Apartman girişinin
duvarında sanki düz yoldaymış gibi rahatlıkla aşağıya
indi.
Giriş
kapısının açık olmasını fırsat bilip kendini dışarı attı.
Kapıda oturan kadınlar
ve çocuklar çığlık attı.
İrkilip birkaç adım
geriye kaçanlara aldırmadan, göz açıp kapayıncaya kadar bahçedeki otlar
arasında kaybolup gitti.
Yüzü sararmış
kadınlar o gün bir daha oraya oturmadılar.
Çocuklar oyunlarını
uzak köşede oynadılar.
Sinirler gerilmişti bir
kez.
Belleğimize
pis, gereksiz, iğrenç bir canlı olarak kazımışlardı.
Farelerin yararsız ve iğrençliği
çocuklukta kazınmıştı insan beyninin kıvrımlarına!
Oysaki doğada
yaşam alanı bulan her canlının farklı işlevi
vardır.
Yarasalar zararlı
zeytin sineğinin ilaçsız yok edilmesi için çalışan
canlılardır misal.
Yılanlar farelerin çoğalıp
ürünlere zarar vermesine engel olurlar.
Kısacası bir canlı bir
diğerinin aşırı çoğalmasının önüne geçip ekolojik dengenin korunmasına yardımcı
olur.
Ancak bizler ne
yapıyoruz?
Doğadaki
canlıları acımasızca katlediyoruz.
Yaşam
alanlarını tahrip ediyoruz.
Orman alanlarını yok
ediyoruz.
Çok uluslu maden şirketleri
ve HES’ler aracılığı ile suları borulara
hapsediyor, yüzlerce yıllık anıt ağaçları kesiyoruz.
Peki niçin?
Küresel sermaye ve
sömürü çarkını hızlandırmak için.
İnsan yaşamı
için en tehlikeli güç kuşkusuz silahtır.
Ancak silahtan daha
tehlikeli olanı ise algılama gücüdür.
Bu gücü bir kez ele
geçirenler toplumsal belleğimize de yön vermeye başlarlar.
En basitinden yararlı
olanı yararsız, yararsız olanı yararlı gösterebilirler. Sanal ile gerçeği
karıştırmamıza neden olabilirler.
Yenilgiyi başarı
olarak algılamamıza neden olabilirler.
Gerçeği ve
doğru olanı sorgulamamızı engelleyebilirler.
Neyin doğru
neyin yanlış olduğuna karar verebilirler ve dahası bizim de kabullenmemizi
isteyebilirler.
İnandırdıkları şeyin
peşinde koşmamıza neden olabilirler.
Algı yanılsaması öyle
bir şeydir ki, yanılsamanın etkisini artırmak ve kalıcı kılmak için
müthiş bir kampanya başlatırlar.
O kampanyaya direnciniz
yeterli gelmezse eğer, kaleminiz, sözleriniz, notalarınız, mısralarınız teslim
olur.
Özgüveniniz kaybolur.
Zihniniz büyük bir
teslimiyete hazır duruma gelir.
Medyanın ve kimi
yazarların, TV’lerde boy gösteren muhteremlerin, sözde aydınların, işbirlikçi
zevatın psikolojik bombardımanına maruz kalabilirsiniz.
Yararlı olana “Evet” ya
da “Hayır” demek için sorgulamanın önemine inanıp, gerçeği
kendi beynimizde tartıp yüreğimizin süzgecinde geçirmenin daha fazla önem kazandığı
günlerden geçtiğimizi unutmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder