6 Ekim 2025 Pazartesi

EL BEBEK GÜL BEBEK YETİŞTİR


 "Boşanmak yerine birden fazla kadınla evlenin " dedi ya bir kendini bilmez...

Her şeyin başlangıcı ailede alınan eğitim ve bilgidir.
Bu kültürel bağlamda da geçerlidir.
Kız çocuklarının evliliklerine karşı yaklaşım babaerkil toplumlarda pek iç açıcı değildir . Çünkü kız evlat babaya itiraz edemez anlayışı vardır .
O nedenle kız çocuğunu istese de istemese de ne idiğü belirsiz bir kopukla evlendirmek kolaydır diye düşünülür...
Birden fazla kadınla evlenmek işte bu nedenle istenir. Kadına söz hakkı dahi verilmez.
Töredir, bilmem nedir denir...
Ki zaten bu anlayış doğru bir anlayış değildir. Lakin, evlat erkek ise iş değişir.
Toplumun bu anlayışını benimsediğimi söyleyemem.
Erkek evlat ne ise kız evlat da odur benim anlayışımda...
Kız evladın evliliğinde, evlendiği kişinin durumunu önceden sorgulamak lazım.
Hatta aile ve sülalesinin durumunu da.
El bebek gül bebek yetiştir.
Kopuğun biri ile evlendir.
Ömür boyu yüzü morarsın, kaburgası kırılsın.
Yok öyle şey.
Basına yansıyan haberlerde okuyoruz, her yıl onlarca kadın katlediliyor, kadına tekme tokat dayak atmayı marifet sayan beş para etmez adamlar tarafından...
Ya bir de birden fazla evlilikte ne olur?

4 Ekim 2025 Cumartesi

ARABACI


 Sıvası dökülmüş eğreti bir kulübe

Kerpiçten

İtiversen yıkılacak

İçerisi pişmiş ekmek, kapuska kokusu

Bir göz atsan etrafa

Orada saklı tüm gelecek

Kırbacı kemerine sokulu arabacı

Arabası gizem yüklü

Taşımakta gün boyu kır çiçeklerini

Çiğnenen duyguyu

Kaybolan umudu

Sonsuza taşınan hiçliği

An gelir

Kaybolur gökyüzü, tarlalar, insanlık

Kalır tek başına

Kahreden bir güzellik

Bulanık, hep öyle kül rengi.

 

(Hüseyin Güzel)

28 Eylül 2025 Pazar

O DA KALIRSA KALANLARDA


 Çevremizde dostlarımız, güvendiğimiz insanlar var. Arkadaşlar, yakınlarımız, eşimiz, oğlumuz, kızımız var.

Benliğimizin derinliklerinde biriktirdiğimiz, sakladığımız garip bir yalnızlık, kabuğuna çekilme ve bu yalnızlığın çöreklendiği yüreğimiz var.
Kırılganlıklarımız, yıllar boyu değişmeyen yazgımız var.
Düne, bugüne dönüp bakıldığında çok şeyin var olduğunu, zamanla değiştiğini görürüz.
Lakin, tüm bunlara rağmen,
İnsan yaşamında her şey bir gün mutlaka geçip gidecek.
Nefes alırken göğsüne batan iğne, yutkunurken boğazına düğümlenen lokmalar, çekilen zorluklar, sıla özlemi.
Kısaca yaşamında her ne varsa bir gün hepsi geçecek.
Geride belki sadece ve sadece bir küçük sızı kalacak.
O da kalırsa kalanlarda.
Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri başardığını, neleri başaramadığını, neler hissettiğini, sevinçlerini, korkularını bilemeyecek.
O nedenle,
Yol haritanda çizdiğin yolda dik yürü hep, dürüst ol, kimseye hiç bir şey için boyun eğme.

YOKOLUŞ


 İnsan merak ediyor

acıyla ve kederle, yaralı bir kalple
hüzünle ve ayıpla ne
yapacak acaba insanlık.
Çürümüş beyinler
Ve açlık,
insanlığı bitiren.
Gerçeğin öte yakası
sorgulanmaz mı hiç?
pastoral tablo misali
buzların arasına sıkışmış
barut kokusuna karışmış kan kokusu.
Hüzün ve yoksulluk, terkedilmişlik
sömürü ve soygun
gökyüzünde yıldızlar gibi yanıp yanıp sönen
metal yığını
savaş makineleri,
butona basılınca ansızın
parçalanması bedenlerin
sonrasında cansız düşmesi kan çanağı bakışlarla
sokaklara.
İnsan merak ediyor
bu ayıpla ne
yapacak acaba insanlık.
Hüseyin Güzel/28.09.2011

26 Eylül 2025 Cuma

PARLAYAN BİR YILDIZDAN SÖNEN BİR YILDIZA DOĞRU


 Zamanın kopyası yok, tekrarı da.

