27 Mayıs 2025 Salı

ANADOLUNUN KADİM İNSANLARI İYİKİ VARSINIZ /2


 

Ali dayı ile Ökkeş emmi her gün kesintisiz yaptıkları gibi sabah güneşinin ısıtmaya başladığı duvar dibine doğru ellerinde bastonları yavaş yavaş gittiler. Güneşle birlikte buharlaşmaya başlayan toprağın etrafa saldığı kekremsi koku etrafı sarmaya başladı. Yeni yeni filizlenen kır çiçekleri de yüzlerini güneşe dönmeye başlamışlardı. Ali dayı ile Ökkeş emmi de baharın verdiği canlılığı kıskanırcasına etrafı gülen gözlerle seyrediyorlardı.

Yetmişli yaşlarını çoktan devirmiş, feleğin çemberinden geçmiş, nice gailelerle boğuşmuş Ali dayı ile Ökkeş emminin kendi köyleri olan Soğuksu dışında çevre köylerde de sözleri dinlenirdi. Anlaşmazlığa düşenlerin çözüm için ilk başvurdukları kişiler onlardı.

Ali dayının okuryazarlığı olmadığından bu konudaki eksikliğini ya Ökkeş emmi ya da torunları giderirler, Ali dayıya yardımcı olurlardı. O da bu nedenle okuryazar olmayışının sıkıntısını eskisi gibi pek duyumsamazdı.

Ali dayıların köyü düz damlı, beyaz sıvaları kınalı ellerce özenle sıvanmış; gelişigüzel açılmış demirli pencereleriyle, hayvanların yanı sıra saman ve ot yığınlarını çıkarmaya yarayan geniş pencereleri ve kapılarıyla, önlerinde devasa tuz taşlarıyla,  kahredici kuzey rüzgârlarına karşı güneye açılmış kapılarıyla, yapı ustalarının ne denli bölge ikliminin özelliklerini nakış nakış taş duvarlara işlediğini görenleri hayran bırakmasıyla ve sıralı söğüt ağaçlarıyla bozkırın ortasında ta uzaklardan fark edilen büyükçe bir köydü.

Çevre köylerle iç içe olan tarım arazisiyle, mera ve otlaklarıyla, buz gibi su kaynakları ile bilinirdi.

Köyün bazı mevkilerinin adları sahip olduğu kaynak suları nedeni ile Yukarı Pınar, Ak Pınar, Kör Pınar, Göl yeri şeklinde idi.

Köy yaşamının güzelliği bir başkadır aslında. Kıt kanaat geçim şartlarına ve yoksulluğa rağmen vazgeçilmezdir. Tan ağarmadan başlayan yaşam mücadelesi gecenin geç saatlerine kadar devam eder. Köy insanı için durmak yoktur. Çalışmak devamlı çalışmak ve ele güne muhtaç olmamak vardır.

Ali dayı hafif kamburlaşmış, hasta gibi ağır ama dikkatli, bastonu ile yere sağlam basarak, duvarın dibindeki yerini alırdı sabahları. Orta boylu, yüzü yetmişini devirdiğini belli edecek şekilde kırış kırış, eski ama temiz giysili, başında kalan iki tutam saçı kapatan köylü kasketi ile dikkatleri üzerinde toplayan bir ihtiyardı. Çevresi ile devamlı ilgilenirdi. Ökkeş emmi ile yan yana geldiklerinde sohbetleri genelde köye ve yaşama dair idi. Olan bitenleri aralarında konuşurlar, ölçer biçer öyle karar verirlerdi. Her ikisi de küçük yaştaki çocukların olmazsa olmazlarıydı. İşi olan komşu kadınlar çocuklarını yanlarına bırakır, gönül rahatlığı ile işlerini yaparlardı.

Ökkeş emmide kendinden beklenmeyecek çeviklikte, uzun boylu, kara yağız, yılların yorgunluğu yüzünde ilk bakışta belli olan, mert ve sözüne güvenilir biri idi.

Her ikisi de seferberliğe katılmış, cephede yaralanmış, aldıkları yaraların izi ile gurur duyan iki gazi idi.

Ali dayının eşi Elife teyzede güngörmüş, seferberlik sırasında çocuklarına hem analık hem de babalık yapmış, Ali dayının yokluğunda evin tüm işlerinin üstesinden gelmiş bir kadındır. O da merttir, sözünün eridir. Komşuların eksiklerini tamamlamak için uğraş veren, ihtiyaç için gelen komşu kadınları geri çevirmeyen biridir. Bu onun köy kadınlarınca sevilmesinin en önemli sebebidir.

Tan ağarmaya yakın bir hayhuydur alır yürür evlerin odalarını, uykulu gözlerini ovalayarak ahırlara seğirtir evin yaşlıları. Köyün hayvanlarını gün boyu bozkırda otlatacak sığır çobanının hayvanları meydanda toplama zamanıdır, geç kalındığında hayvanları hergeleye katma zamanı geçecektir, bu ise zaman kaybıdır tekrar evde kalan hayvanları çobana teslim etmek için.

 Köyün meydanında toz bulutu kaldırarak otlamaya giden hayvanların sabahın serinliğinde etrafa bıraktıkları, üzerlerinde buhar tüten dışkılarını toplamaya sıra gelir sonrasında. Daha fazla hayvan dışkısı toplamak için acele edilir. Ahırda da ne var ne yok çıkarırlar dışarıya. Birisi çiğner, diğeri şak şak duvara yapıştırır. Ağızları sarılı, paçaları çemreli kadınlarca. Evlerde bulunan çocuklar bağırırlar ara sıra.

    -Anaa ana gızz!

    -Ana ilkin oralı olmaz. İşini bitirme telaşındadır. Gün daha yeni başlamıştır, yapılacak işler beklediğinden çabuk davranması gerekmektedir. Ne ki çocuklara laf anlatmak olası değildir.

    -Anaa ana diyom…

    -Ne var ne diyon?

    Çocuk daha yüksek sesle bağırır bu sefer, sesinin işitilmesinden aldığı cesaretle.

    -Acıktım anaa…

    - Ölmedin ya, acıktıysan ekmek bendemi git al zıkkımlan.

    -Arasına yağ sürem mi?

    - Sür sür… Üstüne de az biraz şeker koy…

Ana işini bitirmiştir. Yorgun eve döner. Genişçe bir sofra bezi arasına istiflenmiş yufkadan bir tane alır, acelesi varsa arasına peynir ve taze kaymağı katık etmeden; zamanı varsa kocaman bir peynir dürümünü eline alıp bir yandan yapılmayı bekleyen ev işlerini yaparken o günkü kahvaltısını da yapar usul usul.

Evin ninesi Elife Teyze ve dedesi Ali dayı çoktan kalkmış karınlarını doyurmuşlardır. Ali dayı elinde baston yavaş yavaş her gün yaptığı gibi sabah güneşinin değdiği duvar dibine gitmektedir. Ve yine her gün oturup sırtını güneşe verdiği taş kimi zaman çocuklar tarafından yerinden oynatılmıştır. İşte o zaman dayı söylene söylene bastonunu usulca duvara dayayarak uflaya puflaya taşı eski yerine getirir, bir yandan da “boyu devrilesiceler oynayacak yer mi yok be ya…” diye de söylenmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder