyük
bir şef olmaya gerek yok. İnternet üzerinden bir tık ile bu sorunu
çözebildiğimiz gibi, biraz titiz davranıp seçeneklerin tümüne bakmaya karar
verdiğimizde içinden çıkılmaz çeşitlilikte olduğunu göreceksiniz.
Ekonomik koşulların izin verdiği sıklıkta her türlü
alışveriş hizmeti sizi bekliyor.
Modern yaşamın ve teknolojinin geldiği son nokta
da bireyler önemsedikleri şeylerden bir tık uzaktalar.
Konfora olan açlığımız, alışveriş alışkanlığımız bir
yerde içimizdeki tehlikenin de büyümesine neden oluyor.
E-atık’la çevreye yayılan ve canlı yaşamını zora
sokan elektronik malzeme kirliliği, kimyasallar ve havaya salınan karbon
miktarındaki dur durak bilmez hoyratlık orta yerde durmakta.
Küresel iklim değişikliği, çevre kirliliği yada
çarpık kentleşme, üretim ve tüketim biçimleri bugün olduğu gibi devam ederse
yakın bir gelecekte, kuraklık, seller, türlerin yok oluşu, açlık gibi
sorunlarla daha fazla karşı karşıya kalınacağını gösteriyor.
Geçmişe, çok değil birkaç yıl öncesine ve düne
bakıldığında, akla hayale sığmayacak hava koşulları yaşandı.Yurdumuzda 40
dereceyi aşan sıcaklar, rekor derecede kuraklık ve onlarca sulak alanın yok
olması, yer altı su seviyesinin düşmesi ve sel olayları.
Milyonlarca insanın içme ve kullanma suyu, yaban
hayvanlarının barınma alanları olan göller ve dereler yöredeki
konutlar ve sanayi tesisleri yüzünden çöplük haline geldi gelmeye de devam
etmekte.
Bütün bunlar ve çevre felaketine yol açacak
tehlikelerin önüne geçilemediği taktirde gelecekte kullanılabilir kaynakların
mikroskopla aranır duruma gelmesi kaçınılmaz olacak.
Kirlilik artık düz ovayı bıraktı, ulaşılması güç
dağlarda da kendini göstermeye başladı. Symbiosis sağlık ve Doğa
Gönüllüleri’nden bir grup dağcı, Ağrı Dağı’nın 3200
metresinde altmış poşet çöp topladıklarını açıklamışlar. Bu örnek kirliliğin
neresinde olduğumuzun ironik bir göstergesidir.
Etrafında boz renkli yada yeşil bir örtü ile, suskun
topraklarda kıvrılarak akan, mecrasından koparak kabul göreceği denize koşarken
kirletilen, mavi ve berrak suları yerine yabanıl canlıların bile yanından bir
an önce uzaklaşmaya çalıştığı, çok değil birkaç yıl öncesine kadar çobanların
hayvanlara su içirmek için kıyısına indiği, bağ ve bahçelerin suyundan
yararlandığı, köylü kadınların çamaşırlarını yıkadığı, piknikçilerin oltaları
ile keyif çattıkları nehirlerin durumu nasıl şimdi dersiniz?
Bir yandan teknolojinin bize sunduğu imkânlar diğer
yandan yaşamımızda devamı sağlayacak olmazsa olmaz doğal kaynaklar. Her
ikisinden de yararlanmamak için sebep var mı?
Merhabalar Hüseyin Hocam
YanıtlaSilÇevre kirliliği ile ilgili duyarlı yaklaşımınızı anlatan yazınızı okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Sayın hocam, biz millet olmayı beceremedik gibime geliyor. Neden derseniz bir topluluğun millet olabilmesi için sadece dil, din, tarih, ülkü, kültür, bayrak, vatan birliği yetmiyor. İşte vatan ve yurt birliğindeki eksikliklerimizden biri bu çevre kirliliği değil midir? Çevremizi kirletmememiz için, hiç bir yurttaşın üzerine düşen görevin şuur ve bilincinde olmadığını söyleyebilirim. Arabasının kül tablasını arabanın park ettiği yerlere çırpanlar, yerlere tükürenler, bakkaldan ya da marketten aldığı yiyeceklerin ambalajlarını sokaklara ve caddelere atanlar, boş sigara paketleri ve izmaritleri, fabrika atıklarını arındırmadan zehirli kimyasal maddelerini gelişigüzel derelere, nehirlere, göllere, denizlere salıverenler. Hal böyle iken nerede kaldı bizim millet olma değerlerimiz? Bugün, çağdaş ve medeni toplumların yaşam alanlarında bu kirliliği göremeyiz. Bizim onlardan neremiz eksik? Nedir bizde olmayan? Bu eksikliğimizi nasıl gidereceğiz? Daha doğrusu biz ne zaman millet olacağız?
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey;
SilYazdıklarınızda halksınız.
Lakin ne yöneticiler yeteri kadar duyarlı, ne de vatandaşlar.
Şehirlerin kirliliği orta yerde duruyor.
Kültablasını arabasından yola boşaltan,
Yediğinin ambalajını sağa sola atan,
içtiği sigaranın izmaritini savuran bir toplum söz konusu.
Geçelim,
ya tatilcilerin gittikleri yerde,
günübirlik piknikçilerin gittikleri yerde
bıraktıkları atıklara ne demeli,
ya ırmakların kirliliğine,
plajları girilmeyecek derecede kirletenlere,
gemisinin sintinesini denize boşaltanlara,
ormanlık alanların tarla açmak, maden işletmek, mermer ve taş ocağı işletmek adına heba edilmesine ne denir?
Göllerin kurutulmasına neden olan uygulamalara,
av hayvanlarının fütursuzca avlanmasına,
kısacası bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete..
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Hüseyin Öğretmenim.
SilGerek sizin yazınızda, gerekse her ikimizin de yazdığı yorumlarda dile getirilen yanlış davranışların yanlış olduğunu bile bile yapanlarımız var. İşte işin en acı tarafı burasıdır. Hani cahillikten dolayı yapılan yanlışlar da affedilmez de; ama tüm bu sıraladığımız yanlışların idrakinde ve şuurunda olup bile bile yapanlar var. Nasrettin hocanın misali buna bindiği dalı kesmek denir. İnsan hiç bindiği dalı keser mi? İnsan kesilen dal ile birlikte aşağıya düşer. Ama çevreye yapılan tüm bu kötülükleri, binilen dalın kesilmesinden başka bir şekilde anlatılamaz sanırım. Batı ülkeleri bu işi nasıl becermiş? Eğitimle. O halde bizler insanımızı yeterince eğitemiyoruz. Sadece okuldaki eğitim yeterli olmaz. Çocuklarımıza, gençlerimize bu eğitimi bizzat yaşayarak vermeliyiz.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep bey;
SilYazdıklarınıza aynen katılıyorum.
Bu memleketin sizin gibi aydın insanlara her zamankinden fazla ihtiyacı var.
Selam ve saygılarımla.