Yaşanıp hayatınıza izdüşüren herşey, size zaman ayarlarını anlatsa da duyguda, düşüncede berrak saf olanları size hatırlatan suretleri düşünmeniz kaçınılmazdır.
Bu bağlamda,
Bir kişi ya da olay hakkında yazıya aktarılan şeyler, resimler ve çizimler elle işlenmiş görsel ifadelerde görüldüğü üzere samimi birer yorumdur.
Dağarcığımızda kişiselleştirmesek de, yaşananlar parlayan bir yıldızdan sönen bir yıldıza doğru kayıp gidecektir zamanın içinde.
Bu gidişi durdurmak olanaksızdır.
Belki içinizden biri buna karşı çıkacaktır.
Lakin, karşı duruş da zamanın içinde, zamana karşı duramayacaktır.
Zamanı anlamak için durmak yerine, çalışmaya ve öğrenmeye devam etmek gerekir.

24 Eylül 2025 Çarşamba

KOCA REİS



Hey gidi koca reis,
Gidiyorsun ha,
Sen adam gibi yaşamanın bedelini,
Biz senin bedenini vurup sırtımıza,
Gidiyorsun ha,
Ne diyeyim şimdi; iyi mi ettin diyeyim,
Kalan,,,,kalan yok be reis,
Hani,birkaç küçük anı,birkaç hatıra,
İçimde tuhaf bir his,
Sana geldi diyor belki de şimdi sıra,
Pekala,baş üstüne,
Ölüm çoktan kabulüm,
Nasıl olsa çocuklar büyüdü,
Üç buçuk emekli aylığımda geçinir gider karım,
Lakin,lakin benim korkum;
Şiirlerim kalır diye yarım,
Satılır diye bir mahalle bakkalına kitaplarım,
Zeytin sarılır,helva sarılır,
Kalırsa duvarda bir resmim kalır,
Belki kapı zilinde bir müddet ismim,
Sonra,sonra unutulur gider cismim dahi,
Hey gidi koca reis,
Gidiyor musun sahi?
Hatırlar mısın? aynı yıl bitirmiştik okulu,
Senin tayının Anadolu”ya çıkmıştı da,
Giderim ulan demiştin,güle oynaya giderim,
Bizi vatan haini ilan edip;
Ve güle oynaya gitmiştin,bir akşam treniyle,
Gerçi sık,sık mektuplaşır,
Oraları anlatırdın bizlere,
Değişmeli derdin,değişmeli buraların makus talihi,
Oralardan yine öğretmenle evlenmiştin,
Çağırmıştın da gelememiştik be koca reis,
İş güç işte birazda bahane,
Kızmıştın,hatırlar mısın,ulan demiştin;
Siz benim cenazeme de gelmezsiniz,
Geldik,geldik be koca reis,geldik,
Sen adam gibi yaşamanın bedelini,
Biz senin bedenini vurup sırtımıza,
Gidiyor musun sahi?
Ne hikmetse en çokta bana kızardın,
Bırak derdin,şu aşk meşk şiirlerini,
Yazacaksan ulan,memleket meselelerini yaz,
Öyle Erenköy”de oturup,
Köylü geldim,köylü gideceğim hikayelerini kimse yemez,
Buralar yok yoksul,buralarda akşamlar ayaz,
Buralara ne kimse geliyor,ne yaz,
Tutturmuşsunuz,varsa yoksa bizim kuşak,
İnsan insanlarına olmalı,taşına toprağına olmalı,
İnsan vatanına olmalı uşak,
Gelmeyin ulan,gelmeyin derdin,ölümümde dahi,
Geldik be koca reis,geldik,
Sen adam gibi yaşamanın bedelini,
Biz senin bedenini vurup sırtımıza,
Gidiyor musun sahi?
Kalan,kalan yok be reis,
Satılır palton bir eskiciye,
Kömürlüğe atılır haftasına masan,
Kalırsa duvarda bir resmin kalır,
Belki,belki kapı zilinde bir müddet ismin.
Mehmed Çetin

16 Eylül 2025 Salı

ÇOCUKLAR


 Çocuklar.

