Sene 1980. O yıllarda Ankara'yı şöyle anlatmışım.
"Ankara sokakları yorgun, elleri kömür karası, işsiz oldukları her hallerinden belli insanlara ev sahipliği yapıyor.
İşsiz bir insanın burada kendini rahat ve güvenli bir yaşam içinde hissetmesi olanaksız.
Yoksul çoğu zaman çaresizdir.
Hapsoldukları sorunlar yumağı içerisinde kendilerine küçük dünyalar yaratıp içinde yaşayan insanlardır.
Hedefleri karınlarını doyurmak, günlük ihtiyaçlarını karşılamaktır. Yoksulların yanı sıra aşırı tüketimin olduğu bar, eğlence merkezleri ve birahaneler de vardır.
Barlarda su gibi para harcayan, görece daha rahat bir yaşam süren sıradanlaşmış, günün geç saatlerine kadar eğlenen insanların, yaşam tarzı ile kendilerine benzemeyen, düşen, düştüğü yerden kalkmaya çalışan insanlara karşı yakın davrandıkları söylenemez. Yoksul her yerde yoksuldur.
Bu nedenle ötekileştirilmeden, hor görülmeden, insanları küçümsemeden, bireylerin en insancıl hallerine odaklanıp insanca, kul hakkına saygı göstererek yaşamak için para kazanmalarının önemini anladım.
Ne insanlar tarafından ötelenmek gerekir ne de insanları ötelemek."

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder