O yılda eğitim sona ermiş, öğrenciler ve öğretmenler
tatile girmişti. Uzun bir yaz tatilinin sonunda da her yıl olduğu gibi eğitim
öğretim hazırlıkları başlamıştı. Eylül güneşinin parıltısında öğretmenler kendilerine
verilen seminer çalışmalarını bitirmenin çabasındaydı. Seminer çalışmasının
bitiminde okullarda eğitim öğretim başlıyordu.
Öğrencilerin olmadığı bir okul, yapraklarını dökmüş
ağaç dalı gibidir. Okulun koridorları, bahçesi sessizdir çıt çıkmaz, her yer
sessizliğe bürünür.
Öğretmenlerin görev yerlerinin değiştirilmesi
genellikle yaz tatilinde yapılırdı. Bulundukları görev yerinden başka bir yere
atananların kimisi üzülür, kimisi sevinirdi. Uzun yıllar çalıştığı yöreye, yöre
insanına alışanların ayrılması zor olur, bir hüzündür yaşanırdı. Sinan da bu
hüznü yaşadı. İnsanın belli bir süre sonra alışıp benimsediği bir yerden başka
bir yere gitmesi zor oluyor. Öğretmenlerde, öğrencilerde, velilerde
hüzünleniyor öğrenciler öğretmenlerinden ayrılmanın sıkıntısını yaşıyordu.
Seminer çalışmalarının devam ettiği güneşli bir eylül
sabahında müstahdem Mehmet Efendi Sinan'a
okul müdürünün yanına gitmesini istediğini söyledi. Sinan elindeki kâğıt kalemi
masanın üzerine bırakıp müdürün yanına gitti.
Kapıyı açıp odasına girdiğinde okul müdürü ayağa
kalkıp boş sandalyelerden birini gösterdi. Yüzünde Sinan'ı neden seslediğine
dair en ufak bir ipucu yoktu, donuk ve ifadesizdi. Resmi fakat üzüntülü ve
hüzünlü bir sesle ağır ağır konuşmaya başladı.
"Hoş
geldin sayın hocam, buyurun oturun".
Gösterilen sandalyeye otururken "hoş bulduk müdür bey beni seslemişsiniz" diyerek aynı resmiyetle
cevap verdi Sinan.
Müdürün yüz hatlarındaki donuk ifadede en ufak bir
değişiklik olmadı. Orta boylu, kıvırcık saçlıydı müdür. Kahverengi gözleri, her
daim etrafına kuşkuyla bakardı. Kalın kaşlarının altında parlayan iri gözlerinden
bir şey anlaşılmıyordu. Bir süre maun makam masasının arkasında gözlerini kısıp
kayıtsızca önündeki evrakları inceledi. Çekmecelerden birini açtı. İçinden bir
tomar evrak çıkardı. Evraklardan birini eline aldı. Evirdi çevirdi. Tekrar
tekrar okuyor gibi yaptı. Okuduğuna anlam veremiyormuş gibi yüzünü buruşturdu.
Derin bir nefes aldı. Kısa bir sessizlikten sonra üzüntüyle başını salladı. İronik
bir şekilde ürkeklik ve kırılganlığı üzerinden atmaya çalıştı. Davranışları sıkıntılıydı. Sanırsın ya
kendisine güveni yoktu, ya da kimseye güvenmiyordu.
Sinan sessizce müdürün hareketlerini ve mimiklerini
izliyordu. Dakikalar birbiri ardına geçmeye, Sinan sıkılmaya başlamıştı. Ne
söyleyecekse bir an önce söylese de işimin başına dönsem diye düşünüyordu. Bir
an sessizliğe bürünen müdürün düşünceli hali Sinan'ın merakını iyice artırmaya
başlamıştı.
Daha fazla dayanamayan Sinan "müdür bey buyurun, bir şey mi söyleyeceksiniz bana"
diyerek müdürün yüzüne baktı.
Okul müdürü bir şeyden çekinir gibi bir iç sıkıntıyla konuşmaya
başladı.
"Hocam
uzun yıllar birlikte çalıştık. Elimizden geldiğince eğitime katkı sağlamaya,
çocukları en güzel şekilde yetiştirmeye özen gösterdik. Zorluklara birlikte
göğüs gerdik. Acı tatlı günler yaşadık. Tüm çabamız eğitim öğretimin daha iyi
hale gelmesi, öğrencilerimizin başarılı olması içindi. İşte hayat bu maalesef.
