Gözlerini ufka doğru gezdirdi.
Geniş araziye uzun uzun baktı.
Kasabayı düşündü.
İnsanlarını, gurbete gidenleri, kalanları.
Canlarını çoktan gurbete dağıttın dedi içinden.
Oysaki kimi canını adadı, kimi ömrünü.
Kiminin kahpe kurşunlarla damarlarında oluk oluk kan boşaldı
toprağına, kiminin alnından ter.
Kimi kahpece ve onursuzca yaşadı, yaşamakta duvar diplerinde;
kimisi çilesine sevdalandı, onursuzluk olsa da sokaklarında.
Berrak sulara hasretsin artık. Sırtını dayasan da kayalık
yamaçlara.
Çiçekli dağın zirvesindeki özgürlüğe inat eteklerinde kalleşlik
sarmaş dolaş olmuş.
Kasabadan gidenleri düşündü.
Aradan yıllar geçmişti.
Koskoca yıllar.
Gurbete çıkanlar gönüllerde hasretleri çoğalttı.
Yıllar Hasan’ı, Erdem’i, Ali’yi delikanlı yaparken, Ayşe’yi,
Emine’yi on altısında, on yedisinde gözlerden kıskanılacak güzellikte genç kız
yaptı.
Recep ne gurbeti tanımıştı ne de sılayı.
Tatmamıştı bir lezzeti lakin belayı görmüştü.
Kahvelere yöneldi.
Kahvenin önünde koca çınarın altında okey oynayanların yanına
sandalye çekip gölgeliğe oturdu.
Delikanlılar okey oynuyordu.
Bunların arasında Altay’da vardı.
Eski arkadaşlarındandı Altay.
Ölümüne beraberlik sözü vermişler kan kardeşi olmuşlardı yıllar
önce.
Okey oynayanlardan biride Altaydı.
Recep’i görünce kahveciye
seslendi.
-Muzaffer amca demli bir çay yolla. Hoş geldin Recep,
nerelerdesin sen, görünmüyorsun, dedi.
-Buralardayım Altay, işlerim vardı. Onlarla uğraştım. Kahvelere
de bu ara pek çıkamadım, dedi çayını yudumlarken.
-Ne işin vardı. Hasat mevsimi değil, kendini eve kapatıp durma.
Gel arada bir sohbet edelim.
-Bağların oraya gittim az önce.
-Bağlara mı?
-Evet, tarlaları bir dolaşmak istedim, diye cevap verdi Recep.
Okey oyunu bitmiş Altay Recep’in yanına sandalyesini çekmişti.
Can arkadaşının hüzünlü yüzünü görünce o da hüzünlendi. Derin
bir nefes aldı. Oturduğu sandalyeden kalkıp elini Recep’e uzattı.
Dudaklarından yayılan tebessümle:
-Ben senden yanayım, senin yanındayım Recep. Allah da bizimle
bir, bizden yana merak etme. Her şey düzelir. Bu günler, bu sıkıntılarda geçer.
Recep sıkıntılı konuştu.
Altay’ın yüzüne bakmadan, gözlerini
kaçırarak:
-Budak domuzu yine olay çıkarmış. Veli’nin su hakkını almaya
kalkışmış. Kasabanın belalısı oldu bu adam. Önüne gelene külhanbeylik yapıyor.
-Sıkma canını Recep. Su akar mecrasını bulur. İstiyorsan yoluna
çıkalım. Lakin çekirge misali bir iki derken üçüncü sıçrayışta o da belasını
bulur. Elini bulaştırma bence. Ekmeğine bak. İki çocuğunu düşün. Beş para etmez
biri ile takışıp geleceğini heder etme. Lakin yok illa Budak’la kapışacağım
dersen beni de yanına al. Ancak dediğim gibi kin tutmak yüreğe yüktür. Eden
bulur meraklanma. Kimsenin ahı kimsede kalmaz.
Recep rahatlamıştı Altay’la konuşunca.
Ona sevgi ile baktı.
Yiğit delikanlı diye geçirdi içinden.
Bir o kadar da merhametli, insancıl.
Birer çay daha içtiler.
Gün öğleye yaklaşmıştı.
Recep Altay’dan müsaade isteyip eve yollandı.
Bir belaya bulaşmadığı için o da rahatlamıştı.
İyi ki şeytana uyup kavga yerine gitmemiş uzakta beklemişti.
Çok doğru hocam, "su akar yolunu bulur" derler. Bu da sanırım kitabınızdan bir bölüm değil mi?
YanıtlaSilEvet Hanife Hanım kardeşim...Saygılar.
Sil