Yarının büyükleri, geleceğimiz, göz nuru çocuklarımız
Hiç biri dünyaya gelmek için sormadılar
Nazlı bir çiçek gibi doğdular
Bu dünyaya
Her yerde,
Her ücra köşede,
Uçsuz bucaksız bozkırda,
Bir vadi yamacında,
Metropolde,
Bir ormanın kuytu köşesinde
yarınların başlangıcı oldular
Öldürülen,
İstismara uğrayan,
Dilendirilen,
Küçük yaşta çöp arabasıyla köşe bucak
Çöp toplayan,
Şiddet gören çocuklar
Vay yavrum vay çocuğum
Bugün biri, yarın bir başkası
Yüreğimize ateş düşüren
Ölümler, acılar, cinayetler
Yaşamak onların hakkı değil mi?
Bazen söz hükmünü yitirir
Günlerce, aylarca, yıllarca
Belki de bir ömür
İzi kalır zamansız gidişlerin

UNUTMA


 İnsan zamanla hayatın olağan akışını, yaşanan olumsuzluklar nedeniyle merak etmez, bir bakıma bıkar.

Lakin, bıktığınız her ne olursa olsun,
bıkkınlıklar bir kenara,
devam eden bir hayat olduğunu unutmamak lazım.
Unutmak demek,
merak edilenin kuruması,
çöle dönüşmesi demektir.
Oysaki merak düşünceyi tetikler,
düşüncelerde ağaçlar gibidir,
ağaçlar susuz,
düşünceler de meraksız büyüyemezler.
Diğer yandan,
Bavulları hep toplu durmalı...
Bir gün telefonların hiç çalmayacağı hesaplanmalı ...
İnsan ihanetlere terk edilmelere...
Bir başına bırakılmalara hazır olmalı,
Yalnızlığa alışmalı...
Omuz omuza günler mi...
Aramaktan vazgeçmek zorundayız artık ...
Dayanışmaya gelince, günümüzde borsanın değer kaybeden hisselerinden biri artık...

SAYGIN İNSAN


 Teşekkür borçlu olduğumuz insanlar.

Kendini ülke gerçeklerinden soyutlamadan geleceğe yönelik düşünebilen...
Güvenli, kararlı, onurlu, sorumluluğunu bilen, insana değer veren...
Her işte, her uğraşta giderek çoğalsın.
Çocuklar, gençler umutla yola çıksın...
Kararlılıkla sürdürsünler çabalarını...
Yolları, bahtları açık...
Yürekleri, vicdanları temiz olsun.
Çünkü,
Hayat bir savaştır
değerlerini koruma
sevdiklerini yaşatma
karekterine
vicdanına
demokrasi ve insan haklarına sahip çıkma savaşı.
Unutmamak lazım
Tartışmayı bilmeyen, dinlemeyen,
kendi fikrini dayatan insanlarla konuşacak
bir şey yok...
Uzaklaşmak en doğru seçenektir.
Haklılığın onuru yaşatır insanı susmanın utancı öldürür o yüzden en sessiz gecelerde doğruyu yaptığıyla teselli bulmalı insan.
Hazır olmalı insan, hep başını alıp gidecek kadar cesur ama kalıp savaşacakmış gibi gözü pek olabilmeli.
Sırt çantasını daima hazır tutmalı insan.
Yollarla barışmalı yalnızlığa alışmalı.

O ACIMASIZ DARBE


 Bir beyaz saçın içinde, karşılaştığımız çok insan vardır.

Hayatımıza yön veren anılarımız ve olaylar vardır.
Şahit olduğumuz adalet ve adaletsizlikler vardır.
Mutluluklar ve acılar vardır.
Kaybettiklerimiz vardır.
Çocukluğumuz, gençliğimiz vardır...
Bu bağlamda, halk arasında bilinen şu sözü unutma, "kendine ağır geleni başkasına yapma"...
Sonu belli olmayan bir yoldur hayat.
Neyin ne zaman nerede karşına çıkacağını bilemezsin.
Öyle bir an gelir ki, bir şeyler alır götürür senden engel olamazsın.
Bazen hayatın getirdiklerinden kaçmak istesen de kaçamazsın...
Yapman gereken "seçme ve karar verme hakkını doğru kullanman" olmalıdır...
Gidilen yolun iki yanında dikenler var diye o yolun özelliği değişmez.
Yolcu yoluna gider.
Dikenler de kötülükleriyle baş başa kalır.
Yürünen yolda hayalperest olmaya da gerek yok. Bütün gün, bütün hafta, bütün yıl, gerçekle hayali karıştırmamak lazım...
Dikenler bir yana, gidilen yolda, gidenin yol haritasında yükümlülükleri devam eder,
hayata, kendisine, çevresine, ailesine karşı.
Gün gelir ellerinde nasır, alnında çizgilerle kavruk yüzünde mutluluk duygusu kendisini ele verir.
Hayat acımasızdır, çile, acı, huzur yan yana gelmez bir türlü.
Dikenlerden koruduğumuz insanları gün gelir kaybedersiniz.
Bu size vurulan en acımasız darbedir.
O acımasız darbe sizi düşündürür "neden buradayım" diye...