Bir gün gelir birkaç satırlık yazı ile eğitimcilerin görev yerleri
değiştirilir. Yıllardır yöreye, yöre insanına, öğrencilere alıştınız. Bırakıp
gitmek kolay değil. Lakin elden bir şey gelmiyor. Üzülmek de manasız. Çünkü
sonucu değiştirmez. Yine de üzülmemek elde değil. Yeni görev yeriniz hayırlı
olsun. Başarılar diliyorum. Emek verip yetiştirdiğiniz öğrenciler ve bizler
sizi unutmayacağız." Bunları
söylerken Sinan'ın yüzüne bakmamış, gözlerini duvardaki saate çevirmişti.
Hüzünlü bir andı.
Uzunca süren sessizlik içinde, her ikisi de bir süre
kendi dünyalarına dalmışlardı. Kendi seçtikleri patikalarda, yol haritasında
yürümüşler, deyim yerindeyse etrafı dikenlerle kaplı zorlukların üstünden gelmişlerdi.
"Anlıyorum
sizi müdür bey. Hepimiz eğitimin birer neferiyiz. Bugün burada yarın bir başka yurt
köşesinde görevimize devam ederiz. Zor olan öğrencilerimden ayrılmak
olacak."
"Haklısın
sayın hocam. Kim bilir sonraki yıllarda bizler nerede görev yaparız. Lakin neresi
olursa olsun, gittiğimiz her yer vatan toprağı. Vatan evlatlarını her yerde
yetiştirmek, hayata hayatın zorluklarına hazırlamak görevimizdir. Bu bağlamda
yeni görev yerinizde başarılar dilerim."
"Teşekkür
ederim müdür bey" deyip belli
etmemeye çalıştığı bir iç sıkıntısıyla, Sinan müdürün odasından çıktı. Zor bir
gün olacaktı. Belki sonraki günlerde zor olacaktı. Alıştığı yöreden ayrılmak
kolay olmayacaktı elbette.
O gün Sinan için zor bir gün oldu. Okullar açıldı
açılacaktı. Kış için ihtiyaç olan odunları
alıp kırdırmıştı. Havalar soğumaya başlamıştı. Güz güneşinin son ısısı da
yakında yerini soğuğa ve ayaza bırakacaktı. Oysa ki gideceği yerde aynı
ihtiyaçlar tekrar karşısına çıkacak, yeniden ihtiyaçlarını almak zorunda
kalacaktı. Diğer yandan yöreye alışmıştı. Hem öğrencilerinden ayrılmak da istemiyordu.
Benzer düşünceler Sinan'ın zihnini meşgul etti gün
boyunca. Mesai bitiminde öğretmen arkadaşlardan müsaade isteyip eve gitti. Dışarıda
kimse gözükmüyordu. Zili çaldı, kapıyı eşi açtı. Sinan'ın solgun yüzünü gören
eşi bir an telaşlandı.
“Yüzün neden
solgun, bir şey mi oldu?”
“Telaşlanacak
bir şey yok. Tayinimiz çıkmış.”
Bir an duraksayan eşi telaşlanacak bir sorun olmadığını
duyunca rahatladı.
“Sağlık
olsun" dedi "Üzüldüğün şeye bak. Kaç senedir buradayız. Ömür boyu
burada kalacak değiliz ya. Nasılsa bir gün başka bir yere tayinimizi
yapacaklardı. Nasip bu seneyeymiş” diyerek kenara
çekildi. Sinan içeriye girdi.
Her zaman olduğu gibi eşinin destek vermesi Sinan'ı
rahatlatmıştı. Doğru söylüyordu. "Nasılsa
gün gelecek başka bir yere tayinimiz çıkacaktı." Sinan'ı asıl
düşündüren şey ise gelecek günlerde havaların giderek soğuyacak olmasıydı.
Çocukların gürültüsü üzerine eşi yanlarına gitti. Sinan
yüzünü yıkadı, kurulandı, giysilerini değiştirdi. Buzdolabında rakı şişesini
çıkardı, bir tek doldurdu, ayaküstü bir yudum aldı. Hücrelerine doğru bir
sıcaklık usulca yayılmaya başladı. Şimdi daha iyiydi. Çocukların bulunduğu
odaya geçti. Odaya girince gelip sarıldılar. İkisi iki yandan sevgiyle yüzüne
baktılar. Daha çok küçüktüler. Televizyonda çizgi film vardı, en çok sevdikleri
şeydi çizgi film izlemek. Ne kadarda masumdu çocuklar, ne kadar ilgiye muhtaçlar
diye düşündü. Rakı iyi gelmişti. Bir tek daha doldurdu, her yudumda biraz daha
rahatladı.
