“Bireysel ve toplumsal ilişkilerde en zor şey
nedir? ” sorusuna verilecek cevaplar, cevaplayanın düşüncesini
yansıtacaktır. Cevaplardan bir tanesi sohbet ettiğiniz kişiyi tanıyıp
tanımadığınıza dair olabilir mesela. İnsan daha önceden tanımadığı,
davranışlarını, dünya görüşünü, değer yargılarını bilmediği biriyle sohbet
ederken ölçülü davranmaya azami gayreti gösterebilir. Ölçünün kaçması durumunda
da hava bir anda değişip, sinirler gerilebilir. İnsanın ruhunda huzursuzluk
varsa gerilimin dozu daha da artar.
“Bu düşünce bir yanılgı, bir
hatadır” diye düşünülebilir. Ya da “yerden
göğe kadar haklısın” da
denebilir. Tartışma kültürünü benimsemiş biri ile eli palalı birini elbette bir
tutamayız. Diğerinin düşünce ve duygularına saygıyı kabullenmiş olanla
külhanbeyi havasında olanı bir kefeye koymak doğru değildir.
Otobüs garajında olacaklar bir rastlantı, sıradan
bir olay mıydı yoksa bilinçli yapılmış bir kurgu muydu? Neden kavga etmişlerdi?
Önceden tanışıyorlar mıydı? Acımasız birer evsiz, yersiz yurtsuz, gözlerini kan
bürümüş insanlar mıydı, yoksa sıradan garibanlar mıydı bilinmez… Bilinmez çünkü
yaşanan arbede bir kaç dakika içinde olup bitmişti.
İnce belli küçük çay bardağı elimde dalıp gitmişken, bir
anda bağrışmalar arasında sandalyelerin havada uçuştuğunu gördüm. İnsanlar neye
uğradıklarını şaşırmış, olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Az önceki sıcak
ortam yerini buz gibi bir havaya bırakmıştı. Arbede sonrasında iki adam yaka
paça dışarı atıldı. Her ikisi de birer mezar taşı gibi dikilip kaldı öylece. Ünlü Külhanbeylerinden Seyrekbasan Osman,
Çiroz Ali, Leşçi Mehmet, Kavanoz Abdullah mısınız kardeşim. Yoksa Külhan-ı
Layhar mısınız. Hadi diyelim sorumsuz ve vurdumduymaz bir yaşam
sürdürüyorsunuz. Lakin birbirinize omuz vurmak, dirsek çarpmak size ne
kazandırdı be kardeşim. Bu davranışınız olsa olsa “Külhanbeyliğinin
acı sonucu” dur.
İnsanın inanası gelmiyor. Sırtı pek , karnı tok olsalar derim ki hadi bir
konuda anlaşamadılar. Oysa her gün, her ikisi de garaj bekçiliği yapıyorlar
belli ki. Sohbet anında birbirlerinin sözlerine itiraz etmiş, incitici sözler
sarf etmiş olmalıydılar… Kim bilir belki…
Gürültü patırtının bitmesiyle herkes masasına dönmüştü.
Aklıma dahi getirmeyeceğim bir olaya şahit olmuştum. İnsan tanımadığı, belki de
bir daha karşılaşmayacağı biriyle neden kavga eder ki? Velev ki tanışıyorlar.
Kavgalarının sebebi neydi acaba?
Demek ki bal gibi kavga da oluyormuş gürültü de. Havada
uçuşan sandalyeleri görünce bir anda sinirlerim gerilmiş, kargaşanın ortasında
kalmıştım. Üstelik olayın ne olup olmadığını da bilmiyordum. İçerisi biraz
sakinleşince garsondan çay getirmesini istedim. Uzun favorileri ve kısa
kesilmiş saçlarıyla yorgun ve yaşlı izlenimi veren garson çayı getirdi. Çay
tabağının kenarındaki şekerler yarıya kadar ıslanmış, dağılmak üzereydiler.
Elime alınca dağılıp gittiler. Tekrar şeker alıp masaya geldim. “Böylesi
gereksiz bir olayı görünce dışarıda yaşadığınız stresi yanınızda
getirmediyseniz dünyanın en huzurlu yeri insanın kendi evidir” diye düşündüm…
Kırsalda yılın bu zamanları sıkıcı geçer, kışın etkisiyle
dışarıda pek durulmaz, insanların çoğunluğu baharın gelmesini ve işlerin
açılmasını bekler. Gün geçtikçe bunalan insanların bir kısmının sinirleri
gerilir, bir kısmı ise tevekkülle günlerin geçmesi için dua eder. Köyünde,
kasabasında işlerini bitirenler büyük şehirlere gidip inşaat işlerinde çalışır,
inşaatlarda yatıp kalkar, zor şartlarda para kazanmanın mücadelesini verirler.
Bu döngü, her zaman hüzünlendirmiştir beni. Ne zaman
toprağa kırağı düşmeye başlasa yüreğime belli belirsiz bir keder çöker, kendimi
o insanların yerine koyarım. Kimsesiz çocukların ve evsizlerin sokaklarda
yaşamasını hatırlarım.
Kimsesiz çocukların ellerinden tutsam, gurbetin yolunu
kurtarıcı görenlere sorsam… Hayatta beklentilerini anlatırlar mıydı?
