1909 yılında 31
Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasından sonra, ansızın İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nden iki milletvekili gelmiş, kendisine Abdülhamit’in tahttan
indirilmesine ilişkin bir yazı imzalatmışlar ve “Padişah oldun”
demişlerdi. Mehmet Reşat, Beşinci Mehmet adıyla tahta çıktığında ve Halife
olduğunda 67 yaşında idi. Devletin yönetimi giderek İttihat ve Terekki
Cemiyeti’nin eline geçmişti.
Harbiye Nazırılığı’na yükselen (Milli Savunma
Bakanlığı) Enver Paşa bir diktatör gibi ülkeyi yönetmeye başlamıştı.
Mehmet Reşat, padişahlık görevini kendisine
sunulanları görüş belirtmeksizin imzalamak şeklinde anlıyordu. 28 Haziran 1914
günü bir Sırp öğrencisi Saraybosna’da Avusturya- Macaristan veliahdı Ferdinad
ve karısını öldürmüştü.
Bu olay, ekonomik ve siyasal çatışmaların
barut fıçısına dönüştürdüğü Avrupa’yı ateşe vermeye yetmişti.
Avusturya-Macaristan Almanya’nın desteğine güvenerek Sırbistan’a savaş açmıştı.
Sırbistan’ın
koruyuculuğunu üstüne alan Rusya’nın seferberliğe başlaması üzerine, Almanya da
Rusya’ya savaş ilan etmişti. Padişah bu olayları dürbünün tersiyle izlerken,
Enver Paşa’nın devleti Almanya’nın yanında savaşa sokmak için çabalarını
yoğunlaştırdığını sezememişti.
Enver Paşa’nın
İstanbul’daki Almanya büyükelçisi Baron Von Wangenheim ile yürüttüğü gizli
görüşmeler, 2 Ağustos 1914 günü imzalanan bir antlaşma ile noktalanmıştı.
Enver Paşa’nın
dışında yalnız üç kişinin haberi vardı bu antlaşmadan: Sadrazam Sait Paşa, Dahiliye
nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşa ve Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe. Bu
antlaşmadan da, Alman Kaiseri (imparatoru) Wilhelm’e gönderilecek nüshası
kendisine imzalatılırken Padişahın haberi olmuştu.
Oysa aynı Talat
Paşa, 20 Temmuz 1914’te Erzurum valiliğine gönderdiği yazıda “Ordunun
Rusya ile savaşa girmesinin Fransa ve İngiltere’nin de savaş kararı almasına
neden olacağı ve başkent İstanbul’un bu tehlikeyi göz önünde tutarak sınır
boylarında savaşa yol açacak çarpışmalardan özenle kaçınılmasını bildirir” (Şerif
Köprülü, Sarıkamış Muh.s.25)
Antlaşmanın 2.
Maddesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında savaşa katılmasını şöyle
bir koşula bağlamıştı. “Rusya, Avusturya- Macaristan’a karşı askeri
önlemler alır ve bu yüzden Almanya savaşa girmek zorunda kalırsa, bu durum
Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa katılması için yeterli neden olacaktır.”
Oysa,
antlaşmanın imzalanmasından bir gün önce, 1 ağustosta Almanya Rusya’ya savaş
açmış bulunuyordu. Bir başka deyişle, Osmanlıların savaşa girme yükümlülüğü,
antlaşma imzalanmadan doğmuş bulunuyordu.
Dünya siyasal
tarihinde ilk kez böylesine garip bir antlaşma yer alıyor; bir antlaşmanın
gelecekte doğabilecek bir olaya dayandırılan bir hükmü, geçmişteki bir olayla
geçerlilik kazanıyordu.
Enver Paşa,
gizli antlaşmayı imzaladığı gün sınırlarımızda savaş tehlikesi belirmiş ve bu
nedenle seferberlik ilan etmiş, kararı Padişaha imzalatmıştı. Ardından tüm
orduyu avucunun içine alacak örgütlenmeye gitmiş ve “Başkomutanlık
Karargâhını” kurmuştu.
Yasalara göre
ordunun başkomutanı Padişahtı. Ancak, Padişahın uyuşukluğundan yararlanan Enver
Paşa, tutmuş kendisini “Başkomutan Vekili” atamıştı. Artık
Padişahın vekili olarak ve onun adına orduyu ve donanmayı istediği gibi
yönetecek, gönlünce idare edebilecekti. İlk iş olarak da danışmanlık ve
öğretmenlik yapmak amacıyla Türkiye’ye gelmiş olan Alman subaylarını önemli
komutanlıklara getirmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder