12 Ağustos 2021 Perşembe

DUYGU KÖRLÜĞÜ HER YERDE



 

On yıl önce yazdığım bir yazı. Bir anı. Şimdilerde, hele ki İstanbul'da benzer durumu görmek olanaksız.

Yazıda anlatılan yer Ankara Sincan'da bir park.

****

Sabahla birlikte güneş ışığı içeri sızıyordu. Bir yandan açık pencereden evin içine dolan bahar kokusu, diğer yandan göğsümün sol yanında amansız bir sızı vardı. Dalgaların kayalarda patlamasına benzer umarsız bir ağrı bir baş belası!

Bilgisayarın başında uyuyakalmışım. Uyandığımda sırtımda bir ürperti, belli ki üşümüşüm. Geceleri hala soğuk, ayaz. Uyuşan ayaklarımı uzattım açılsınlar diye. Ne zormuş. Tekrar uyuştular. Ardından vücudumun bütün ağırlığını ayaklarıma yükledim. Birkaç dakika sonra uyuşukluk hissi kalmadı. Pencerenin kenarına geldim. Perdeyi hafifçe araladım. Serçelerde bir sevinç bir sevinç ki. Gülümsedim.

Mutfakta fazla durmadım. Apartman merdivenlerini ağır aksak indim. Bahçede yeni tomurcuklanmaya başlayan çiçekler vardı. Aralarında kan rengi çiçeği ile etrafa gülümseyen Şakayık dikkati çekiyordu. Bahçe demirlerinin boyaları yenileniyordu. Gazete almak için bakkala doğru yürüdüm.

Kıştan kalan o boğucu, kirli, kül rengi görüntüler baharla birlikte yok olmaya başlamıştı. Araba homurtuları, korna sesleri, bağırış çağırışlar caddeyi doldurmuştu. Güneş etkisini yavaş yavaş artırıyordu. Mağaza ve bakkalların önleri, park giderek kalabalıklaştı.

Elimde gazete ile parka geldim. Bizim ihtiyarlar her zaman olduğu gibi bir araya toplanmışlardı. Aralarında sıklıkla tartışırlar, bir türlü karara varamazlardı. O zamana kadar bana söz hakkı vermeyenler (daha doğrusu ben karışmazdım), tartışan taraflardan birinin söylediklerinin doğruluğunu teyit etmem için bana döner sorarlardı.

“Söylesene Hocam ben haksız mıyım?”. Karşı tarafta olan durur mu? Daha diğeri sözünü bitirmeden başlardı “Yahu Hocam sen ona bakma benim dediklerim yalan mı?” diye laf ederdi. Huylarını bildiğimden “beni karıştırmayın, siz aranızda anlaşın” der işin içinden sıyrılırdım.

Selam verdim yanlarına oturdum. Onlar konuşmalarına geri döndüler, ben de gazetemi okumaya başladım. Bazen gürültüleri dayanılmaz oluyordu. Ama parktaki çocuk seslerinden ve caddede geçen arabaların gürültüsünden pek de dikkati çekmezdi bu durum.

Az ilerde sırtı iyice kamburlaşmış, dizlerini bükmeden, bastonu ile kaldırıma yavaş yavaş vurarak parka doğru gelen bir ihtiyar dikkatimi çekti. Başında kenarları yıpranmış bir kasket vardı. Sırtında rengi solmaya yüz tutmuş bir ceket, gömleğindeki düğmelerin bir kısmı açık, ayağında boyası ve rengi solmuş bir ayakkabı ve ütüsüz pantolonu ile yan tarafta boş bir banka adeta kendini bırakırcasına oturdu.

Ceketinin yan cebinden mendilini çıkardı. Yüzündeki teri sildi. Bastonunu yanına bıraktı. Kasketini hafifçe düzeltti. Yüzü yılların yorgunluğu il kırışmış, derisi sertleşmişti. Çehresi güneşten yanmıştı. Belli ki gün boyu güneşle mücadele ediyordu. Güneş boş durur mu ihtiyarın yüzünü granitleştirmişti. Yerimden kalkıp yanına gittim. Selam verip oturdum. Başını telaşsız kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri artık iyice fersizleşmişti. O gözler çok şey anlatıyordu aslında. Avurtları çökmüş, sakalları iyice kırlaşmıştı. Zayıf uzun boylu idi.

