25 Şubat 2021 Perşembe

BİR ÖĞLE VAKTİ


 

Haziran güneşinin kavurucu sıcağında terlemişti.

Gürültüden uzak soluklanacağı gölgelik bir yer olmalıydı.

Etrafı ürkek bakışlarla kolaçan etti.

Çocuk seslerinin geldiği yere yöneldi.

Duyguları onu yanıltmamıştı.

Parktaki ağaç gölgesine sığınmış çocukların neşeli koşuşturmaları ile karşılaştı.

Banklara oturmuş sohbet eden yaşlılar belli ki parkın müdavimlerindendi.

Serçeler kanat çırpışları ile çocukların oyununa eşlik ediyordu.

Boş sıralardan birine ilişti.

Az ileride ki yaşlılar koyu bir sohbete dalmış olacaklar ki selam verdiğini fark etmediler.

Heyecanla birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı.

Üç kişiydiler.

Sırtında rengi solmuş bir gömlek, ayaklarında ütüsüz pantolon ve boyası çoktan kaybolmuş ayakkabıları ile sakalı kırlaşmış yetmişli yaşlarında olan adam gömleği koltuk altlarında sıkıyormuş gibi, durmadan kımıldıyor, ellerini durmadan kımıldatıyor, tuhaf bir şekilde çevresini kolaçan ediyordu.

Diğeri zayıf, uzun boyluydu.

Başında rengi solmuş bir kasket vardı.

Avurtları çökük, gözleri kahverengi küstah ve sabit bakışlıydı.

Sırtında düğmelerinin bir kısmı açılmış yazlık bir gömlek vardı.

Üçüncü adam ise isteksiz bir tavırla konuşuyordu.

Etrafına öfkeli öfkeli bakıyor, sıkılgan bir tavırla yerinde duramıyor sürekli kımıldıyordu.

Huzursuz olduğu her halinden belliydi.

Giyimi sadeydi.

Zayıf ve orta boyluydu.

Saçları kırlaşmış ve dağınıktı.

Diğer ikisinin konuşmalarını öylesine dinliyordu.

Arada bir kendisi de konuşuyor ya da konuşulanları başı ile evet anlamında onaylıyordu. 

İlk bakışta iyi yürekli bir adamcağız kanaati oluşturuyordu.

Etraflarına ilgisizdiler.

Kendi aralarında hararetli bir sohbete dalmışlardı.

Zaman zaman birbirlerine el kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.

Çocukların gürültülü oyunlarına dalmışken aniden yaşlılardan biri oturduğu yerden hışımla kalktı.

Pet şişedeki suyu diğerinin başından aşağı kızgınlıkla boşaltıverdi.

Diğeri yerinden kalkmak için çabaladı.

Banka tutunarak güçlükle ayağa kalktı.

Konuşma zorluğu da çektiği derdini anlatamamasından belliydi.

Diğerinin müdahalesi ile sakinleşen taraflar tekrar yerlerine oturdu.

Derin bir sessizlik çökmüştü.

Çocuklar uzaklaşmışlar, serçeler de uzağa konmuşlardı.

Olan biteni sessizce oturduğu yerden izledi.

Bütün duyguları felce uğramıştı.

İnsanlara olan itimadı onarılmaz derecede yara almaktaydı.

Öğle olmuştu.

Yukarıda ise güneş gökyüzünü baştanbaşa örten beyaz bulutların arasında olanca kızgınlığı ile ortalığı kavurmaya devam ediyordu.

Her şey susmuştu.

Yalnızca uzaklarda çığırtkan bir kuşun tiz ve ağlamaklı sesi çınlayıp duruyordu.

Başkalarının acılarına yabancıyız diye düşündü.

Çünkü hepimiz kendimizle, kendi yaşamımızla ilgiliyiz.

Başkalarını anlamaktan korkuyoruz.

Etrafımızda olan biteni görmüyoruz.

Farkında bile değiliz.

Duygularımız, hislerimiz üzerinde bu denli değişimin olması şaşırtıcı.

Bu denli korkakça, vicdansızca, hastalıklı duygunun varlığı ürkütücü.

Sohbetlerinin bir yerinde anlaşamayıp birbirini üzen bu yaşlı insanların anlaşamadıkları ne olabilirdi?

Belki de tanışmaları soluk almak için kendilerini attıkları bu parkta olmuştu.

Sokakların ve caddelerin gürültüsünden uzak huzurlu bir zaman geçirmek değil miydi tek istekleri?

O halde neden birbirlerini kırma noktasına gelmişlerdi?

Üçünün de giyimlerine, tavırlarına, yüzlerindeki derin çizgilere bakıldığında yoksul oldukları belli oluyordu.

Feleğin sillesini çoktan yemişlerdi.

İsyankâr olmaları çaresizliklerinin bir sonucu muydu? 

Yaşamın zorlukları vicdanlarını yok saymalarına mı neden olmuştu?

İç dünyalarında kopan fırtınaların sebebi birinden diğerine farklılık gösterse de hisleri ve duyguları üzerinde küçümsenmeyecek değişimlerin varlığı ortak noktalarını oluşturuyordu.

 

2 yorum:

  1. İnsanları kısa bir süre gözlemek, insan davranışları hakkında çok şey düşündürüyor. İç çatışmalar birikimlerle patlamalar halinde dışarıya yansıyor bazen.
    Sağlıkla, mutlulukla.

    YanıtlaSil