Otobüsten
inen yolcuların bir kısmı kafeteryada ileri geri volta atarak, bir kısmı da oturdukları
masalarda ellerinde sıcak çay bardakları ısınmanın telaşındaydılar. Masaların etrafına toplanmış sohbet edenlerin
yanı sıra kenarda sessizce ve meraklı bakışlarla çevresini izleyenlerde vardı.
Bunlardan
biri kafeteryanın uzak köşesinde utangaç tavırlı, yanında elini sıkıca tuttuğu
küçük bir kız çocuğu olan kadındı.
Nereye
gidiyordu acaba?
Köyüne mi
yoksa yaz boyu kaldığı köyünden kocasının çalıştığı şehire mi?
Ya da baba
ocağına bir ziyaret mi?
Çocuğunun
elini sıkı sıkıya tutan kadın dünyanın gamını omuzlarında taşıyor gibiydi. Yüzü
solgundu ve hafifçe öne eğmişti. Tek eliyle de oturduğu sandalyede dizlerine
başını koymuş kızının dağılmış saçlarını okşuyordu. Arada bir yorgun ve öfkeli bakışlarla
etrafı süzüyordu. Gözleri alev topuydu sanki.
Bir ara çocuğu
hafif iteledi. Küçük kız belli belirsiz şaşırdı, bocaladı, ürkek ceylanlar gibi
anasına baktı.
"Acıktın
mı kızım?"
Anasına
tekrar sokulan küçük kız:
"Evet"
dercesine anasının gözlerine baktı. Anası gözleriyle kızına "yürü"
diye işaret etti. Ana kız kafeteryanın kapısını açıp, poğaçacıya doğru yöneldi.
İçimden "eyvah" dedim "küçük kız sert poğaçaları nasıl yer
şimdi?"
Kadın tam
poğaçacıya gidecek derken, otobüs yazıhanesine yöneldi, yazıhanenin önünde
duran valizini açtı. İçinden sarıp sarmalanmış büyükçe bir çıkını aldı. Soğuğun
da etkisiyle hızlı adımlarla tekrar kafeteryaya döndü. Çıkını masalarda yer
olmadığı için oturduğu sandalyenin üzerinde açtı. Önceden hazırlanmış
böreklerden bir tanesini kızına verdi, birini de kendisi aldı. Küçük kız
annesine teşekkür edercesine sevgiyle baktı. Annesi kızının başını okşadı.
Boğazıma
bir yumruk gelip oturmuştu ananın kızına, küçük kızın da anasına yaklaşımı. Bir
ananın evladına, bir evladında tutunacağı, doğru ile yanlışı, haklı ile
haksızı, ahlaklı ile ahlaksızı, üçkağıtçı ile namusluyu, erdemli ile erdemsizi
öğreneceği anasına yaklaşımıydı bu. Böreklerini sessizce yediler. Karnı doyan
küçük kız anasının dizlerine başını koydu, kahverengi gözleriyle etrafı
izlemeye başladı.
Kendi
çocuklarımı düşündüm. Ne yapar ne ederlerdi ben yokken?
Havalar
soğumaya, güneş fersizleşmeye başlamıştı artık. Kış her zamankinden erken
gelmişti. İklimde son yıllarda bir tuhaf olmuştu. Eskisi gibi değildi. Ya kar
fazla yağmıyordu ya da yağan yağmurlar sele neden oluyordu. "Üşütüp hastalanmasalar
ben dönene kadar" diye söylendim.
Gerçi sağlık ocağı vardı köyde ama, ilaç almak için ilçeye gitmek gerekiyordu.
Gurbet işte
böyle bir şeydi. Zamansız tayinin çıktımı, yollarda perişanlık başlar, kurulu
düzenin bir anda alt üst olurdu. Bir süreliğine belirsizlik kaplardı insanın
ruhunu. Yüreğin burkulur, alıştığın yerden ayrılmanın vereceği hüzün ile kederli
kederli etrafı seyredersin.
Yıllarca
görev yaptığım, yaşlısına, gencine alıştığım yerden ayrılmak zor geliyordu
bana. Köy kahvesindeki sohbetlere katılır, diğer öğretmen arkadaşlarla, kahvede
ya da köşe başlarındaki konuşmalarda soluk alırdık zaman zaman. Lakin işte gün
gelmiş her zorluğu eşimin omuzlarına yüklemiş, yollara düşmüştüm. Düşüncelerin
ağırlığı yüreğimin yorgunluğuna yorgunluk katıyordu.
Otobüs
garajında günün erken saati olmasına rağmen bir o yana bir bu yana gidip gelen
insanların yüzlerinde belli belirsiz bir telaş vardı. Bilet almak için yazıhanelere
girip çıkanlar, müşteri bekleyen taksiciler, evsizler, valizlerinin üzerine
oturmuş çocuklarının ellerini sıkı sıkıya tutan anneler, otobüsünün kalkma saatini
bekleyenler gurbet yolcuları, uzak köşedeki çöp poşetlerinin arasında yiyecek
kırıntısı arayan sokak köpekleri, saçaklara tünemiş serçeler ilginç görüntüler
oluşturuyordu.
