Sedir
ağaçlarının yaprakları altında duran hava kızıldı; otlar ışığın rengine
bürünmüştü. Uzaklarda yansıyan ışıklarda müthiş bir dinginlik ve izleyeni alıp
götüren bir korlaşma vardı. Sık dal hevenklerinden geçerek temizlenmiş, taze
sedir yaprakları ile serinlemiş öylece kıpırtısız duruyordu. Işığın hüznü
gözlerime vuruyor, akkelebekler gibi gök kubbeye doğru parıldayıp yükseliyordu.
Böylesi
günde hüzünlenir insan. Kelimeler düğümlenir, sessizleşir bir süre. Hayatı
düşünürsün. Varsılı, yoksulu. Arsızı, hırsızı. Erdemliyi, dürüst olanı.
Sonrasında yalancıyı, yalakayı,
çıkarcıyı, üçkâğıtçıyı, goygoycuyu, ukalayı…
Her
şeyi bilirim havasında ukalalar vardır. Bu zat-ı muhteremlere toplumun her
kesiminde sık sık rastlanır. Rastlanır çünkü bu zatlar aşırı bir merak içinde
tüm yeteneklerini ve meziyetlerini, akıllarını bir noktada toplarlar.
Çağdaş
düşünce, aydınlanma kavramlarını teğet geçen, toplumun sorunlarına duyarsız olan
bu ukalalar aslında yeterli düşünme kapasitesine de sahip değillerdir.
Yetersiz
kapasitelerine rağmen “her şeyi” bilme ve öğretme telaşındadırlar. Mahalle
ağzıyla “dedim ki dedi ki” türü
sınırlanmış kapasite ile çalışmayı pek severler. Densiz, yapışkan ve
arsızdırlar.
Her
olaya maydanoz olma durumunu asla kaçırmazlar. Karganın burnu misali burunları
vardır.
Memur
emeklisidir, çalışandır, işçi emeklisidir, bağ-kur’ludur şudur budur. Erkektir,
kadındır. Kibarlığı konuşma olarak algılarlar. Aptalca davranışı onur sayarlar.
Mekânları ya bir gecekondudur, ya da apartman dairesidir. Lakin alacakaranlıkla
terk ettikleri evlerine gece yarısı girmek alışkanlıktır onlarda.
Mahalle
yetmez bazen, mücavir alanlara uzandıkları da olur. Varsa böyle birkaç kişi
mahallede alimallah koca mahallede tek bir gazete dahi satılmaz. Gazete satan
bayilerde nal toplarlar.
Nerede
bir olay var, nerede bir cenaze, mevlit var. Nereden bir AVM açılıyor, nerede
kimler bir toplantı yapıyor, yeni bir mekân açıyor bunlardan sorulur. Kulakları
camii hoparlörünü asla ıskalamaz. Mahalle aralarında ki seyyar satıcılar has
dostlarıdır.
Falanca
nerede çalışır, ne iş yapar, kaç para kazanır, kimlerle arkadaştır, ne kadar
malı mülkü var, karısı kızı ne iş yapar, akrabaları kuzenleri kimlerdir
sorsanız tek tek söylerler. Tek hata yapmadan hem de.
Lakin
bu ukalaların yaşamlarına yakından bakıldığında lüp lüp konuşmalarının, bunca
bildiklerinin aksine paçaları ve dirsekleri yırtıktır daima. Kıt kanaat
geçinirler umurlarında olmaz.
Tam
manasıyla yaptıklarından ve yaşamlarından hoşnutturlar. Gönülleri ferahtır, her
gün amaçlarına ulaşmış olarak başlarını yastığa kor ve derin bir uykuya
dalarlar. İhtimaldir ki rüyalarında birilerine gerekli gereksiz bir şeyler
anlatmakta, karşısındakini ikna etme ve söylediklerine inandırma
çabasındadırlar.
Ne
dersiniz çevrenize sıkıca bir bakın, göz kulak olun mutlaka böyle birini ya da
bir kaçını mutlaka göreceksiniz.
Kim
bilir belki de aynı apartmanda ya da yan yana gecekonduda da yaşıyor
olabilirsiniz.
Havada
şiddetli bir yağmur sağanağı, su yüklü kül rengi bir bulut sedir ağaçlarının
yaprakları altında duran havanın kızıllığını, otların rengini grileştirdi. Uzaklarda yansıyan ışıklardaki dinginlik ve
izleyeni alıp götüren korlaşma belleklerde kaldı.
Sık
dal hevenklerinden geçerek temizlenmiş, taze sedir yaprakları ile serinlemiş
öylece kıpırtısız duran ışıktan eser yoktu artık. Geride kalan bir yumak
hüzündü. Akkelebekler gibi gök kubbeye
doğru parıldayıp yükselen.
Ne güzel anlatmışsınız topluma uyum sağlayamayan, huzur bozan o tiplerin varlığını. Ne yazık giderek çoğalıyorlar.
YanıtlaSilDaha güzel, yaşanabilir bir dünyaya.
Teşekkür ederim değerli hocam.
SilToplum eski anlayışta, yardımseverlikte, komşu hakkına saygıda, büyüğe saygı küçüğe sevgide değil artık maalesef.
Dediğiniz gibi de giderek bozuluyor.
Kimsenin kimseye saygısı yok.
Selam ve saygılar.