Zaman su gibi akıp gitmiş, dışarıda hava kararmaya
başlamıştı. Çocuklarının doğumunu, taşrada çektikleri çileleri, zorlukları, ev
taşımanın zahmetlerini, taşra hayatına uyum sağlayamamanın sıkıntılarını düşündü.
Yıllar öncesi yaşadığı sıkıntılar bir filim şeridi
gibi gözlerimin ününde akıp gidiyordu.
Kars’ta görev yaparken nişanlanmış bir yıl sonra da
evlenmişti. Evlendikten sonra, bir kat yorgan, bir bavul, üç beş parça eşya ile
görev yerine gitmişlerdi. Sinan daha önce uzun bir süre kaldığı için yörenin
iklimine alışmıştı. Lakin eşi için sert iklim koşulları sorun olabilirdi. Bir
yandan ihtiyaçları karşılamadaki zorluk diğer yandan ikliminin ağır şartları
nedeniyle görev yerinin değiştirilmesi için dilekçe vermişti,. Yaz geçmiş, güz
geçmiş kış gelmişti. Dilekçesinden bir haber yoktu. Memurun haftada bir ilçeden
getirdiği resmi yazıları bir çırpıda karıştırıyor tayiniyle ilgili yazının
olmadığını görünce umutsuzluğa kapılıyordu.
Her seferinde Sinan'ın umutsuzluğunu gören memur;
"Hocam
bizler size siz de kasabamıza alıştınız. Tayininiz çıkmasa sevineceğim
neredeyse. Fakat görüyorum ki siz gitmeyi kafaya koymuşsunuz. Allah yolunuzu,
bahtınızı açık etsin. Kış şartları olmasına rağmen kararnameniz gelir gelmesine
de korkarım ki aman vermez karakışa, dondurucu soğuklara kalırsınız. Siz yine
de burada kalacakmışsınız gibi bolca tezek alın. Soğukla baş etmenin tek çıkar
yolu budur."
Haklıydı memur arkadaş. Ne diyebilirdi ki. İçindeki
olup bitenleri anlatmak kolay değildi. O bu kasabanın çocuğuydu. Doğup büyüdüğü
kasabanın zorluklarına alışmıştı.
"Alışmasına
alıştım buraya. Yıllardır kasaba ve
civar köy çocuklarını elimizden geldiğince hayata hazırlamanın mücadelesini
verdik. Lakin bu seneye kadar hep tek başınaydım. Artık sorumlu olduğum bir
ailem var. Ailemi de düşünmek zorundayım. Sizin anlayacağınız, ben kendimi
değil eşimi düşünüyorum. Korkarım ki bir gün buradaki zorluklara, zalim kış
şartlarına dayanma gücünü kaybedecek."
"Hocam gün
gelir o da alışır merak etmeyin."
"Hayatta
neyin ne olacağını hiç kimse önceden bilemez.
Hiç bir şeyin garantisi yoktur. Sözün gelişi bir örnek vereyim. Ağır kış
şartlarında kasabanın dışına çıkmanın olanağı yok. Yollar kapanır günlerce.
Temel gıda maddelerini önceden az çok stokluyorsun. Ya günlük tükettiğimiz
ekmek ilçeden gelmiyor mu? Hadi sizler ekmeğinizi kendiniz yapıyorsunuz. Bizim
bu olanağımız da yok.
Öte yandan
yollar kapalı iken bir rahatsızlık sonucu doktora gitmenin zorluğunu düşün. Ben
bunları eşimin de yaşamaması için tayin istedim. Biliyorsun ki yıllarca burada
kaldım, ah demedim, sızlanmadım. Artık dediğim gibi düşünmem gereken bir insan
var. Benim çilemi onunda çekmesini isteme gibi bir hakkım yok."
"Çok iyi
anlıyorum hocam sizi. Siz de haklısınız. "
"Kuşkusuz" dedi Sinan.
"Siz de
durumun farkındasınız. İnsan tasarladıklarını ve tasarlayacaklarının hesabını
iyi yapmalı. Zamanında önlem almalı ki sonradan pişman olacağı durum olmasın.
