Yüzünde endişe, sıkıntı ve keder ifadesi belirdi. O
ifadede açık seçik bir kaygının izleri hissediliyordu. Zihninden geçenler
serseri bir mayın gibiydi. Yüreğinde bir kavga vardı. Bütün yüzünü, gözlerini
acı bir gülümseme kaplamıştı. Gözlerinde başlayan titreme dayanılması zor bir
hal almış, tüm hücrelerine kısa zamanda yayılmıştı. Sert esen rüzgarın ritmine
boyun eğen gri bulutlar gibi bulunduğu yerden uzaklaşmak istiyordu. Kederi de, acıyı da olanca ağırlığıyla duyumsadı
yüreğinde. O keder ki, o acı ki ona ağırlık yapıyor, acı veriyor, üşütüyor,
yüreğini burkuyordu. Bir süre Aslı'nın ellerini sıkıca tuttu. Bırakınca bir
daha tutamayacakmış, ellerinin arasından kayıp gidecekmiş gibi kuvvetle
sıkıyordu.
Aslı'nın
gözlerinden yansıyan hüzünlü bakış, gelecek konusundaki umutsuzluk, çaresizlik
ve kararsızlık karşısında ne diyebilirdi ki. Ne onun ailesinden destek
olabilirdi ne de Sinan'ın ailesinde bir atılım. Hiçbir şey istenildiği gibi
olmuyordu. Bir yandan yoksul bir aile, diğer yandan baskıcı bir baba ve
çocukları. Bir yandan küflenmiş düşünceler, diğer yandan geleceğe dair umut
dolu bakışlar. Yaşamın
gizem dolu labirentleri içinde bocalayan bir çift yürek.
Sinan
Aslı'nın elini bırakmadı uzun bir süre. Yüreği kor gibi yanıyordu. Sinan Aslı
ile ne konuşacağını bilmiyordu. Aslı'da Sinan'la aynı hisleri paylaşıyor
olmalıydı ki onun da sesi çıkmıyordu.
Aslı ve
Sinan ağaçların gözlerden uzak köşesine doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Bu
öyle sessiz bir yürüyüştü ki her ikisi de o uzak köşede bir daha geriye
dönmemek üzere kalmak istiyordu. Birbirlerine söylemeseler de, her ikisinde de
ortak bir duyguydu bu.
Sinan
aklından geçen onlarca düşünceyi bir anlığına bırakıp göz ucuyla Aslı'ya baktı.
Onun ve kendisinin yaşadığı bu azap dolu anların etkisiyle ağaçların arasında
attığı adımlar halsizleşiyordu.
Aslı'nın
da Sinan'ın da gözleri kızarmış, ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı.
Sinan Aslı'ya sıkıca sarıldı. Bir daha ayrılmamacasına öyle kalmak istiyordu.
Fakat kader ağlarını bir kez örmüştü. Umutsuz ve çaresizdiler.
Aslı
Sinan'a dönüp, "bir şey söylemeyecek
misin?" diye sordu.
Sinan
hissettiği hiç bir şeyi Aslı'dan gizlemeye niyeti yoktu.
"Ne söyleyebilirim ki Aslı. Hayat acımasız, insanlar
ön yargılı. Bizler ise o hayat içinde kayıp giden iki yıldız gibiyiz. Günlerdir
içinden bir türlü çıkamadığım derin düşünceler artık beni bunaltıyor. Her gece
sokaklarda geç saatlere kadar yürüyor, evinizin penceresinde son ışık da sönene
kadar bekliyorum. O bekleyişlerde, gecenin ayazında ailemin kim olduğunu
sorguladım. Senin ailenin de kim olduğunu sorguladım. İçinde bulunduğumuz
durumu düşündüm. Ve aramızda bulunan aileler arası derin uçurum nedeniyle hiç
bir zaman gerçek yanıtı bulamadım. Gerçek olan şu ki benim ailem kırsalda beden
gücüyle ekmeğini taştan çıkarmaya çalışan bir aile. Senin baban okulumuzda
görev yapan bir öğretmen. Beden gücüyle ekmeğini kazanmanın ne olduğunun
pratikte farkında değil. Senin ailenin yaşantısı ile benim ailemin yaşantısı
arasında dağlar kadar uçurum var.
Ben yoksulluğun, çaresizliğin içinde büyüdüm. Sen ise belki
de bu anlamda yoksulluğun ne olduğunu yaşamadan büyüdün. Biz birbirimizi seven
iki insanız. Ama baban bizim bir araya
gelmemizi asla kabul etmez. Bunu sende biliyorsun."
Aslı bu
sözler üzerine başını öne eğdi. Sinan haklıydı. Babası ve çevresi buna asla
razı olmazlardı. Babası razı olacak olsa bile, dar kalıplar içinde yetişmiş
olan amcaları sorun çıkarırdı. Aslı çaresizdi. Umuda dair söyleyecek tek bir
sözü yoktu.
Sinan
Aslı'nın gözlerinin içine baktı. Aslı'nın gözlerinin de, kendisi kadar çaresiz
ve yalnız olduğunu hissetti. O gözlerde bir ağırlık, bir umutsuzluk gizliydi.
"Haklısın Sinan, ne diyebilirim ki. Bizim gelecekteki
hayatımız ne yazık ki birilerinin vereceği, kendilerince doğru olduğunu
düşündükleri kararla şekillenecek. Bu çok acı verici bir durum."
Sinan
başını öne eğdi, sesini çıkarmadı, ne diyebilirdi ki. Yaşanacakları Aslı'da
kendisi de biliyordu. Kavuşmaları çok zordu. Geleceğe dair umut ışığını da
kaybetmişlerdi. Zihinleri yorulmuştu. Sinan biraz olsun zihninin rahatlamasını
istiyordu. Çünkü, aylardır bocaladığı, bir türlü ne olacağına karar veremediği
bir çıkmaz içinde bulmuştu kendisini. Ne gecesi vardı ne gündüzü.
Direnç ve
mücadelenin kırıldığı, umudun umutsuzluğa, suskunluğun sevimsizliğe büründüğü
günler bir biri peşi sıra geçip gitti.
Ne güzel yazmışsınız Hüseyin Hocam. İnsan okurken adeta kendini o ortamda hissediyor. Yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilEsenlikler diliyorum.
Teşekkür ederim Makbule hocam.
SilSağlık, sıhhat ve mutluluklar dileğiyle
Ah bu aileler ah bu farklılıklar! Sevgi gibi az bulunan kutsal bir duyguya çekilen set. Yazık belki de mutlu bir yuvanın kurulmasına, mutlu yuvada mutlu çocukların yetişmesine konan engeller... Toplumumuzda binlercesine rastlıyoruz. Ailelerin destek olması gerekirken, köstek olmaları üzücü bir durum. Hocam sanki ya romanınızdan bir bölüm, ya da yeni bir çalışma mı? Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilDoğru bildin Hanife Hanım.
SilSil baştan düzenlemeye çalıştığım çalışmam.
Yazıyorum, değiştiriyorum, beğenmiyorum, tekrar değiştirip tekrar yazıyorum.
Bir bakıma otobiyoğrafi çalışmasına döndü.
Ne zaman biter, ya da yarım kalır bilinmez.
Aslı ve Sinan.
Maalesef yapacak bir şey yok.
Ayrılık kaçınılmaz.
Teşekkür eder sizin de çalışmalarınızda başarılar dilerim.