Alaca karanlıkta, sokak lambalarının loş ışığında, sırtı
iyice kamburlaşmış, dizleri fersizleşmiş, elinde yıpranmış bastonuyla
kaldırımdan destek alarak yavaş adımlarla parka doğru gelen bir ihtiyar
dikkatimi çekti. Başında kulaklarına kadar inen siyah bir bere vardı. Sırtında
rengi solmaya yüz tutmuş bir ceket, gömleğindeki düğmelerin bir kısmı açık,
ayağında boyası ve rengi solmuş bir ayakkabı ve ütüsüz pantolonu ile yan
tarafımda boş olan banka adeta kendini bırakırcasına oturdu. Ceketinin yan
cebinden mendilini çıkardı. Yüzündeki teri sildi. Bastonunu yana bıraktı. Beresini
hafifçe düzeltti. Yüzü yılların yorgunluğu ile kırışmış, derisi sertleşmişti.
Çehresi güneşten yanmış, kavrulmuştu. Belli ki gün boyu güneş ve ayaz ile
mücadele ediyordu.
Yerimden kalkıp yanına gittim. Kadim şehrin en yakın
tanığıydı o. Selam verip bankın boş kalan kısmına oturdum. İhtiyar başını telaşsızca kaldırıp
yüzüme baktı. Gözleri fersizleşmişti. Dikkatli bakıldığında o gözlerde çok şey
görmek mümkündü. Avurtları çökmüş, sakalları iyice kırlaşmıştı. Zayıf uzun
boyluydu. Belli ki yoksuldu lakin onurlu bakışları vardı. Feleğin sillesini
yediği belli oluyordu ama isyankâr değildi.
İç dünyasında bir fırtınanın koptuğu belli iken o bunu ne hisleri ne de
duyguları ile belli etmiyordu.
İhtiyarı sessizce izlemiş, tüm duygularım felce
uğramıştı. Her şey susmuştu. Ne araba homurtuları, ne korna sesleri, ne de
azalmakta olan çocuk seslerini duyuyordum. Yalnızca uzaklarda bir yerde
çığırtkan bir kuşun tiz sesi çınlıyordu. Ya da bana öyle gelmişti.
Banka oturunca ayaklarını uzattı. Aç mıydı ? Evi yakın
mıydı yoksa uzak mıydı? Sormaya cesaret edemedim. İhtiyarın durumu derin
düşünceye dalmama neden oldu. Acısını içinde yaşıyor diye düşündüm. İhtiyar
konuşmak istedi lakin konuşamadı. Mendilini yüzüne kapatarak bir süre öyle
kaldı. Nefes alışları gittikçe yavaşladı.
Akşam olmuş herkes evlerine çekilmişken bu ihtiyarın
parkta olması üzücüydü. Hani hava sıcak olduğunda akşam serinliğinde dışarı
çıkılır ya. O başka. Şu an öyle bir durum yok. Akşam ile birlikte ayaz
hissedilir şekilde artmıştı. O halde ihtiyarı akşam soğuğunda parka getiren şey
neydi bilinmez. Oturduğunda terini silmesi epey bir yürüdüğünü gösteriyordu.
Hem yorulmuş hem de terlemişti. İnsan yaşlanmaya görsün. Gençliğindeki
mücadeleci ruhunu kaybediyor.
Ani bir şekilde kenara bıraktığı bastonunu aldı.
Bastona dayanarak kalkmaya çalıştı. O an fersiz gözlerle yüzüme baktı. "Evim az ilerideki sokakta" dedi.
"Sabah çıkıp şöyle bir dolanayım
dedim. Soğuklar arttıkça dışarı çıkılmaz olur. Dizlerim ağrıyor. Epey bir
dolandım. Yorulmuşum." Yaşlı adamın söyledikleri karşısında yılların
yıpratıcılığını düşündüm. Bir gün bizlerde benzer duruma düşecektik. Yaşlanıp
bir köşeye çekilmek durumunda kalacaktık.
"Evinize
kadar size eşlik edeyim" dedim.
"Gerek yok
evladım" dedi. "Bir
sokak ileride gideceğim yer. Siz zahmet etmeyin." Israr etmedim.
"İyi
akşamlar amca. Soğukta fazla dışarı çıkmayın. Güneşe aldanmayın. Üşütür hasta
olursunuz."
"Peki
evladım. Size de iyi akşamlar" deyip
bastonundan destek alarak evinin yolunu tuttu.
İhtiyarın gitmesi ile parkta yalnız kaldım. Başkalarının
acılarına yabancıyız diye düşündüm. Günü kurtarmanın peşindeyiz. Bu bir
korkaklık mı yoksa vurdumduymazlık mıydı? Başkalarını anlamaktan korkar mı olmuştuk?
Anlamaya çalışmaktan öte görmüyor, duymuyoruz bile Hüseyin Hocam. Başkalarının acılarına yabancıyız gerçekten.Belki de bir güvensizlik ortamında birbirimize yabancıyız.
YanıtlaSilGözlemlerin sonucu bu söyledikleriniz zaten ve katılıyorum size.
SilGeçmişin yardımlaşma duygusu körelmiş durumda.
Caddeye çıkıldığında karşına mutlaka bir muhtaç çıkıyor.
Sokakta kaldığın süre ne kadar uzun olursa karşına çıkacak muhtaç sayısı, avuç açan çocuk, kadın, yaşlı sayısı o kadar çok olacak.
Bu bir abartı değil.
Adına metropol dediğimiz lakin içine girildiğinde insanı adeta bunaltan şehirlerde bu bağlamda avuç açıp dilenen, yardım bekleyen sayısı katlanmakta ne yazık ki.
Sonuçta hangi birine yardım elini uzatacaksın ki?
Aldığın maaş buna yetmez.
Dolayısyla develetin sosyal devlet politikası çerçevesinde muhtaçlara daha çok yardım elini uzatması lazım.
Yazıda söü edilen ihtiyarın durumundan anladığım kadarı ile ya oğlunun ya da kızının yanında kalıyor.
İhtimal ki oğlunun yani gelininin yanında.
Gençlüğinde yardıma muhtaç olana yardım eden ihtiyar amca
ne yazık ki çoktan gelininin yanında kendini bir sığınmacı olarak görüyor olmalı.
Onuruna dokunan bir durum var ki akşamın alacakaranlığına kadar
belki de aç susuz saatlerce dışarıda kalıyor.
Eve gitmek istemiyor.
Lakin
çaresiz olduğu da aşikar.
Edindiğim izlenim bu benim.
Yorum için teşekkür ederim. Saygılar.
Belki de dediğiniz gibi korkuyoruz. Ben son olaylardan sonra insanlardan korkar oldum. Bir sürü olayı üstüste ekleyince insanlardan korkmaya başladım. :(
YanıtlaSilHaklısın ne diyeyim.
YanıtlaSilGeçmişin olanaksızlığı vardı
lakin geçmişte bu kadar gelecekten endişe edilmiyordu.