Anlatsalar, onları anlar mıydım? Acıyı, yokluğu, kimsesizliği karnı tok olan
değil benzer acıları çeken bilir derler ya…
Ülkenin hali öyle gergin ki, herkese negatif enerji veriyor diye düşünüyorum hocam. Hani bir kıvılcıma bakıyor her şey, rakamları unuttum bilmem kaç kişi kredi borcuyla yaşıyor, bir sürü kart o kartla onu, ötekisiyle bunu kapatıyor, çarşı, pazar ateş pahası! Üç, beş şey al eski parayla 50 milyon gidiyor. E, haliyle herkes bir gergin, patlamaya hazır bomba...dediğiniz gibi en güzeli evimizde oturup çay içmek galiba....
YanıtlaSilHaklısın elbette. Kapitalist düzende para geçim aracıdır. Lakin, kazanılan paranın reklamlar vasıtası ile dayatılan harcama furyasına gitmesi algı yanılsamasının ne denli bizleri kör ettiğinin göstergesidir. Gereksiz harcamalarla aile bütçesinin dengesi şaşıyor. 1997 öncesine bakıldığında kredi kartı uygulamasının henüz başlarda olduğu görülür. Sonrasında kredi kartı furyası ve aşırı gereksiz harcamalar. Sonuçta gelinen nokta içler acısı. Ödenemeyen krediler ve icralar. Ailelerin perişan olması. Toplumun sinirlerinin gerilmesi. Lakin benim bu yazımda dile getirdiğim daha farklı bir durum. Kavga edenlerin kredi kartı alması zaten çok zor. Evsiz takımından bunlar ihtimal. Saç sakal, üst baş hak getire. Yaşamda gailesi olmayan iki kişi. Bulundukları yerde insanların huzursuz olmasını umursamayan tipler. Çok var bunlardan ne yazık ki. Toplumun aynası kalabalık alanlardır zaten. Yine de sizin bakış açınızı benimsiyorum. Çünkü ne gelirse yokluktan ve düşüncesizlikten gelir. Vurdumduymazlık ve aymazlıktan gelir derler. Saygılarımla.
Silbirlik olmazsak bizi birlikler parçalayacak hayırlısı bakalım :(
YanıtlaSilHayırlısı elbette. Teşekkür ederim.
SilMerhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilYaşamın her kesiminde insanlar adeta bir barut fıçısı, en ufak bir kıvılcımla bile derhal infilak edecek kadar gerginler.
Ülkenin bu hale gelmesine sebep olanlar belli. Onları Cenab-ı Hakk'a havale ediyor, gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen, kalpleri de mühürlü insanları da gerçekleri görmeye davet ediyorum. Bu toplum, Nasreddin Hoca gibi, bindiği dalı kesiyor haberleri yok.
Acı ama, gerçek yaşamın bir kesiti olan bu tabloyu bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey.
SilTespitiniz yerinde. Toplumun sinir haritası felç olmuş durumda. Her gün gelen şehit haberleri insanları acı içinde bırakıyor. Terör durmak bilmiyor. Silah satıcılar ellerini ovuşturuyor. Artan hayat pahalılığı insanları düşündürüyor. Aklı selim davranmaktan başka yol yok yaşamda. Tüm olumsuzluklar bilinç altına atılıyor. Ne denir ki her gün her olan biteni izliyor okuyoruz. Yorumunuza teşekkür ederim. Sağolun Recep Bey. Selam ve saygılar.
Yazınızı okurken hüzünlendim. Hayat şartları olabildiğince zorken, ağırken bir de insanlar bu zorluğu katlıyorlar. Kim bilir ne için kavga ettiler. Bizim evin karşısında spor parkı var. Özellikle akşamları benzer kavgalara şahit oluyoruz. Bazen öyle ileri gidiyorlar ki, dayanamıyor polis çağırmak durumunda kalıyoruz. İnsanların sinirli agresif oldukları bir dönemdeyiz. Gelecek kaygısı,aş iş kaygısı hele bir de ülkenin geleceği ile ilgili belirsizlik insanı canından bezdiriyor. Emeğinize sağlık hocam.
YanıtlaSilMaalesef kavga her yerde. Kavganın kimseye yararı olmasa da. Olmaz da. Kırıp dökmenin sebebi bencilliktir. İlla dediğim olsun, benim olsun zihniyetinde olanlar kavgacıdırlar. Psikolojileri onları çocukluğuna götürür. Geçmiş yaşamıdır onu kavgaya iten. Ötelenmiştir belki, belki tekme tokat dayak yemiştir çocukluğunda. Bel ki de hayattan bir beklentisi olmadığındandır. Vurdumduymazlığındandır. Yetişme koşullarının zayıflığındandır. Belki de geçim zorluğudur kavgaya iten. Belki de acı vermekten hoşlanmaktadır. Egosunu öyle tatmin etmektedir. İnsan sevgisinden uzaktır kim bilir. Kavga kavga. Hiç kimseye fayda getirmeyen bir olgu bence. Dürüstlük, insanca yaklaşım, karşılıklı diyaloğ , adalet anlayışı varken kavgaya ne gerek var. İnsan yaşamına saygı şart. Selam ve saygılar.
Sil