Sinan
Aslı'nın elini bırakmadı uzun bir süre. Yüreği kor gibi yanıyordu. Sinan Aslı
ile ne konuşacağını bilmiyordu. Aslı'da Sinanla aynı hisleri paylaşıyor
olmalıydı ki onun da sesi çıkmıyordu.
Aslı ve
Sinan ağaçların gözlerden uzak köşesine doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Bu
öyle sessiz bir yürüyüştü ki her ikisi de o uzak köşede bir daha geriye
dönmemek üzere kalmak istiyordu. Birbirlerine söylemeseler de, her ikisinde de
ortak bir duyguydu bu.
Sinan
aklından geçen onlarca düşünceyi bir anlığına bırakıp göz ucuyla Aslı'ya baktı.
Onun ve kendisinin yaşadığı bu azap dolu anların etkisiyle ağaçların arasında
attığı adımlar halsizleşiyordu.
Aslı'nın da
Sinan'ın da gözleri kızarmış, ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı.
Sinan Aslı'ya sıkıca sarıldı. Bir daha ayrılmamacasına öyle kalmak istiyordu.
Fakat kader ağlarını bir kez örmüştü. Umutsuz ve çaresizdiler.
Aslı
Sinan'a dönüp, "bir şey söylemeyecek
misin?" diye sordu.
Sinan
hissettiği hiç bir şeyi Aslı'dan gizlemeye niyeti yoktu.
"Ne söyleyebilirim ki Aslı. Hayat acımasız,
insanlar ön yargılı. Bizler ise o hayat içinde kayıp giden iki yıldız gibiyiz. Günlerdir
içinden bir türlü çıkamadığım derin düşünceler artık beni bunaltıyor. Her gece
sokaklarda geç saatlere kadar yürüyor, evinizin penceresinde son ışık da sönene
kadar bekliyorum. O bekleyişlerde, gecenin ayazında ailemin kim olduğunu
sorguladım. Senin ailenin de kim olduğunu sorguladım. İçinde bulunduğumuz
durumu düşündüm. Ve aramızda bulunan aileler arası derin uçurum nedeniyle hiç
bir zaman gerçek yanıtı bulamadım. Gerçek olan şu ki benim ailem kırsalda beden
gücüyle ekmeğini taştan çıkarmaya çalışan bir aile. Senin baban okulumuzda
görev yapan bir öğretmen. Beden gücüyle ekmeğini kazanmanın ne olduğunun
pratikte farkında değil. Senin ailenin yaşantısı ile benim ailemin yaşantısı
arasında dağlar kadar uçurum var.
Ben yoksulluğun, çaresizliğin içinde büyüdüm. Sen ise
belki de bu anlamda yoksulluğun ne olduğunu yaşamadan büyüdün. Biz birbirimizi
seven iki insanız. Ama baban bizim bir
araya gelmemizi asla kabul etmez. Bunu sende biliyorsun."
Aslı bu
sözler üzerine başını öne eğdi. Sinan haklıydı. Babası ve çevresi buna asla
razı olmazlardı. Babası razı olacak olsa bile, dar kalıplar içinde yetişmiş
olan amcaları sorun çıkarırdı. Aslı çaresizdi. Umuda dair söyleyecek tek bir
sözü yoktu.
Sinan
Aslı'nın gözlerinin içine baktı. Aslı'nın gözlerinin de, kendisi kadar çaresiz
ve yalnız olduğunu hissetti. O gözlerde bir ağırlık, bir umutsuzluk gizliydi.
"Haklısın Sinan, ne diyebilirim ki. Bizim
gelecekteki hayatımız ne yazık ki birilerinin vereceği, kendilerince doğru
olduğunu düşündükleri kararla şekillenecek. Bu çok acı verici bir durum."
Sinan
başını öne eğdi, sesini çıkarmadı, ne diyebilirdi ki. Yaşanacakları Aslı'da
kendisi de biliyordu. Kavuşmaları çok zordu. Geleceğe dair umut ışığını da
kaybetmişlerdi. Zihinleri yorulmuştu. Sinan biraz olsun zihninin rahatlamasını
istiyordu. Çünkü, aylardır bocaladığı, bir türlü ne olacağına karar veremediği
bir çıkmaz içinde bulmuştu kendisini. Ne gecesi vardı ne gündüzü.
Direnç ve
mücadelenin kırıldığı, umudun umutsuzluğa, suskunluğun sevimsizliğe büründüğü
günler bir biri peşi sıra geçip gitti.
Aslı, eskisi
gibi bahçenin uzak köşesinde her zaman göz göze gelip konuştukları yere gelmez
olmuştu.
Merhabalar.
YanıtlaSilNiye bizim ülkemiz böyle? Neden bizim sevdalarımız hep kara, ak sevdamız olmayacak mı bizim?
Öykülerimiz de ister istemez gerçek hayatlarımızı yansıtmak durumunda kalıyor.
Kaleminize sağlık.
Aynen doğru dersin Recep bey.
SilBu topraklarda yüzyıllardır devam eden çile, acı, gözyaşı, umursamazlık, babaerkil aile kültürü, zengin fakir ayrımı, çocuklara söz hakkı tamınmaması, feodal kalıntılardan kurtulamama, berdel ve aile meclisi kararları, dediğim dedik çaldığım düdük anlayışı vs bertaraf edilmedikçe benzer yaşamlar devam edeceğe benzer. Selamlar saygılar.
Bu hüzünlü hikaye bugün 14 şubat sevgililer gününü daha bir anlamlı hale getiriyor..Emeğinize sağlık..
YanıtlaSilMerhaba Ertuğrul bey,
SilHaklısın. Güzel ve anlamlı bir yorum yaptınız.
Selamlar saygılar