Yoksuldu ama onurlu bakışları vardı. Feleğin sillesini yemişti ama isyankâr değildi. İç dünyasında bir fırtınanın koptuğu belliydi. Ama o bunu ne hisleri ile ne de duyguları ile belli etmiyordu.

Olanı biteni sessizce oturduğum yerden izledim. Tüm duygularım felce uğramıştı. Her şey susmuştu. Çocukların gürültüleri duyulmuyordu. Yalnızca uzaktan çığırtkan bir kuşun tiz sesi çınlıyordu. Başkalarının acılarına yabancıyız diye düşündüm. Çünkü günü kurtarmanın peşindeyiz. Çünkü korkağız. Başkalarını anlamaktan korkuyoruz. Korkaklık bizleri kör etti. Etrafımızda olan bitenleri görmüyoruz Ya da görmek istemiyoruz. Farkında bile değiliz bazı şeylerin. Duygularımızın, hislerimizin üzerinde bu denli değişimin olması ürkütücü. Korkakça, hastalıklı duyguların varlığı da. Çünkü yardım etme duygumuz körleşmiş. Çünkü benciliz. Varoşlarda ki yoksul yaşamının yanı sıra villaların ve apartmanların bulunduğu varsılın yaşamı hiç fark etmiyor artık. Duygu körlüğü her yerde.

Hüseyin GÜZEL

12.08.2011

7 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Öğretmenim.
    Ben şu anda Ankara/Sincan Ertuğrulgazi Mah.de bir sitede ikamet ediyorum. Anlatınızın geçtiği yerin Ankara Sincan'da bir park alanı olması yazınıza olan ilgimi daha da yoğunlaştırdı.

    Parkta yanına gittiğiniz ihtiyarın yanında onun durumumdan etkilenerek sizde oluşan derin duygu yoğunluğunu anlamakta zorlanmadım. Başkalarının acılarına yabancı ve korkak oluşumuz konusunda sizinle birlikte hemfikirim. Korkaklığımız yüzünden etrafımızda olan bitenleri görmemek için başımızı kuma gömmüşüz. Benciliz, egoistiz, korkağız, yardıma ihtiyacı olanlara yardım elini uzatmaya da korkar olduk.

    Daha önce yardım sever miydik, yoksa önce de mi aynıydık? Daha önce ben hiç korkmadan ihtiyacı olan herkese yardım ederdim. Hatta kredi kartımı kullanmadığım için bir arkadaşıma geçici olarak vermiştim de arkadaşım da krediyi çok hor kullanmakla birlikte geri ödemeleri de yapmadığı için kredi kartının borçlarını ben kapatmak zorunda kalmıştım. Halamın oğlu çok zor duruma düşmüştü de şirketini geçici olarak ben devralmıştım, o da kaçıp gittiği için devraldığım şirketin tüm borçları üzerime kalmıştı. Daha anlatacak neler var neler... Ben şimdi tüm bu yaşadıklarımdan sonra birilerine iyilik edeceğim zaman korktuğum halde, her şey rağmen, iyilik yapmaya devam ediyorum. Ve her yaptığım iyiliğin ve yardımın karşılığında da maddi ve manevi yorulan, tükenen ben oluyorum.

