12 Aralık 2018 Çarşamba

SOĞUK BİR İSTANBUL GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


Zorunlu ve önemli olmadıkça İstanbul sokaklarına çıkıp serseri mayın gibi dolaşmayı sevmem. Çoğu insanın yaptığı gibi herhangi bir AVM'ye gidip günü kafeteryada geçirme alışkanlığım da yok.
Lakin bunu yapan insan sayısı hiç de azımsanmayacak kadar.
Soğuk ve ayaza aldırmadan caddelerde, meydanlarda banklara oturup kayıtsızca etrafı seyredenler, kendi aralarında sohbet edenler de az değil.
Şu günlerde soğuk kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı.
Soğuk ve ayaz, durmadan yağan yağmur dahi insanları bu alışkanlıklarından vazgeçiremiyor.
Oysaki kitap okumak, gazete ve dergi okumak, bir şeyler  öğrenmek etrafı boş gözlerle seyretmekten daha faydalı değil mi?
Soğuk deyince aklıma geldi.
Bir kaç gün önce, günün her saatinde İstanbul'un en yoğun insan trafiğine sahne olan Ataköy metro istasyonu ve Metrobüs duraklarının kesiştiği üst geçitte sırtını duvara yaslamış bir çocuk dikkatimi çekti.
Sekiz on yaşlarında ya var ya yok.
Eli ve yüzü soğuk ve ayazda morarmış.
Ayakları çıplak, ne bir çorap ne bir ayakkabısı var.
Bir elinde yarısı yenmiş bir simit diğer elinde ufak bir karton kutu, dileniyor.
O yaşta, o acı, o sıkıntı, yaptığının belki de ne olduğunun farkında değil.
Çocuğun dilenmesine hangi ana baba razı olur?
...
Sokaklarda amaçsızca dolaşmak yerine sıcak evinde oturup eline aldığı bir kitabı, bir gazeteyi okumak şu kış gününde bence yapılması gereken en iyi davranış olacaktır.
Ha kimler için bu geçerlidir.
Elbette belli yaşa gelmiş, emekli olup köşesine çekilmiş insanlar için.
Yoksa çalışan, iş güç sahibi olanlar için değil.
Onlarda okumalı elbette.
İşlerinden fırsat buldukça ve en azından hafta sonlarında.
...
Lakin, çoğu insan kitap filan okumuyor.
Genç yaşlı.
Herkes elinde son  model İphone sosyal medya ile yetinmeyi benimsemiş.
...
Kasım ayında İstanbul Beylikdüzü'nde  bulunan devasa fuar alanında "hayatı edebiyatla kuşatmak" teması ile TÜYAP 37. Uluslararası İstanbul Kitap fuarı yapıldı.
Bir önceki yıldan farkı yok.
Kısacası değişen bir şey yok.
Fuara giden üst geçitte insanlar zorlukla yürüyor.
O kadar kalabalık.
Kalabalığı görünce insan seviniyor.
Okuma tutkusu olanlar fuar alanına akın ediyor diye.
Lakin, kitap stantlarına gidildiğinde durumun hiç de öyle olmadığı görülüyor.
Fuar alanında bulunan kafeterya ve AVM'lerde  zaman geçiriyor çoğu.
...
İnternet sayesinde sınır tanımayan, her paylaşıma, doğru ya da yanlış, boş ve saygısızca yorum yapmayı marifet sayan ülkemiz insan profilinin ne denli değiştiğini görmek...


6 yorum:

  1. Çok haklısınız Hüseyin Bey. Öncelikle İstanbul'daki bu AVM alışkanlığı, tüketim çılgınlığı ve genelde medya takipçiliği bitmedikçe adım atamayız biz. Okuma alışkanlığı yurdum insanında yok.
    O çocuğa da üzüldüm. Kim bilir gidecek yuvası var mı?
    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Evren yorumunuzda haklısınız.
      Ne yazık ki "yeni nesil kitap filan okumuyor"
      Yapılan gözlemlerde bu açıkça görülüyor.
      İphoneler yeterli görülüyor.
      Yalan yanlış, gerçek dışı haber ve paylaşımların da yer
      aldığı devasa google, Yandex vs çöplüğü revaçta.
      Bilgiler doğru mu yanlış mı sorgulayan pek az.
      Araştırma hak getire.
      Buna rağmen sosyal medyada görüyoruz.
      Bilgisi kıt ama özgüveni fazla ukala tipler türedi.
      Bu durumda gidişat cehalete doğru.
      O çocuk gibi çok var.
      İhtimaldir ki birileri tarafından dilendiriliyor diye düşündüm.
      Yazımda da belirttiğim gibi "çocuğun dilenmesine hangi ana baba razı olur?"
      hem de o şekilde..
      Saygılar.

