Uzun uğraşlardan ve dil dökmelerden sonra baba kızını vermeye razı oldu. Çeyiz ve başlık konusu o sırada konuşuldu. Çeşitli beyanatlarda bulunuldu.
14 Mayıs 2025 Çarşamba
O BİR ÇOCUK GELİNDİ
Uzun uğraşlardan ve dil dökmelerden sonra baba kızını vermeye razı oldu. Çeyiz ve başlık konusu o sırada konuşuldu. Çeşitli beyanatlarda bulunuldu.
13 Mayıs 2025 Salı
EY ANKARA ANAM SANA EMANET
Hava bir sıcak bir başka gün kapalı.
Yağmur yağıyor.
Yağmur bazen kederlendirir beni oldum olası.
Bugünde bulutlar gökyüzünde maviliği kapatmış durumda.
Etrafta hergün var olan kalabalık azalmış.
Annelerinin elinde tutup cadde boyunca yürüyen çocuklar
gözükmüyor.
Bu havalarda kendime yönelirim.
Düşünmeye başlarım.
Dünü ve bugünü.
Dün yaşadıklarımı, bugün yaşadıklarımı.
Düşüncelerimi sararmış bir yaprak gibi kuşatır keder.
Bugün de beni sararmış bir yaprak gibi kuşatmış durumda.
Yıllar öncesini düşünüyorum yine.
Geri dönüşü olmayan yaşanmışlıkları, çekilen acıları,
çileleri, yoklukları, çaresizlikleri.
Anam ile babamın zorlu mücadelesini.
Şu an acı çekiyorum.
Kendimle zorlu bir savaştayım sanki.
Dünün, bugünün, yarının güzelliklerinden uzak bir yaşam
öyküsü içinde savrulan anamı yıllar önce sonsuza uğurladığımızı.
Yıllar önce karlı bir günün sabahında sonsuza
uğurladığımız babamı düşünüyorum.
İçim acıyor.
Günler sabun gibi kayıyor elimizden.
Zamana yenik düşüyor yaşanmışlıklar.
Her gideni ve günü geri getirmek imkânsız.
Anam bizleri kedere boğan hastalığının pençesinde sonsuza
gitti.
Yaşlıydı o artık.
Ey Ankara, Anadolu'nun yürekli analarının kenti.
Anam sana emanet, Karşıyaka mezarlığında yatan anam.
Sabır taşlı o yiğit ana.
6 Mayıs 2025 Salı
BEN, DEDİ, BOYACI OLACAĞIM
29 Nisan 2025 Salı
DUR DEMENİN ZAMANIDIR ARTIK
Kıyılarda
dolaştım, ormanlarda
Özgürce
yaşadım mor, eflatun, alakızıl gökyüzünü.
Gözlerime
vurdu ırmağın parlayan ışığı,
Dağlarında
yılkı atları, kartal sesleri…
Uzanmıştı
sahile zakkumlar, nar ağaçları
Rengârenk
kelebekler, kızböcekleri
Zümrüt
tepelerde seyretmekte hatıraları…
Bir
rakı bardağında, eski tahta masada
Biraz
çerez, sigaranın sert tütününde
Aldırmazdık
hayatın renklerine
Kırılgan
yapraklarda, o ağacın altında…
Kâh
yağmurun altında
Kâh
ıssız yerlerde,
Morumsu
kül rengi bozkırlarda, bağlarda
Kavurucu
sıcaklarda, ıslak dağlarda
Zümrüt
gözlü o Türkmen güzeli…
Yağmurlu
ve soğuk bir günün ortasında
Kaldırımlar
boyunca uzanan vitrinlerde,
Parfüm
kokusu, müzik sesi yayılmakta…
Ne
bir çiçek ne bir su damlası bahçelerde
Ne
bir kardelen ne bir sardunya
Kolay
mı bulmak varoşlarda, evlerde
Ürkek
bir gölgenin peşinde, mavi şafaklarda…
Alacakaranlıkta
bir şafak vakti,
Fena
yakalandım yüreğimin sesine…
Dur
demenin zamanıdır artık,
Uzun
zamandır kuşandığım yalnızlık duygusuna da…
28 Nisan 2025 Pazartesi
GÜNLERİN GETİRDİĞİ
Her
daim derim. Dönemler ve koşullar kendi insanını yaratır diye.
Şu son
günlerde, aylarda, yıllarda da bu böyle olmuştur.
Yaşananlardan
ben şunu anladım artık.
Bugüne
kadar acıyıp üzülerek baktığım insanlara karşı duygusuz olmayı.
Yufka
yürekli olmamayı.
Kimse
ile ilgilenip kendimi üzmemeyi.
Bu
devirde çıkarcı insanlar türedi. Kimse kimsenin gözünün yaşına
bakmaz olmuş. Diğerinden ekonomik anlamda daha fazla nasıl faydalanırım düşüncesi
hâkim.
