18 Aralık 2018 Salı

KARS VE DEĞİŞMEYEN TANRI MİSAFİRLİĞİ

                                                   Çıldır Gölü

Değerli bloğ yazarı Nurten Demirel'in "Kars'taki Tanrı Misafirliğimiz" yazısını okuyunca, yıllar öncesi Kars'a ilk gittiğim günlerde yaşadıklarım ve yaşadığım misafirperverlik geldi aklıma.
Sayın Demirel'in yazısında Kars bağlamında Anadolu insanının, yabancı birine sıcak yaklaşımını samimi bir şekilde anlatması ve yaşadıkları, hala o yörede yabancı birine gösterilen güler yüzün devam ettiğini, metropollerde bozulan ve görülmesi çok zor olan bu yaklaşımın kırsalda varlığını sürdürmesini, görmek güzel bir duygu.
1979-1985 yılları arasında Kars Çıldır ilçesine bağlı Doğruyol(Cala) köyü ile Aşık Şenlik (Suhara) kasabasında görev yaptım.
O yıllarda daha yaşımız 20.
Yaşam deneyimiz çok az.
Yöreye geldiğimiz de (benim yaşımda, benim gibi göreve yeni atanan iki öğretmen ile birlikte göreve başlamıştık) karlı ve soğuk bir Kasım günüydü.
Kars'tan çıkıp Doğruyol(Cala) köyüne gittiğimizde, kar yağmış, hava dondurucu bir ayaz ile etrafı kasıp kavuruyor adeta.
Çıldır minibüs şoförü yabancı olduğumuzu anlayınca  sorular sormuş, bizde öğretmen olarak köye atandığımızı söylemiştik.
Şoför, karlı ve soğuk bir öğleden sonra, köye gelen bu genç öğretmenlerin durumuna acımış olacak ki.
"İndiğinizde ilk gideceğiniz yer ilerideki bacası tüten bina olsun. Orası kahve. Köylünün bir kısmı oradadır şimdi. Soğukta bolca çay içer sohbet ederler. Derdinizi onlara anlatın. Belli ki ne kalacağınız yer var bu kış gününde ne yiyeceğiniz bir lokma ekmek ne de içeceğiniz bir tas su. Gidin oraya onlar size yardımcı olur." demiş bize yol göstermişti.
Kahveye girip, gürül gürül tezek yanan sobanın başında toplanmış, sohbet edip çaylarını yudumlayan insanlara selam verip kendimizi tanıttığımızda, kahvede bulunanlar arasında bir hareketlenme olmuş, sobanın başında bize yer açılmış, sıcak çay, tabağın yanına konan bir kesme şekerle gelmişti.
Hem sobanın ısısı hem de sıcak çay içimizi ısıtmış, az da olsa rahatlamıştık.
Kahvede bulunanlara öğretmen olduğumuzu, köye atandığımızı, kalacak bir yere ihtiyacımız olduğunu söyledik.
Verdikleri cevap " hele bir durun. Bugün artık akşam oldu. Siz yorgun ve açsınızdır. Üşümüşsünüz. En iyisi bugün misafirimiz olun. Yarın ne yapacağınıza karar verirsiniz" .
Haklıydılar.
Elimizde sadece birer bavulla gelmiştik.
Çaresizdik.
O gün ve ertesi gün okulun memuru bizi misafir etti.
Memur arkadaş o köyün yerlisiydi.
Evlerine gittiğimizde yaşlı anası bizi güler yüzle karşılamış, buyur etmişti.
O gün "ilk kaz" yemeğini de orada yedik.
Kaz Karslılar için vazgeçilmez bir lezzettir.
Misafirlerine ısrarla ikram ederler.
Doğu insanı misafirperverdir.
Yabancıya sahip çıkar yol gösterirler.
Metropollerin varoşlarında dahi çoktan unutulan misafirperverliğin hala varlığını sürdürmesi, Anadolu insanının kırsalda değişmez bir yaklaşımı.


4 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Hocam.
    İlk öğretmenlik görevinize başladığınız Kars ilinin misavirperliğini konu alan paylaşımınızı okudum. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. O kadar güzel anlatmışsınız ki, gerçekten çok etkilendim. İnsan, hiç tanımadığı bir yere gidince ne kadar çok tereddütleri oluyor değil mi? Ama gittiği yeni yere alışınca orasını öğrenip tanıdıktan sonra ilk başlarda duyulan tereddütlerin ne kadar yersiz ve boş olduğunu görüyor. Bunu sağlayan işte Anadolu insanının misavirperliğidir. Benim memleketim de öyledir. Bizler de öyle ilçemize yeni atanan öğretmenlerimize sahip çıkmış ve onlara her konuda yardımcı olmuş ve yol göstermiştik.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Yazdığınız gibi, Anadolu'nun dört bir yanında, insanımız yabancıya, muhtaca elini uzatır, elinden geleni yapar, misafirperverliğini gösterir.
      Anadolu'da bu halen geçerlidir.
      Lakin, metropollerde bırakın yardımseverliği, misafirperverliği
      bir diğerini nasıl soyar, parasını alırım, nasıl kandırırım, nasıl üçkağıda getiririmlere kafa yoran, büyüğe de küçüğe de saygısını çoktan kaybetmiş,
      insanlığın olmazsa olmaz hasletlerinden
      ahlaki yapısını unutmuş
      cahil,
      düşünemeyen,
      okumayan,
      kendinden başkasına yaşam hakkı tanımak istemeyenlere rastlamak çok da şaşırtıcı değil artık.
      Bunu haberlerde, gazetelerde okuyoruz.
      Bu bağlamda Anadolu'da yaşatılan bu güzel davranışın önemi
      bir kez daha anlamlı oluyor.
      Selam ve saygılar.

      Sil
  2. Bu güzel anlatımı tekrar okumak iyi geldi. İnanın hala orada gibi hissedebiliyorum. Keşke daha fazla kalma fırsatımız olsaydı. Hep istemiştim öğretmen olmayı ve böyle bir tecrübe yaşamayı. Reşat Nuri'nin Çalıkuşu romanını okuduktan sonra gelişti bu düşünce bende. Kısmet değilmiş. Yeğenim öğretmen oldu ve Gaziantep'te yaptı mecburi hizmetini. 2 yıl önce oraya gittiğimizde tanıştım doğu insanıyla. Oraya da hayran oldum. Keşke dedim, keşke öğretmen olabilseydim.
    Ne mutlu size!
    Saygılarımla hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hem de iyi bir edebiyat öğretmeni olurdunuz eminim bundan saygıdeğer Nurten Hanım.
      Lakin, işte yaşam bu
      nereye, ne zaman
      nasıl,
      hangi şartlarda, kimlerle
      ne zamana kadar,
      insanın savrulacağı hiç de belli olmuyor.
      Öğretmenlik mesleği,
      zor ve meşakkatli bir meslek
      nerede?
      elbette ki kırsalda,
      olanaksızlığın olduğu yerlerde,
      zaten
      inanır mısın
      insanı olgunlaştıran, işte tam da o kırsalda öğretmen olarak görüp yaşadıklarıdır.
      zorluğu göremeyen, kırsalın çektiği
      sıkıntıyı göremeyenin
      zaten "bir çalıkuşu" olması zor.
      Öğretmenlik mesleği özveri mesleğidir.
      Keşke, olsaydınız da
      o zamanda yazsaydınız,
      olanaklar olsaydı şimdi ki gibi,
      yazılarınızı okusaydık.
      Yazılarımızı okusaydınız:)
      selam ve saygılar

      Sil