Unutma bu sözümü. "
Aradan günler geçmiş, memurun dediği gibi tayin
kararnamesi soğukların insanı iliklerine kadar zangır zangır titrettiği, evin
içinde bile helkelerde bulunan suyun buz tuttuğu, tezeklerin yavaş yavaş
tükenmeye başladığı bir günde gelmişti.
İyi ki de gelmişti o kış günü tayin kararnamesi. Yoksa
doğunun dondurucu soğuklarında eşi büyük sıkıntı çekecekti.
Not: Çalışmamda Sinan karakteri beni simgelemektedir.
O kadar içten yazmışsınız ki ben de Sinan karakterinin siz olduğunu düşünmüştüm. Fotoğraflar da gösteriyor ki öğretmenlik meşakkat isteyen bir meslek. Hele ki nerede olursa olsun çalışırım zihniyeti takdir edilmesi gereken bir idealistlik. Kaleminize sağlık, mutlu ve huzurlu bir yıl dileklerimle...
YanıtlaSilYazmak için yaşamak lazım.
SilTeşekkür ederim yorum için.
Öğretmenlik mesleği gerçekten memleketin en ücra mezralarına varana kadar,
gidip görev yapmayı gerektiren bir meslek.
Yeni yılınızı kutlar esenlikler dilerim. Saygıyla.
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilYazınızı okudum. Çok beğendim, çok güzel kurgulamış ve kaleme almışsınız. Lakin Sinan öğretmenin tayini Kars'tan nereye çıkmış merak ettim doğrusu? Tayinin nereye çıktığına dair hiç bir kelime, işaret göremedim. Tekrar tekrar göz gezdirdim acaba kaçırdım mı diye ama bulamadım. Sizce öğretmen Sinan'ın tayini nereye çıkmış olabilir? Atama evrakları genelde okullar açılmadan yaz tatilinde çıkardı. Olağanüstü durumlarda böyle okullar açıldıktan sonra da atamaların yapıldığını bilirim. Çünkü ben de yıllardır İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde personel şefi olarak görev yapmıştım. Bu güzel yazınız için kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Yeni yılda umutlarınız gerçek, mutluluklarınız sonsuz olsun. Mutlu yıllar...
Merhaba Recep Bey;
SilYorumunuzda belirttiğiniz Kars'tan tayin nereye çımış sorusunun cevabı yazıda yok.
Çünkü,
Bu kısa bölüm
hala üzerinde çalışmakta olduğum roman çalışmasının içerisinde yer alıyor.
Dolayısıyla, sorduğunuz sorunun cevabı bu yazı da yok.
Lakin, şöyle belirteyim.
Sinan öğretmen (ki benim aslında)in tayini çıktığında resimlerin birinde yer alan yazıda da anlaşılacağı gibi Adana-Kozan ilçesinin bir köyünde görev yapmakta.
Kozan'ın köyünde bir ortaokulda görev yaparken tayini bir başka yere (Uşak-Sivaslı'ya ) çıkıyor.
Sinan öğretmen,
işte bu tayin sırasında eski görev yeri (ilk görev yeri olan) Kars'taki tayinini yazının sonunda da anlaşılacağı gibi bir filim şeridi gibi gözlerinin önüne getiriyor.
Yani, tayin çıktığında Sinan öğretmen Kozan'da görev yapmakta.
Aladağların zirvesine yakın bir dağ-orman köyünde.
Yorumunuza teşekkür ederim.
Sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yıl dilerim.
Maalesef memurların kaderi bu, ülkenin değişik yerlerinde çalışmak. Babam polis memuruydu. Muş,İstanbul, Elbistan gibi bir çok yerde görev yaptı. Biz de onunla beraber yer değiştir, okul, öğretmen arkadaş değişikli zor oluyordu. Yeni yere alışmakta zorluk çekiyorduk. Hocam kaleme aldığınız çalışmanız beni geçmişe götürdü.Emeğinize sağlık. İnşallah kitap olarak okumak da nasip olur.
YanıtlaSilMerhaba Hanife hanım,
SilYorumuna cevabı geciktirdim oğlumun askerliği,
kızımın doğum yapması derken bloğa vakit ayıramadım.
Yorumunuza katılıyorum.
Benzer sorunları yaşayan elbette ki çok fazla insan var.
Teşekkür eder saygılar sunarım.