Yıllarca
fakir fukaranın hakkını savundum. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce
yazdım çizdim.
Siyasete
bakıyorum misal.
Her
gün bir başka açıklama, uygulama.
Dedim
ya, dönemler ve koşullar kendi insanını yaratır diye.
GEREKSİZ DÜŞÜNCE
İnsanlığı meşgul
eden gereksiz düşünce, bir bilgi kanseridir.
Bu
bir kabuklaşmayı da beraberinde getirir.
Varsın
olsun denir
Aldırış
edilmez.
Ak
koyun içinde kara koyun misali hoş da görünebilir.
Derken,
başlar koca gövdeyi sarıp sarmalamaya, ağlarını
örmeye.
Doğruyu
durdurup, duranı işletmeye.
Doğruyu
durdurup dondurduğunda, kendini gün gelir beğendirir.
Bildiği
bildik dediği dediktir artık.
22 Nisan 2025 Salı
AFRODİT VE GOLYAT
Öyle narin öyle kırılgan
Kâinatın dağları.
Ne yaşam ne ölüm
Ağlıyor sessiz sessiz
Rüzgâr kanatlı at.
Tahtın üzerinde, Afrodit.
Dudakları kızılcıklar kadar kırmızı,
Bedenleri cılız
Gözleri kan çanağı
Dehşet içinde
Kürek mahkûmları.
Dalgaların hırçınlığında,
Yol almada “golyat”.
Sert esmekte rüzgâr,
Mermer yüzlü savaşçının
Saçları dağılırken heyhat.
Çelik kanatlı birer kartaldı,
Düşmanına saplarken mızrağını
Savaşçılar.
Efsaneydi dalgalar çoktan.
Granittiler denizde
Bakır yüzleri sert,
Ve yakılmış gemilere inat
Karanlıkta mahkûmlar.
Hem ırmak hem deniz
Kızıl renkte idi ağlayan.
Tahtında oturmakta
Afrodit.
21.04.2011 tarihinde yazdığım bir şiir
19 Nisan 2025 Cumartesi
İNSAN OLMAK
Kaç gündür üzerimde bir kırgınlık var. Soğuk
algınlığıdır herhalde. Geçer nasılsa. Her gün birkaç internet sitesinde
haberlere bakarım. Bakalım bugün neler olmuş diye. Haberlerin çoğu can sıkıcıdır. İnsanların
birbirlerine karşı yaptıklarını haberlerde, TV programlarında gördükçe insan
insanlığından utanıyor.
Önceki gün bir haber dikkatimi çekti. Bir an
duraksadım. Okuduklarım doğru mu yanlış mı diye gözlerimi kapatıp tekrar açtım.
Acaba kırgınlığım mıydı beni yanıltan. Hayır maalesef okuduklarım gerçekti. Habere
konu bir öğretmendi. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz bir öğretmen.
Konya'nın Selçuklu ilçesindeki bir Kız Anadolu İmam
Hatip Lisesi'nde görev yapan Felsefe öğretmeni "ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara
uğramıyor... Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size
üflemiyorsa ya erkekliğiniz ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir..." mesajını
Twitter hesabından paylaşmıştı.
Okuyunca insanın nutku tutuluyor adeta, toplumun ve
insanlığın kabul etmeyeceği bu sözler karşısında.
Bir öğretmen bunları söyleyen. Gençleri yetiştirmek
için eğitilmiş biri. Bir felsefeci. Nasıl bir felsefe öğretmeniyse artık,
felsefeden çok öğrencilerin vücut hatları ile ilgileniyor. Demek ki bunu
söyleyenin felsefe anlayışı alan değiştirmiş!
.....
Yakup üniversitede okumaktadır. O yıllarda tanıştığı
ve sevdiği bir de kız arkadaşı vardır. Ve kız arkadaşının kardeşi ile de aynı
okulda öğrencidir ve Yakup'un can dostudur.
Bir gün öğrenci olayları sırasında yanında bulunan
kız arkadaşı vurulup hayatını kaybeder. Yakup yıkılmıştır. Can dostunun yüzüne
nasıl bakacaktır.
Kız kardeşinin hayatını kaybetmesine Yakup'un sebep
olduğunu düşünen Emre, Yakup'un pişmanlığına aldırmadan o acı içinde silahını
çekip Yakup'a doğrultur.
Yakup sevdiğini kaybetmenin acısı ile zaten kendinde
değildir. Yaşamına bu şekilde son verilmesini o da ister. Lakin Emre silahı
Yakup'un sağ bacağına doğrultup iki el ateş eder. Ve çekip gider. Can dostunu
öldürmeye kıyamamıştır.
Yakup uzun süren tedavi sonrasında sakat kalır.