Bir süre
sonra küçük kız ve anası valizlerinin bulunduğu yazıhanenin önünde duran
otobüse bindiler. Yüreklerinde gurbete gitmenin yükünü taşıyor olmalıydılar ki
sessizlik içindeydiler, sakindiler, yüzlerinde mutluluk ve sevinçten eser
yoktu. Kadının solgun yüzünün nedeni belki de yolculuklarının nedeniydi.
Küçük bir kız ve annesini gözümde canlandırdım o kadar iyi anlatmışsınız ki, mutsuz olduklarına göre kimbilir ne dertleri vardı:( gurbet çok zor, hele hele tayin olup eşinzi, çocuklarınızı bırakmanız ama dayanmış,başarmış, üstesinden gelmişsiniz hocam. Her öykünüzde gerçekler, yaşanmışlıklar var elinize sağlık.
YanıtlaSilKim bilir Müjde hanım, o kadın ile o küçük kızın mutsuzluğunu..
YanıtlaSilO nedenledir ki "gurbet işte böyle bir şey" diyoruz...
Evet üstesinden geldik...
"Geldim" demiyorum...
"Geldik" diyorum..
Çünkü eşimin desteği hiç bir zaman yabana atılır gibi olmadı...
Her daim yanımda oldu...
Gerçek yaşanmışlıklar geleceğe bırakacağımız mirastır aslında...
O nedenle yazmak lazım anıları, düşünceleri,
iyilikleri, kötülükleri...
Doğruları, yanlışları...
Yorum için teşekkür ederim. Sağol Müjde hanım kardeşim.
Merhabalar Hüseyin Öğretmenim.
YanıtlaSilGurbet çeşit çeşittir. Acısı vardır, tatlısı vardır. Hüzünlüsü vardır, sevinçlisi vardır. Ben de orta dereceli bir okulun memuru olduğum için, tayin gelen, tayin giden öğretmen ve idareci arkadaşlarımla birlikte bu gurbetin sıkıntılarını çok yaşadım. Gelenle gelir, gidenle giderdim. Gelenlere ev arar bulurduk, odununu, kömürünü alırdık, ev eşyalarını taşırdık.
Hikayenizde yer verdiğiniz anne kızın da hüzünlü ve kederli bir gurbet yolculuğu vardı. ne diyelim. "Gurbet işte böyle bir şey" demekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Güzel bir gurbet paylaşımı olmuş,kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey;
SilDoğru dersin...
Lakin gurbete gidenin gözü, düşüncesi ve yüreği geride bıraktığı anılarına takılı kalırsa zorluk orada başlıyor işte...
Aslında hepimiz yaşadığımız yerde gurbeti yaşıyoruz...
Öğretmenlerin kaderi o anlattığınız durumu yaşamaktır...
Bu asla değişmeyecek gibi...
Selam ve saygılar yorum için teşekkkür ederim...
Çok memurun tayinler nedeniyle taşınma telaşları... Gurbete, bilhassa Doğu Anadolu'ya mecburi hizmete giderlerken bir merak ve az da olsa endişe duymaları bana doğal geliyor. Eşim polis olduğu için bayağı bir taşınma ve geçişlerde manevi huzursuzluklar ve zorluklar yaşadığım olmuştur. Eşimin görevi ve yapısı nedeniyle tüm kutulama ve denk yapma işleri bana kalırdı ama zevkle yapardım.
YanıtlaSilO anne-kız kim bilir nereye giderler ve orada ne beklerdi onları. Ben de otobüs beklerken insanları hep inceler ve hikâyelerini merak ederdim. İnsan hâlleri işte.
Kaleminize sağlık. Sağlıcakla kalın.
Bir polis eşi olarak yaşadıklarınız zaten gurbetin ne anlama geldiğini anlamamıza neden oluyor...
SilPolisin de öğretmeninde kaderidir taşınmak bir yerden başka bir yere...
Hayır bir zamanlar doğu gerçekten zorlukların olduğu bir ye r olarak düşünülse de gidildiğinde insanlarının ne kadar sıcak kanlı olduğunu görmemize neden oluyordu... Şimdilerde o geçmişteki durum elbette yok..
Taşınmalarda da en çok çile çeken yine kadınlardır bence...
Yorum için teşekkür eder saygılar sunarım...
Eşinize görevinde başarılar dilerim..
Bir çok insanın gurbete dair yaşadığı karmaşıklıkları güzel anlatmışsınız. Taşınma telaşı, gurbet, geride kalanların hasreti yıpratıyor insanı.
YanıtlaSilBeğenmeniz beni mutlu etti Arif Bey,
SilSağolun..
aşınmak, sıla özlemi vs dediğiniz gibi insanı yıpratıyor..
Yorum için teşekkür ederim saygılarımla...