Namık Kemal'in "İntibah" romanı "son
pişmanlık fayda etmez" cümlesi ile biter. İnsan yaşamının her
evresinde varlığını sürdürmek için mücadele eder. Bu mücadele de istenmeyen
zorluklarla karşılaşır. Yanlış verilen kararlar hayatı çekilmez kılarken, doğru
zamanda doğru verilen kararlar yaşanacak acıları ortadan kaldırır.
Yazar arkadaşlarımdan Hanife Hanım'ın "Son
Pişmanlık Fayda Etmez" öyküsünü okuyunca insanların içinde
bulundukları çıkmazları bir kez daha düşündüm. Öyküde mutlu bir evlilik
sonrasında çeşitli nedenlerle Hasan ve eşi Zeynep'in ayrılmaları sonrasında
küçük kızları Elif'in dedesi ve babaannesinin yanında yaşamaya mahkum kalmasının,
ana ve baba sevgisinden, özleminden uzak bir yaşam sürmesinin küçük kızı nasıl
hırpaladığı görülüyor.
Zeynep eşi Hasan'dan ayrıldıktan sonra yaşadığı
derin travma sonucu akıl hastanesine yatıyor. Yaşananları tek bir cümle ile
anlatacak olursak tam bir aile faciası denebilir. Diğer çocukları Mustafa ve
Savaş'ı kara toprağa vermeleri ailenin yaşadığı en büyük acıdır. İhtimaldir ki
Zeynep'in akıl hastanesine yatmasında yaşanan bu olayların payı büyüktür.
Yazarımız bu öyküsü ile Anadolu'nun kadim topraklarında
yüzyıllardır yaşanan benzer acılara dikkat çekiyor aslında.
Anadolu insanı çeşitli bölgelerde benzer aile
acılarını yaşamakta. Küçük yaşta kız çocuklarının kendilerinden yaşça büyük
babası yerinde insanlarla para karşılığı evlendirilmeleri "çocuk gelinler"
gerçeğini sıklıkla gündeme getirir.
Berdel uygulaması, görücü usulü evliliklerin yaygın
olması, gençlerin birbirlerini tanımadan aile büyüklerinin kararı ile
evlendirilmeleri günümüz yaşam tarzına ve anlayışına uymayan davranışlardır.
Basın ve yayın organlarında benzeri olayların
yaşanması sonucu işlenen kadın cinayetlerini okuyoruz. Aile Meclisi kararı ile
öldürülen kadınları, dövülen, kaburgası kırılan, yüzü morartılan kadınları
görüyoruz. Sığınma evlerine sığınmak zorunda kalan çaresiz kadınları görüyoruz.
Eşine şiddet uygulayan, eşini, çocuklarını katleden insanları görüyoruz.
Tüm bu yaşananları "cehalet"in
tavan yapması olarak değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Okumayan, okuduğunu
anlayamayan, düşünemeyen, sorgulayamayan, neyin yanlış neyin doğru olduğunu
göremeyen insanların şiddete yönelmeleri, feodal ilişkileri devam ettirmek
istemeleri şaşırtıcı değil.
Evlendikten sonra kendi yuvasına karşı sorumluluğunu
yerine getirirken diğerlerinin düşünceleri ile hareket eden bir insanın
Hasan'ın durumuna düşmesi kaçınılmazdır. Yaşanan acılardan sonra teselliyi içki
de araması sonucu değiştirmeyecektir. O acı bir gölge gibi kendini takip
edecektir. Vicdan azabından kurtulamayacaktır. Ne kendisi, ne Zeynep ne de
küçük Elif'in yaşamı eskisi gibi olmayacaktır.
Sayın yazarın dediği gibi "Hayat hata kabul etmez.
Verilen yanlış kararlar..." uygulandığında geri dönüşü yoktur. "Doğru
zamanda verilen kararlar kişileri mutlu ederken, bencilce... verilmiş
kararlar... mutsuzluğa mahkum eder" cümlesi de bir gerçeğin altını
çizmektedir.
Kaldı ki çocuğun zekâ ve kişilik gelişiminin
temelinde anne ve babanın davranışları vardır. Aile büyüklerinin verecekleri
kararlar çocuğun gelişiminde önemli bir etkendir. Dağılmış bir ailenin çocuğu
ya kişiliğini tam geliştiremeyecektir ya da köprü altlarında, sokaklarda
kendini bulacaktır. Sokaklar bunun örnekleri ile doludur.
