11 Mart 2019 Pazartesi

SİNAN İLE ASLI


Yüzünde endişe, sıkıntı ve keder ifadesi belirdi. O ifadede açık seçik bir kaygının izleri hissediliyordu. Zihninden geçenler serseri bir mayın gibiydi. Yüreğinde bir kavga vardı. Bütün yüzünü, gözlerini acı bir gülümseme kaplamıştı. Gözlerinde başlayan titreme dayanılması zor bir hal almış, tüm hücrelerine kısa zamanda yayılmıştı. Sert esen rüzgarın ritmine boyun eğen gri bulutlar gibi bulunduğu yerden uzaklaşmak istiyordu.  Kederi de, acıyı da olanca ağırlığıyla duyumsadı yüreğinde. O keder ki, o acı ki ona ağırlık yapıyor, acı veriyor, üşütüyor, yüreğini burkuyordu. Bir süre Aslı'nın ellerini sıkıca tuttu. Bırakınca bir daha tutamayacakmış, ellerinin arasından kayıp gidecekmiş gibi kuvvetle sıkıyordu.
Aslı'nın gözlerinden yansıyan hüzünlü bakış, gelecek konusundaki umutsuzluk, çaresizlik ve kararsızlık karşısında ne diyebilirdi ki. Ne onun ailesinden destek olabilirdi ne de Sinan'ın ailesinde bir atılım. Hiçbir şey istenildiği gibi olmuyordu. Bir yandan yoksul bir aile, diğer yandan baskıcı bir baba ve çocukları. Bir yandan küflenmiş düşünceler, diğer yandan geleceğe dair umut dolu bakışlar. Yaşamın gizem dolu labirentleri içinde bocalayan bir çift yürek.
Sinan Aslı'nın elini bırakmadı uzun bir süre. Yüreği kor gibi yanıyordu. Sinan Aslı ile ne konuşacağını bilmiyordu. Aslı'da Sinan'la aynı hisleri paylaşıyor olmalıydı ki onun da sesi çıkmıyordu.
Aslı ve Sinan ağaçların gözlerden uzak köşesine doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Bu öyle sessiz bir yürüyüştü ki her ikisi de o uzak köşede bir daha geriye dönmemek üzere kalmak istiyordu. Birbirlerine söylemeseler de, her ikisinde de ortak bir duyguydu bu.
Sinan aklından geçen onlarca düşünceyi bir anlığına bırakıp göz ucuyla Aslı'ya baktı. Onun ve kendisinin yaşadığı bu azap dolu anların etkisiyle ağaçların arasında attığı adımlar halsizleşiyordu.
Aslı'nın da Sinan'ın da gözleri kızarmış, ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı. Sinan Aslı'ya sıkıca sarıldı. Bir daha ayrılmamacasına öyle kalmak istiyordu. Fakat kader ağlarını bir kez örmüştü. Umutsuz ve çaresizdiler.
Aslı Sinan'a dönüp, "bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu.
Sinan hissettiği hiç bir şeyi Aslı'dan gizlemeye niyeti yoktu.
"Ne söyleyebilirim ki Aslı. Hayat acımasız, insanlar ön yargılı. Bizler ise o hayat içinde kayıp giden iki yıldız gibiyiz. Günlerdir içinden bir türlü çıkamadığım derin düşünceler artık beni bunaltıyor. Her gece sokaklarda geç saatlere kadar yürüyor, evinizin penceresinde son ışık da sönene kadar bekliyorum. O bekleyişlerde, gecenin ayazında ailemin kim olduğunu sorguladım. Senin ailenin de kim olduğunu sorguladım. İçinde bulunduğumuz durumu düşündüm. Ve aramızda bulunan aileler arası derin uçurum nedeniyle hiç bir zaman gerçek yanıtı bulamadım. Gerçek olan şu ki benim ailem kırsalda beden gücüyle ekmeğini taştan çıkarmaya çalışan bir aile. Senin baban okulumuzda görev yapan bir öğretmen. Beden gücüyle ekmeğini kazanmanın ne olduğunun pratikte farkında değil. Senin ailenin yaşantısı ile benim ailemin yaşantısı arasında dağlar kadar uçurum var.
Ben yoksulluğun, çaresizliğin içinde büyüdüm. Sen ise belki de bu anlamda yoksulluğun ne olduğunu yaşamadan büyüdün. Biz birbirimizi seven iki insanız. Ama  baban bizim bir araya gelmemizi asla kabul etmez. Bunu sende biliyorsun."
Aslı bu sözler üzerine başını öne eğdi. Sinan haklıydı. Babası ve çevresi buna asla razı olmazlardı. Babası razı olacak olsa bile, dar kalıplar içinde yetişmiş olan amcaları sorun çıkarırdı. Aslı çaresizdi. Umuda dair söyleyecek tek bir sözü yoktu.
Sinan Aslı'nın gözlerinin içine baktı. Aslı'nın gözlerinin de, kendisi kadar çaresiz ve yalnız olduğunu hissetti. O gözlerde bir ağırlık, bir umutsuzluk gizliydi.
"Haklısın Sinan, ne diyebilirim ki. Bizim gelecekteki hayatımız ne yazık ki birilerinin vereceği, kendilerince doğru olduğunu düşündükleri kararla şekillenecek. Bu çok acı verici bir durum."
Sinan başını öne eğdi, sesini çıkarmadı, ne diyebilirdi ki. Yaşanacakları Aslı'da kendisi de biliyordu. Kavuşmaları çok zordu. Geleceğe dair umut ışığını da kaybetmişlerdi. Zihinleri yorulmuştu. Sinan biraz olsun zihninin rahatlamasını istiyordu. Çünkü, aylardır bocaladığı, bir türlü ne olacağına karar veremediği bir çıkmaz içinde bulmuştu kendisini. Ne gecesi vardı ne  gündüzü.
Direnç ve mücadelenin kırıldığı, umudun umutsuzluğa, suskunluğun sevimsizliğe büründüğü günler bir biri peşi sıra geçip gitti.


4 yorum:

  1. Ne güzel yazmışsınız Hüseyin Hocam. İnsan okurken adeta kendini o ortamda hissediyor. Yüreğinize sağlık.
    Esenlikler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Makbule hocam.
      Sağlık, sıhhat ve mutluluklar dileğiyle

      Sil
  2. Ah bu aileler ah bu farklılıklar! Sevgi gibi az bulunan kutsal bir duyguya çekilen set. Yazık belki de mutlu bir yuvanın kurulmasına, mutlu yuvada mutlu çocukların yetişmesine konan engeller... Toplumumuzda binlercesine rastlıyoruz. Ailelerin destek olması gerekirken, köstek olmaları üzücü bir durum. Hocam sanki ya romanınızdan bir bölüm, ya da yeni bir çalışma mı? Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru bildin Hanife Hanım.
      Sil baştan düzenlemeye çalıştığım çalışmam.
      Yazıyorum, değiştiriyorum, beğenmiyorum, tekrar değiştirip tekrar yazıyorum.
      Bir bakıma otobiyoğrafi çalışmasına döndü.
      Ne zaman biter, ya da yarım kalır bilinmez.
      Aslı ve Sinan.
      Maalesef yapacak bir şey yok.
      Ayrılık kaçınılmaz.
      Teşekkür eder sizin de çalışmalarınızda başarılar dilerim.

      Sil