    Geçenlerde Kaman ilçe merkezinde bisikletimle bir yere giderken, ilçe halkından olmayan yabancı birileri otomobillerini durdurup benden ilçede otel olup olmadığını sordular. Ben de "herhalde yabancısınız, ama maalesef ilçemizde otel yok" dedim ve onlara yardımcı olmaları için onları belediye binasına yönlendirdim. Eskiden olsaydı, onlar Tanrı misafiriydiler ve hiç düşünmeden onları alıp evime götürüp misafir ederdim. Yine de etmeyi düşündüm, ancak şu ortamda hiç kimse tanımadığı insanların evinde rahat kalamayacaklarından dolayı kabul etmezler diye düşündüm ve teklif edemedim. Eve gelince olaydan eşime bahsettim ve eşim, "keşke alıp eve getirseydin, evimiz genişti, yatak da vardı, misafir ederdik" dedi ama, maalesef ben teklif edemedim.
    Şimdi artık Sincan'daki bu parkın ismini öğrenmeyi hak ettiğimi sanıyorum.
    Sayın hocam çok güzel bir anlatıydı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Öncelikle yaşadığınız olumsuzluklar insanı üzüyor.
      Akraba ya da değil
      İnsanlar artık utanmazlık sınırını aşmış durumda
      Kendi borcunu iyi niyetli olana ödetmekte bir sakınca görmüyorlar.
      O nedenle Kaman'da ki davranışın gelişmesine neden olan önceden yaşadığınız olumsuzluklar ne yazık ki.
      Bir söz vardır.
      "En kötü hikayeleri güvendiklerimiz yazar" diye.
      Bu bağlamda az şey yaşamadık şu son yıllarda.
      Yalan ve riyakarlığın bir sonucu bu yaşadıklarımız.
      Yine bir söz vardır,
      derler ki,
      "Hiç düşmanım yok, çünkü hiç kimseye iyilik yapmadım"
      Sincan'da ki parka gelince
      Bulunduğu yer şu an sizin de ikamet ettiğiniz Ertuğrul gazi Mahallesi sınırları içinde bulunuyor.
      İlgili parkın fotoğrafını yazının üst kısmına ekledim.
      12.Caddede bulunan Gimsa'nın karşısındaki ağaçların olduğu park Recep Bey.
      Selam ve Saygılar

      Sil
    2. Merhabalar Öğretmenim.
      Evet bu parkı biliyorum. Ben de bu parkın arka taraflarında bir sitede ikamet ediyorum. Verdiğiniz bilgi ve fotoğraf değişikliği için teşekkür ederim.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  2. "Duygu Körlüğü" sözü tam bu yazıya göre biçilmiş kaftan. Gerçekten ne yazık ki çeşitli nedenlerle duygularımız köreldi. Güvenimiz, dostluğumuz, paylaşma ve dayanışma duygularımız...
    Adeta 3 maymunları oynuyoruz: Görmüyor, konuşmuyor, duymuyoruz.
    Ne yazık, değişmiyor, gelişmiyoruz da. Ama her şeye rağmen umutsuzluk çevremizi sarmasın istemiyorum.
    Yazdığım ilk yorum kayboldu gitti. Üzüldüm ama pes etmedim. Bu birinci kadar uzun olmasa da ikinci yorumum.
    Esenlikler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli hocam, Ne yazık ki söyledikleriniz yaşadığımız ortamın ve zamanın gerçekleri.
      Tek kelime ile anlatmışsınız zaten.
      3 Maymunu oynuyoruz.
      Kimse kimsenin umurunda değil.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  3. Geçenlerde bir arkadaşımın kayınpederi vefat etti. Arkadaşım ondan söz ederken;" o kadar iyi bir insandı ki evinden misafir eksiz olmazdı. Tanısın tanımasın Tanrı misafiri der evinde ağırlardı." dedi, bu ifadeyi anneannemden, dedemden ben de duyardım. Günümüzde de vardır. belki, böyle tanısın tanımasın insanları evinde ağırlayanlar. Sayılarının bir elin parmaklarını geçeceğini düşünmüyorum. Toplum olarak alabildiğine karmaşık bir yapımız oldu. Gelişen üzücü olaylar nedeniyle insanların birbirine güveni kalmadı. İnsan endişe ediyor, hırlı mı hırsız mı? diye korkuyor. Tanımadığın bir insanı evine davet etmek veya tanımadığın bir eve misafir olmak artık günümüzde çok zor. Öyle bir duruma geldik ki yapa yalnızız. Ne birini dinlemeye anlamaya mecalimiz var, ne de kendimizi anlatmaya... İşte böylesine karmaşık bir düzende yaşamaya çalışıyoruz. Kaleminiz var olsun hocam. Saygılar selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli kardeşim,
      Konuya dair görüşlerinize katılıyorum.
      Eklemek istediğim tek şey
      "Keşke" diyorum, "her kadın sizin gibi duyarlı ve bilinçli olsa"
      Selam ve saygılar

      Sil