Ekonomi
ülkenin can damarı, ana arteridir. Ana arter ne kadar sağlam olursa vatandaşlar
ekonomik anlamda gelecekten kaygısızca yaşayabilir. Lakin yokuş aşağı inmekte
olan bir ekonomide gelecek kaygısı öne çıkar.
Suruç
katliamı sonrasında hızla tırmandırılan şiddet sarmalı, peş peşe yitirilen
vatan evlatları, toplumsal psikolojiye hakim olan kaygı ile birlikte ekonomik
istikrarsızlığa yaklaşılıyor.
Ekonominin
nabzını tutan kuruluşların açıklamaları bu varsayımı destekleyici nitelikte.
"TUİK
ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan dış ticaret verilerine
göre; geçen yılın ilk yarısında 200 milyar dolar olan Türkiye'nin dış ticaret
hacmi, bu yılın aynı döneminde 180 milyar dolara geriledi.
Yılın
ilk yarısında ihracat % 8.2, ithalat da % 10.9 düşüş gösterdi..."
Devletin
resmi kurumlarının açıklaması gazete manşetlerine bu şekilde yansımış.
Her
gün şehit haberleriyle sarsıldığımız, şehit ailelerinin feryatlarının
duyulduğu, yetim kalan çocukların göz yaşlarının sel olduğu, acı üstüne acı
çektiğimiz bu dönemde yatırımcıların fazlasıyla gergin olduğu söylenebilir.
Ülke
ekonomisi uzman kuruluşların uzun süredir kırılganlığına dikkat çektiği bir
seyirde devam ediyor. Dolar ve avro'da ki artış trendi devam ediyor.
Dolayısıyla dolar ve avro'nun yükselişi ekonomiyi olumlu etkilemez, aksine
küçük ölçekli çoğu kuruluşun kapısına kilit vurmak, çarşı pazarda fiyatların
artması, dolara endekslenmiş tüketim ürünlerinin fiyatlarının tavan yapması
sonucunu tetikler.
Alım
gücü düşen vatandaş bu gelişme sonucu mağdur olur.
Diğer
yandan asıl can alıcı nokta özel sektörün aşırı borçluluğunun yarattığı
tehlikedir. Özellikle döviz ile borçlanmış işletmelerin sıkıntısı dikkat
çekicidir.
Ekonomisi
güçlü olan ülkelere bakıldığında toplumsal sorunların daha az olduğu görülür.
İnsanların gelecek kaygısı yoktur.
Terör
ve şiddet sarmalında vatan evlatlarını kurulan hain pusularda şehit verirken
siyasilerin demeçlerine daha bir dikkat etmeleri gerekir.
MHP
lideri Bahçeli, "İzmir'de Marmaris'te yazlıklarında yatıp, AKP'nin olmasın diye
oyunu MHP'ye vermeyen; ama HDP'yi meclise taşıyan zavallılar, Türkiye'nin
kaymağını yiyenler, Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP' ye
veren şerefsizler. Şimdi, HDP ile koalisyonu kurun" sözleri neyi
çözecektir?
Altı
milyona yakın oy almış bir siyasi partinin tüm seçmenlerinin İzmir'de
Marmaris'te yazlıklarında yatıp kalkmadıkları açıktır. Bu tür
ötekileştirici söylemler yerine, HDP'ye oy verenler; Bahçeli'nin söylemi ile , Türkiye'nin kaymağını yiyenler,
Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP' ye veren şerefsizler sözlerine
muhatap olanların acaba o partiye neden oy verdiklerinin araştırılması gerekmez
mi?
Cumhurbaşkanlığı
seçiminde "Çatı aday" olarak topluma lanse edilen, Ekmeleddin
İhsanoğlu'na CHP tabanında gösterilen tepkiye CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu'nun söylediği "tıpış tıpış sandığa gideceksiniz"
yaklaşımı ters tepmiş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde 13 milyon seçmen sandığa
gitmemişti.
Kendisine
oy vermeyip bir diğerine oy verenleri şerefsizlikle suçlamak doğru bir yaklaşım
değildir. Kaldı ki bu söylem neyi değiştirecektir.
Bu
cennet vatanın kadim topraklarında bin yıldır birlikte yaşamış, birbirinden kız
alıp kız vermiş, akraba olmuş insanların huzur ortamı içinde bir arada yaşaması
için elimizden geleni yapmalı, kimseyi ötelememeliyiz.
,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder