Hakan böyle anlarda anasına sığınır, öğrenmek
istediklerini anasına sorardı. Anasına güvenirdi, sığınacağı güvenli bir
limandı onun için her daim ana kucağı.
Hakan'ın anası uzun boylu, ince zayıf, güzel bir
kadındı. Gece demez gündüz demez çalışırdı. Gündüzleri tarlada bağda, bahçede
eşine ve çocuklarına yardım eder, geceleri evde kalan işleri tamamlardı. Anadolu
kadınının çektiği çileyi onda görmek
mümkündü. Yemenisinin altında iki örük halinde siyah uzun saçları vardı. Ela
gözleri çok güzeldi. Çocuklarına düşkündü, onlara her zaman güler yüzlü
davranır, incinip kırılmalarına müsaade etmezdi.
Hakan'ın "bu
durum beni üzüyor" demesi karşısında, babanın içine kapanmasının
nedenini nasıl açıklayacağını bilemiyordu.
Ya Hakan kırılır, üzülürse, ya okumaktan
vazgeçmeye kalkarsa o zaman ne yaparlardı, yaşanacak düş kırıklığının Hakan'a
vereceği huzursuzluğu nasıl önleyeceklerdi o zaman.
Bunu göze alamazlardı. Evlatları onlar için her
şeyden önemliydi.
Hakan nasıl da mahcup bakışlı, nasıl da içliydi. "Bu yoksulluk kader değil, bu
yoksulluğun belini kıracağım bir gün" derdi anasına.
Hakan anasının
gözlerine baktı. Anasında da babasında olduğu gibi aynı durgun, aynı acı
dolu bakışları gördü. Belli etmemeye çalışsa da
bir kederi vardı anasının belli ki.
Hakan anasının gözlerinin nemlendiğini de fark
edince "neler oluyor" diye
kendi kendine sordu.
"Bir
sorun mu var? Varsa neden bizlerin bilmesini öğrenmesini istemiyorlar acaba?
Yoksa babam hastamı, bizden bunu mu
saklıyorlar?" diye bin bir türlü düşünce geçti aklından.
Anası Hakan'a dönüp, belli belirsiz bir sesle "oğul" dedi, " hayatta bazı şeyleri değiştirmek çok
zor. Bazen istemesek de kadere boyun eğmek zorundayız. Elimizde gelse
değiştiririz ama. Yoksulluğun gözü kör olsun. Yıllardır çalıştık çabaladık, sizleri
en iyi şekilde yetiştirmek için çok uğraştık. Yine de size hak ettiğinizi
veremedik..."
Anası lafının devamını getiremedi. İçinde tarif
edemediği bir öfke vardı.
Göğsü inip inip kalkıyordu.
Sonunda daha fazla dayanamadı.
Gözlerinden yağmur gibi yaşlar yanaklarından aşağı
süzülmeye başladı.
Hakan bir anda anasının hıçkırıklara boğulduğunu görünce
ne yapacağını şaşırdı.
Koşup anasına sıkıca sarıldı.
"Ah anam
güzel anam" deyip
o da başını anasının göğsüne dayayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Hakan anasının neden ağladığını bilmese de,
anasının ağlamasına dayanamamış gözlerinde yaşlar sel olmuştu.
Ana oğul sakinleşinceye kadar birbirlerine sarılıp
göz yaşı döktüler.
...
Hakan hayata kahrediyordu...
Ana ve babasını bu yoksulluktan, bu çileli hayattan
kurtarmak için var gücü ile çalışacağına kendi kendine söz vermişti.
Yeter ki okulu bitirip mesleğine kavuşabilsindi.
...
Hakan anasının yüzündeki çizgilere şefkatle
dokundu.
Anasının sakinleşmesini bekledi.
Anası sakinleşip gözlerinden akan yaşları
sildikten sonra Hakan'ın yüzüne baktı. Babasının üzüldüğü şeyi nasıl
söyleyeceğini bilemiyordu. Ya Hakan üzülürse diye düşünüyor, söylemekten
vazgeçiyordu.
Hakan anasının
bu ikircikli halinden iyice kuşkulanır olmuştu. Neler oluyordu da olan
biteni kendisine söylemek istemiyordu anası. Oysa bugüne kadar olan bitenleri
kolayca çocukları ile paylaşırdı.
Şimdi neden paylaşmak istemiyor, yutkunup
duruyordu.
Hakan buna bir anlam veremedi. Terledi,
yanaklarının kızardığını hissetti. Bedenini soğuk bir ürperti sardı. Anasından
uzaklaştı, evin önündeki küçük bostanın duvarına yaslandı, yüreğinde fırtınalar
kopmaya başladı.
Anası Hakan'ın bu durumunu fark edince daha fazla
durumu Hakan'dan saklamanın faydasız olduğunu düşündü.
Merak ettim bakalım nasıl bir acı durum çıkacak bu bakışların ardından?:((( Elinize sağlık Hüseyin hocam.
YanıtlaSilAslında tanıdık gelebilir nedeni kimi okuyucuya Müjde Hanım..
SilTeşekkürler.
Ben de merak ettim hocam. Emeğinize sağlık. Kaleminizin mürekkebi kurumasın..
YanıtlaSilTeşekkür ederim Hanife Hanım. sağolun.
Sil