4 Nisan 2019 Perşembe

MECRASINI BULMUŞ BİR IRMAK GİBİ



Sinan anlatılanlara kulak kabartıyordu. "Şehrin kalabalık pazarlarından, varoşları kendilerine mekan bellemiş olanların pek uğramadığı alışveriş merkezlerinden, ana caddelerde çift egzozlu arabaların kulakları sağır edercesine çıkardığı iç gıcıklayıcı homurtulardan, omuzunda ceketleri ile külhanbeyi tavırlı şakır şakır tespih çeken zengin takımının değişmez mekânı gece kulüplerinden, yoksulun vazgeçmediği birahanelerden, salaş lokantalardan, seyyar satıcılardan, işsizlik kahvelerinden, amele pazarlarından, sigortasız çalışan işçilerden bahseden; yaşadıklarını ya da yaşamak istediklerini hararetle anlatırken sigarasından çektiği dumanı hoyratça dudaklarının arasından bir çırpıda üfürenlerin durumuna şaşırıyor insan" diye düşündü Sinan.
Sinan'ın yanında otuz otuz beş yaşlarında, sert bakışlı, avurtları çökük, favorileri oldukça uzun, saçları kısa kesilmiş biri oturuyordu. Yolculuk boyunca pek konuşmadılar. Nedense adamdan uzak durması gerektiğini düşünmüştü Sinan. Bakışları ürkütücüydü. Ağzını eğerek alaycı konuşuyordu. Belki karakteri böyleydi belki de bilerek yapıyordu. Çevresindeki insanlara karşı umursamaz bir tavır içerisindeydi. Sorumsuz, umursamaz ve çevresini önemsemeyen insanlardan her zaman uzak durması gerektiğini düşünmüştü. Bu davranışı gösterenlerin içten pazarlıklı olduklarını hissediyordu. Kendinden başkasını sevmezlerdi. Çıkarcı bir anlayışları vardı.  Güçlünün yanından ayrılmazlardı. Çok konuşan, bir dediği diğerini tutmayan, yalanı gerçekmiş gibi anlatan, kısık gözleriyle etrafı sinsice izleyen insanlardan hiç bir zaman hoşlanmamıştı. Lakin bu tipler son zamanlarda epeyce artmıştı. Parklarda ve kalabalık yerlerde bunlarla sık karşılaşılır olmuştu.
İlk otobüse bindiklerinde birbirlerine selam vermiş, hal hatır sormuşlardı. Adam konuşurken belli belirsiz gülümsüyor, gözlerini bir açıp bir kapatıyordu.
"Memlekete mi gidiyorsun" diye sordu Sinan.
"Evet. Gurbetten memlekete baba ocağına gidiyorum." diye cevapladı adam. " Adım Ömer aylardır gurbette çalıyorum. Sılayı özledim. Çocuklarda çoktandır 'baba gel' diyorlardı. Patrondan bir kaç günlüğüne izin aldım. Geri döneceğim. Bizim oralarda yapacak pek bir iş yok. Tarla tapan dersen babam zaten onu yapıyor. Bana da gurbetin yolu düştü."
Gözleri uzaklara daldı. Epeyce bir süre sustu. Güven vermeyen yüzü karardı. Belli ki bir iç hesaplaşma içindeydi.
"Ne iş yapıyorsun"  diye sordu Sinan.
"Konfeksiyon işinde çalışıyorum. Epeydir çocuklardan uzak kaldım. Gidip bir görüp tekrar döneceğim." diye tekrarladı Ömer.
"Çocukları neden yanına almıyorsun? Bak seni de özlemişler. Çalıştığın yerde bir ev kiralayıp çocuklarını da yanına almalısın. Hem sen hem de onlar rahat eder."
"Kolay mı gurbet elde ev kiralayıp kalmak. Aldığım para üç beş kuruş. Ev kirasına mı vereyim. Evin günlük ihtiyaçlarını mı karşılayayım. Patron çalışana fazla para vermiyor. Anca idare ediyorum. Yoksa kim istemez eşini, çocuklarını yanına almayı."
"Ne diyeyim ki. Elden gelen bir şey yok" diye Ömer'i teselli etmeye çalıştı Sinan.
"Bak Ömer, yaşam bazen gelgitlerle insanı yorar. Hayat tek düze değildir. Bazen seni yorar. Tıpkı etrafındaki bentleri yıkan azgın bir ırmak gibi. Bazen de sakindir. Mecrasını bulmuş bir ırmak gibi. Sen de ben de bu gelgitleri yaşarız. Yolumuzu bulmaya çalışırız."
Sinan daha önce Ömer hakkındaki düşüncelerinden utandı. Ömer feleğin sillesini yemişti. Sıkıntısı, kızgınlığı da bundan olmalıydı.
"Gardaş siz ne işle meşgulsünüz" diye sordu Ömer.
"Öğretmenim. Tayinim çıktı. Yeni görev yerimi görüp, ev kiralayacağım. Gidişim o nedenle. Bak bende senin gibi oradan oraya  savrulup duruyorum. Memleketin her köşesinde görev yapmak için çırpınıp duruyoruz. Vatan evlatlarını iyi bir eğitim verip yetiştirmenin, hayata hazırlamanın çabasındayız. Ben de uzun yıllar oldu baba ocağından ayrılalı. Eşim ve çocuklarımla gurbetteyiz."
Ömer yol arkadaşının bir öğretmen olduğunu duyunca bir an heyecanlandı.  Gözlerinin içi gülmeye başladı. Sert bakışları yumuşadı.



2 yorum:

  1. Yaşam şartlarının ağırlığı aile fertlerini oradan oraya savuruyor. Aile birlik olmaktan uzaklaşıyor. Çocuklar babayla bir arada olmaya hasret yetişiyorlar. Hele de son zamanlarda işsizliğin tavan yaptığı günümüzde insanlar ne iş bulursa onu yapma çabasında olacağı için bu parçalanmaları çok duyacağız. Yine eskiden yasada memuriyette ailenin birliği kuralı geçerliydi. Eş durumdan aile ayrıştırılmazdı. Şimdi bakıyorsun öğretmenlerden eşin biri bir yerde biri başka yerde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günümüz aile yapısını çarpıcı bir şekilde açıklamışsınız Hanife Hanım.
      Her halükarda, kim ne derse desin, geçmişin yaşantı ve uygulamalarını her kime sorarsan sor arıyor.
      Gelinen durumda insan ne yapacağını şaşırıyor.
      Köyler boşalmış durumda.
      İnsanlar büyükşehirlere göç etmenin çabasında hala.
      Şehirlere gelenlerde sokaklarda işsiz güçsüz dolanıyor.
      Özellikle İstanbul sokakları,
      İşsiz güçsüz insanların boy gösterdiği bir yer konumunda.
      Yorum için teşekkür ederim. Saygılar.

      Sil