Sinan anlatılanlara kulak kabartıyordu. "Şehrin kalabalık pazarlarından, varoşları kendilerine mekan bellemiş olanların pek uğramadığı alışveriş merkezlerinden, ana caddelerde çift
egzozlu arabaların kulakları sağır edercesine çıkardığı iç gıcıklayıcı homurtulardan,
omuzunda ceketleri ile külhanbeyi tavırlı şakır şakır tespih çeken zengin
takımının değişmez mekânı gece kulüplerinden, yoksulun vazgeçmediği
birahanelerden, salaş lokantalardan, seyyar satıcılardan, işsizlik
kahvelerinden, amele pazarlarından, sigortasız çalışan işçilerden bahseden;
yaşadıklarını ya da yaşamak istediklerini hararetle anlatırken sigarasından
çektiği dumanı hoyratça dudaklarının arasından bir çırpıda üfürenlerin durumuna
şaşırıyor insan" diye düşündü Sinan.
Sinan'ın yanında otuz otuz beş yaşlarında, sert bakışlı,
avurtları çökük, favorileri oldukça uzun, saçları kısa kesilmiş biri
oturuyordu. Yolculuk
boyunca pek konuşmadılar. Nedense adamdan uzak durması gerektiğini düşünmüştü
Sinan. Bakışları ürkütücüydü. Ağzını eğerek alaycı konuşuyordu. Belki karakteri
böyleydi belki de bilerek yapıyordu. Çevresindeki insanlara karşı umursamaz bir
tavır içerisindeydi. Sorumsuz, umursamaz ve çevresini önemsemeyen insanlardan
her zaman uzak durması gerektiğini düşünmüştü. Bu davranışı gösterenlerin içten
pazarlıklı olduklarını hissediyordu. Kendinden başkasını sevmezlerdi. Çıkarcı
bir anlayışları vardı. Güçlünün yanından
ayrılmazlardı. Çok konuşan, bir dediği diğerini tutmayan, yalanı gerçekmiş gibi
anlatan, kısık gözleriyle etrafı sinsice izleyen insanlardan hiç bir zaman
hoşlanmamıştı. Lakin bu tipler son zamanlarda epeyce artmıştı. Parklarda ve
kalabalık yerlerde bunlarla sık karşılaşılır olmuştu.
İlk otobüse bindiklerinde birbirlerine selam vermiş,
hal hatır sormuşlardı. Adam konuşurken belli belirsiz gülümsüyor, gözlerini bir
açıp bir kapatıyordu.
"Memlekete
mi gidiyorsun" diye sordu Sinan.
"Evet.
Gurbetten memlekete baba ocağına gidiyorum." diye cevapladı adam. " Adım Ömer aylardır gurbette çalıyorum. Sılayı
özledim. Çocuklarda çoktandır 'baba gel' diyorlardı. Patrondan bir kaç
günlüğüne izin aldım. Geri döneceğim. Bizim oralarda yapacak pek bir iş yok.
Tarla tapan dersen babam zaten onu yapıyor. Bana da gurbetin yolu düştü."
Gözleri uzaklara daldı. Epeyce bir süre sustu. Güven vermeyen
yüzü karardı. Belli ki bir iç hesaplaşma içindeydi.
"Ne iş
yapıyorsun" diye sordu
Sinan.
"Konfeksiyon
işinde çalışıyorum. Epeydir çocuklardan uzak kaldım. Gidip bir görüp tekrar
döneceğim." diye tekrarladı Ömer.
"Çocukları
neden yanına almıyorsun? Bak seni de özlemişler. Çalıştığın yerde bir ev
kiralayıp çocuklarını da yanına almalısın. Hem sen hem de onlar rahat eder."
"Kolay mı gurbet
elde ev kiralayıp kalmak. Aldığım para üç beş kuruş. Ev kirasına mı vereyim.
Evin günlük ihtiyaçlarını mı karşılayayım. Patron çalışana fazla para vermiyor.
Anca idare ediyorum. Yoksa kim istemez eşini, çocuklarını yanına almayı."
"Ne
diyeyim ki. Elden gelen bir şey yok" diye Ömer'i
teselli etmeye çalıştı Sinan.
"Bak Ömer,
yaşam bazen gelgitlerle insanı yorar. Hayat tek düze değildir. Bazen seni
yorar. Tıpkı etrafındaki bentleri yıkan azgın bir ırmak gibi. Bazen de sakindir.
Mecrasını bulmuş bir ırmak gibi. Sen de ben de bu gelgitleri yaşarız. Yolumuzu
bulmaya çalışırız."
Sinan daha önce Ömer hakkındaki düşüncelerinden
utandı. Ömer feleğin sillesini yemişti. Sıkıntısı, kızgınlığı da bundan
olmalıydı.
"Gardaş
siz ne işle meşgulsünüz" diye sordu
Ömer.
"Öğretmenim.
Tayinim çıktı. Yeni görev yerimi görüp, ev kiralayacağım. Gidişim o nedenle. Bak
bende senin gibi oradan oraya savrulup duruyorum. Memleketin her köşesinde
görev yapmak için çırpınıp duruyoruz. Vatan evlatlarını iyi bir eğitim verip yetiştirmenin,
hayata hazırlamanın çabasındayız. Ben de uzun yıllar oldu baba ocağından
ayrılalı. Eşim ve çocuklarımla gurbetteyiz."
Ömer yol arkadaşının bir öğretmen olduğunu duyunca bir
an heyecanlandı. Gözlerinin içi gülmeye
başladı. Sert bakışları yumuşadı.
Yaşam şartlarının ağırlığı aile fertlerini oradan oraya savuruyor. Aile birlik olmaktan uzaklaşıyor. Çocuklar babayla bir arada olmaya hasret yetişiyorlar. Hele de son zamanlarda işsizliğin tavan yaptığı günümüzde insanlar ne iş bulursa onu yapma çabasında olacağı için bu parçalanmaları çok duyacağız. Yine eskiden yasada memuriyette ailenin birliği kuralı geçerliydi. Eş durumdan aile ayrıştırılmazdı. Şimdi bakıyorsun öğretmenlerden eşin biri bir yerde biri başka yerde.
YanıtlaSilGünümüz aile yapısını çarpıcı bir şekilde açıklamışsınız Hanife Hanım.
SilHer halükarda, kim ne derse desin, geçmişin yaşantı ve uygulamalarını her kime sorarsan sor arıyor.
Gelinen durumda insan ne yapacağını şaşırıyor.
Köyler boşalmış durumda.
İnsanlar büyükşehirlere göç etmenin çabasında hala.
Şehirlere gelenlerde sokaklarda işsiz güçsüz dolanıyor.
Özellikle İstanbul sokakları,
İşsiz güçsüz insanların boy gösterdiği bir yer konumunda.
Yorum için teşekkür ederim. Saygılar.