İnsanoğlu var oldukça, yanlışta direndikçe, kendi
düşüncesi ve anlayışını bir kenara bırakıp diğerlerinin düşünce ve anlayışı ile
aile sorunlarına çözüm aradıkça, ailede sorunlar her zaman var olacak, önem
taşıyacaktır.
Hasan'ın "pişmanlığı" tek
taraflıdır. Bu yaklaşımla sonuca ulaşmak güçtür, olanaksızdır. Ne anne, ne
baba, ne çocuk tek başına vereceği kararlarla mucize yaratamaz. Çünkü aile bir
bütündür. Bütünlüğü bozulmuş bir ailede bireylerin tek başına aldığı/alacağı
kararlar etkisizdir. istenen sonuca ulaşamaz.
Bu bağlamda evlilik kurumunu devam ettirmek için
aile bireylerinin birbirlerine destek olmaları gerekir.
Evlenmek sanıldığı gibi kolay görünse de
sürdürülmesi önem taşır. Sürdürülemeyen bir evliliğin hüsrana uğraması hem anne
baba için hem de çocuklar için bir yıkımdır. Gerçekten "mutlu" bir
evlilik sürdürmek isteyenlerin evlilik öncesi birbirlerini tanımaları gerekir.
İster köyde ister kentte olsun hiç fark etmez.
Hüsayin hocam, Hanife'ciğimin o yazısını ben de çok severek okudum, gerçekten de son pişmanlık fayda etmiyor, önemli olan pişman olmaya sebep olacak, sonradan pişman olunacak şeyleri başından YAPMAMAK.
YanıtlaSilHayat bu ve hatasız kul olmaz, mutlaka hepimiz hatalar yapmışızdır, yaşlandıkça daha az hata yapılır derler ama inanmıyorum kişilik meselesi, kimi insan 70 de olsa abuksabuk şeyler yapıyor, bu arada pişmanlık duyabilmek de önemli, psikopatlar pişmanlık da duymuyor yaptıklarından Hitler ve benzerleri gibi...bunlara sorunca hep haklıdırlar, en ufak pişmanlık duymazlar...Yahudi'leri gazlamaktan sorumlu Naziler savaş bitip yakalanabilenlerin bir kısmı pişman olmadıklarını söylemişlerdi :( evlilik de dediğiniz gibi mutlaka insanlar birbirlerini tanımalılar...sonradan pişman olmayacak kararlar verip, yaşamak işte en ideali. Hanife'ciğimin kulağını çıtlattık:) eline sağlık olsun..sizin de..
Saygılar
Bu değerli yorumuna aynen katılıyorum Müjde kardeşim.
SilSizin de okuyan gözlerinize ve kaleminize sağlık. Saygılar.
Hiç şüphesiz toplumun temelini aile, ailenin temelini ise eşler arasındaki sevgi, saygı, sadakat ve güven oluşturmaktadır. Bir ailede bu bunlardan biri yada bir kaçının yok olması o ailenin sallantıda olduğu ve önlem alınamazsa dağılacağı kaçınılmazdır. Bizde özellikle kırsal kesimlerimizde gençler evleneceği eşlerin seçiminde maalesef özgür değiller.Kendi iradeleri ile seçemiyorlar. Ya aileler etkili, ya töre, ya da gelenek göreneklerin katı kuralları altında yapılan seçimler gençlerimize kabul ettirilmekte... Akabinde mutsuz olan eşler ve çocuklar yanlış verilen kararın kurbanları...
YanıtlaSilAileler bilinçlenmeli çocuklarına sorumluluk kazandırmalı kendilerine güvenmeleri sağlanmalı. Eş seçiminde kendileri söz sahibi olmalı. Artık bu konu etkili ve yetkili kurumlar tarafından acil çözülmesi gereken sorunlar kategörisine alınmalı. Çözüm üretilmeli bilinçlendirilmeli, eğitilmeli ... Hüseyin Hocam benim öykümden hareketle çok faydalı bir eser ortaya koydunuz.Her gün içimizi acıtan yeter artık dedirtecek kadar bizi üzen bir konuyu gündeme taşıdınız. Emeğinize yüreğinize sağlıklar diliyorum. Size tekrar çok teşekkür ediyorum. Ben çok mutlu oldum. Ayrıca Müjde'me de teşekkür ediyorum.
Saygılar selamlar Hocam.
Sağlıcakla kalın.
SilHanife Hanım tespitlerinize katılıyorum. Yazdıklarınız duyarlı her vatandaşın onaylayacağı doğrulardır. Benim yazdıklarımda bu bağlamda yazılan ve doğru bildiklerimdir.
Bir toplum yaşadığı yörede sorunsuz yaşıyor olabilir. Aile yaşamında sorunsuz bir ortamda yaşıyor olabilir. Ve hatta evlilik kurumunda ne kendisi ne de çevresi acı ve göz yaşı getirecek bir durumla karşılaşmayabilir. Lakin tüm bunlar ülkenin diğer yörelerinde yaşanan olumsuzluklara sırt çevirmeyi, umursamamayı, vurdumduymazlığı gerektirmez. Bir yörede, bir ailede yaşanan aile facialarına duyarsız kalmak doğru değildir.
Bir yerde ki sıkıntı eğer diğer yerde algılanmıyorsa karşı karşıya olduğumuz sorun "demokrasi" sorunudur diyebiliriz. Toplumsal algı bunu fark etse de etmese de bu bağlamda bir numaralı sorun demokrasi sorunudur.
Çünkü demokrasi özgürlük rejimidir. Demokrasi de zorlama, baskı, öteleme, duyarsız kalma yoktur. Misal, maden ocağında güvenlik riski var, Antalya sahilinde bu yok demek nasıl yanılsamaysa, bir yörede, bir ailede insanlar evlilik kurumunda sorun yaşıyor, kadınlara, kızlara söz hakkı tanınmıyorsa özgür olunabileceğini düşünmek büyük bir aldanmadır.
Diyeceğim o ki, soruna sahip çıkmak topluma düşmektedir. Halkın bu konuda duyarlı olması lazım. Eğitilmesi lazım. Babaerkil feodal yaklaşımlarla yola devam edip toplumu aydınlatmamak bir büyük yanlıştır.
Yorumun için teşekkür eder saygılar sunarım. İyi bir hafta sonu dileğiyle.
Hocam her şey öyle ani değişiyor ki, öyle çok değişiklikler yaşıyoruz ki, şaşırmaya anlamaya fırsat bulamıyoruz. Ne eski biz biziz, ne eski toplum, ne de eski devlet devlet olmaktan , toplum da toplum olmaktan çıkmış durumda. Toplumumuzun her kesiminde benzer sorunlar, acılar yaşanıyor. Garip olan acı yaşamayanın yaşayana karşı duyarsızlığı nemelazımcılığı. Eskiden bir yerde yaşanan soruna top yekün tepki verilir sorun çözülmeye çalışılırdı. Şimdi bakıyorsunuz ne devlet ne toplum ne de insanlar kalıcı çözüm bulmaktan üretmekten uzak. Bazen ortaya koymaya çalışılan çözümler şaşkına çeviriyor bizi. Bu bağlamda sizin fikirlerinize yüzde yüz katılıyorum. İnsanlar eğitilmeli bilinçlendirilmeli ama bunu kabul eden kim? işte bütün mesele burada... Bu durum bir devlet politikası haline getirlmedikçe çözüm zor gibi görünüyor... Ben de size ve ailenize gönlünüzce bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum. Teşekkürler, saygı ve selamlar.
YanıtlaSilHanife Hanım yorumunuz yazımı tamamlıyor. Bu bağlamda size çok teşekkür eder saygılar sunarım.
Silmerhaba Hüseyin bey, sevgili Hanifenin hikayesinden ki o hikaye gerçekten çoook çok güzeldi yola çıkarak yazdığınız yazı son derece güzel. En önemli konu doğru aileyi kurmak. Günümüzde yapılan evlilikler, yıkılan yuvalar, bilinç dışı başlatılan zorunlu zorlamalı evliliklerde daha fazla. Umarım değişir. Umarım her şey daha güzel günlere doğru gider. Selam ve saygılarımla..
YanıtlaSilBence de güzel bir hikayeydi. Teşekkürler yorum için. Saygılar.
SilGerçekten güzel değerlendirme olmuş. Türkiye de çocuk gelin konusu anca ölümler artınca gündeme geliyor sonra unutuluyor. Sorunlara yönelik çözüm odaklı düşünen bir ülke olamadık.
YanıtlaSilUmarım sorunları olması gerektiği gibi çözeriz. Yorum için çok teşekkrü eder saygılar sunarım.
Sil