      Sil
  2. Hocam tespitleriniz çok doğru elbette.
    Ben bile işim gücüm olduğu, emeklilik yaşamadığım halde özellikle soğuk kış günlerinde sıcacık evimde dergi kitap okuma hayali kuruyor, ilk fırsatta da gerçekleştiriyorum. O anın zevki hiç bir şeyde yok. Ancak insanlar kolaya o kadar alışmış ki, okuyup anlamak bir çaba istiyor. Oysa sunulan görsellere bakılıp geçiliyor. Hakikaten bilgi sahibi olmadan da fikir sahibi olunuyor maalesef.
    Ancak aynı zamanda ben, soğukta dışarıya çıkıp aylak aylak dolaşmayı, doğayı seyretmeyi de severim. İnsanları gözlemeyi.
    Bu arada tabi, iş güç, okuma yazma, gezmek isteği derken zamana yetişememek durumu oluyor... Keşke 24 saatten fazla olsa gün diyorum bazen.
    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun bir aradan sonra Sayın Nurten Demirel'in yorumu beni mutlu etti. Bu bağlamda teşekkür ederim.
      "Ancak aynı zamanda ben, soğukta dışarıya çıkıp aylak aylak dolaşmayı, doğayı seyretmeyi de severim."
      Bu düşünceniz bir doğa sever olarak, bir yazar olarak yaptığınız bir faaliyet.
      Aylak aylak dolaşırken yaptığınız gözlemleri bloğunuz da okuyoruz. Yazılarınızla gezip gördüğünüz yerleri tanıtıyorsunuz.
      Oysa ki, benim eleştirdiğim, sokağa çıkıp, meydanlarda, kalabalık yerlerde aval aval etrafı seyredenlerle ilgili.
      Belediyenin koyduğu banklara saatlerce deyim yerindeyse çöreklenen, işleri güçleri insan trafiğini boş gözlerle seyredenlerle ilgili. İnsan hangi yaşta olursa olsun, emekli de olsa misal, üretmesini bilmeli. İçinde bulunduğu durumun iyi ya da kötü yönlerini eleştirmeli. Bankta otururken eline bir kitap alabilir misal, ya da bir gazete.
      Okumayan ama her şeye maydanoz olan, dedikodu çarkı ile zaman geçiren, çıkarcı bir insan topluluğu kısaca, Ataköy metro istasyonuna yakın meydanda benim gözlemim bu . Öyle sanıyorum ki, İstiklal Caddesindeki o kalabalıkta pek farklı değil.
      Selamlar saygılar.

      Sil
  3. Merhabalar Hüseyin Hocam.
    Soğuk bir İstanbul gününün düşündürdükleri konulu yazınızı okudum. yerden göğe kadar haklısınız, doğru ve güzel söylüyorsunuz. Ancak, bizler hala aynı noktada ve yerimizde sayıyoruz. Cep telefonuna olan bu düşkünlük, bizi yeyip bitirecek!.. İşte büyük şehrin birbiri ile tezatlık arz eden ne çok manzaraları var değil mi? Bir tarafta yoksulluğun girdabında dibe batmamak için çaresiz ayakta kalmak için direnen insanlar; diğer tarafta ellerinde cep telefonları AVM'lerin kafeteryalarında vakit öldüren ve hiçbir şeyi umursamayan insanlar...

    Üç yıldır Ankara metrolarında yolculuk yaparım. Orta yaş ve yaşlı insanların ellerinde ne bir kitap, ne de bir gazete görüyorum. Gençlerden ise, her on gençten sadece bir ya da en fazla iki gencin elinde kitap görüyorum. Geriye kalan sekiz gencin ise ellerinde cep telefonu var.

    Diğer gelişmiş Avrupa ülkelerindeki insanların böyle bizim gibi cep telefonu hastası olmadıkları konusunda duyumlar alıyorum. Bu cep telefonu çılgınlığında ülkemiz herhalde zirve yapan ülkeler arasında sanıyorum. Hani bu konuda herhangi bir bilimsel makale ve istatistik okumadığım için sağlıklı bir bilgiye sahip değilim ama, duyumlarım bu yönde.

    Ne kadar faydalı olursa olsun, bu cep telefonlarından nefret ettiğime dair blog sayfamda bir yazı bile paylaşmıştım. Eğer bu cep telefonu çılgınlığı böyle devam ederse, sonumuzun iyi olacağı yönünde hiç iyi bir emare görünmüyor. Değerli paylaşımınız için kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar diler, teşekkür ederim.

    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Yazdıklarınıza ekleyecek bir şey yok,
      çünkü haklısınız
      bir düşünce insanının gördükleri yanlışları yazıya dökmesine ne diyebiliriz ki.
      Toplum değişiyor Recep Bey,
      sizinde "Cep telefonu" ile ilgili yazdığınız yazıda da bu duruma dikkat çekmiştiniz.
      Değerli yorumunuz için teşekkür eder saygılar sunarım.

      Sil