Ayağını sürümektedir artık. Yürümek ve merdiven çıkmak onun için çok zordur.
Okulu da bırakır Yakup.
Aradan yıllar geçer. Yakup babadan kalma üç beş
kuruşla bir lokanta açar. Dürüstlüğü, yoksula yardımı, insanlığı ile çevreden
saygı duyulan, güvenilen birdir artık o.
Yıllar, aylar, günler birbirini kovalar.
Yakup evlenmemiştir. Kız arkadaşından sonra bir
başkası ile evlenmeyi düşünmemiş, tek başına aldığı evde yaşamakta,
lokantasında ki işleri iyi kötü takip etmektedir.
....
Evinin yanında uzun yıllar boş kalmış, bakımsız,
yıkık dökük metruk bir ev vardır.
Bir gün akşam üzeri lokantadan eve dönerken metruk evde
bir ışığın yandığını görür. Merak eder. Yanılıyor olmalıyım diye düşünür.
Ertesi gün işe erken gitmez. Öyle ya uzun yıllardır
metruk olan eve birileri taşınmış, komşu olmuşlardır. Kimdir, kimlerdir diye
merak edip öğrenmek ister.
Eve gidip kapıyı çalar. Kapıyı açan kadını görünce
adeta şok yaşar.
Çünkü kadın, yıllar önce kaybettiği Meryem'ine
benzemektedir. Kaşları, gözleri ile adeta o dur. Yakup sararıp, sarsılır,
vücudu -70 derece soğukta kalmış gibi zangırdar.
...
Kadın eve yeni taşındığını, yalnız yaşadığını, işe
ihtiyacı olduğunu, evde yiyecek bir lokma ekmeğinin olmadığını söyler konuşma
sırasında.
Yakup bir lokantası olduğunu söylemez. Çekinir.
Sessizce uzaklaşır oradan. Uzaklaşırken "ihtiyacın
olduğu zaman kapımı çekinmeden çal" der.
Aradan birkaç gün geçmiştir. Yakup yaşadığı
benzerlik karşısında hala şaşkındır.
Kadın aramasına rağmen bir türlü iş bulamaz.
Çaresizdir artık. Evde de yiyecek bir tek lokma bir şey yoktur. Elindeki üç beş
kuruşta bitmiştir.
Ne yapacağını ne edeceğini düşünürken Yakup'un "ihtiyacın olduğunda kapımı çekinmeden
çal" sözleri gelir.
…
Yakup o günlerde soğuk algınlığı ile mücadele etmekte, evinden lokantaya
gidememektedir. Hastadır.
Kadın sabahın erken saatinden akşam saatlerine kadar
Yakup'un evden çıkmasını bekler.
Lakin Yakup çıkmaz.
Kadın iyice meraklanır. "acaba bir şey mi oldu adama" diye düşünüp Yakup'un
kapısını çalar. İçeriden ses soluk gelmez. Tam ayrılmaya karar vermişken kapıyı
son bir defa çalar.
Kapı yavaşça açılır. Yakup sararmış yüzü ile kadını
buyur eder.
Kadın "siz
hastasınız" der.
Yakup "soğuk
algınlığı geçer" der.
...
Kadın durumunu anlatır. "Evde bir tek lokma yiyecek bir şey yok. İşte bulamadım der."
Lokantanda benim yapacağım bir iş var mıdır demeye de çekinir.
Yakup kadının durumunun farkındadır. "Evde bir tek lokma yiyecek bir şey
yok.." dediğine göre açtır da.
Kadın ayrılacakken "gitme bana sıcak bir hasta çorbası yap. Mutfakta her şey var. Hem
çay da demledim beraber içeriz " der.
Maksadı aç olan kadının karnını doyurmasıdır.
Kadın büyük bir mutlulukla içeri girer. Mutfakta
sıcak bir çorba yapar. Hem kendisi de kaç gündür sudan başka bir şey içmemiş,
yememiştir.
Karşılıklı çorbalarını içerler.
...
Yakup kadının iş istemek için geldiğini, ama
söyleyemediğini anlar.
O söyleyemiyorsa ben lokantada çalışır mısın diye
sorayım der.
"Lokantada
yeni bir elemana ihtiyaç var. Temizlik yapabilecek, bulaşıkları yıkayacak
birine. Sen iş bulamadıysan gel çalış istersen"
der.
Kadın "bilmem
ki yapabilir miyim" diye cevap verir.
Yakup "yaparsın.
Yarın hemen gel işe başla"
Ve kadın ertesi gün lokantada işe başlar...
...
İki olay.
Birincisinin kadına bakışı ile ikincisinin bakışı
ortadadır.
15 Nisan 2025 Salı
İŞTE BİZİM İNSANIMIZ
Hastane tıklım tıklımdır.
ÖĞRETMEN
Adam, ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp "hocam beni tanıdınız mı?" dedi.