Genç yaşında Ordular Komutanlığı rütbesine
yükselen Mustafa kemal Atatürk hiç kuşkusuz 20.yüzyılın en önemli devlet
adamlarından biridir. Osmanlı İmparatorluğu, Ekim 1914'te girmemesi gereken bir
savaşa, I.Dünya Savaşı'na girmiş, aradan geçen dört yılın sonunda 30 Ekim
1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmış ve büyük
kayıplar vermiştir.
Mustafa Kemal, Mondros'un imzalanmasından kısa bir
süre sonra, 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da memleketin
içinde bulunduğu durumdan kurtulması için çalışmalar yapmış, İttihat Terakki
Partisi ve İttihat Terakki'ye tam karşıt olan Hürriyet ve İtilaf Partisi ileri
gelenleriyle, Anadolu'dan gelen komutanlarla, Trakya'dan gelen örgütlerle
görüşmüştür.
İstanbul'da devletin içinde bulunduğu durumdan
kurtulması için yeni yollar bulmak ve neler yapılabileceği konusunda çalışmalar
yapmıştır.
Yapılan değerlendirmeler sonucu, Anadolu'ya geçme
kararı alındı, işgalci güçlere karşı verilecek bağımsızlık savaşının kadrosunun
oluşturulması için çalışmalara başladı.
16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan ayrıldı. Bağımsızlık
mücadelesini vermek için Bandırma Vapuru ile 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.
Adriyatik kıyılarıyla Çin arasında, Hindistan yarımadasının
kuzeyi ile Rusya'nın güneyi arasında kalan uçsuz bucaksız Avrasya topraklarında
yer alan en güçlü devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş ve
şekillendirmiştir.
Mustafa Kemal anti-emperyalistti. Yani emperyalizme
karşıydı. Çünkü, çağdaş insanların oluşturacağı evrensel bir toplumun varlığına
inanıyordu. İyimserdi. Hümanistti. Laiklik ilkesini benimsemişti.Batı toplumlarının gücünü, bilgisini, zenginliğini artırmaya
yönelik çalışmalarını görüyor, Anadolu insanının o yıllarda içinde bulunduğu
zorlu koşullardan çıkması için ekonomide ve bilimsel alanda gerekli
çalışmaların yapılması için mücadele veriyordu.
Alev Coşkun'un yazdığı "Samsun'dan Önce Bilinmeyen 6 Ay
İşgal, Hüzün, Hazırlık" adlı kitabında Alemdar gazetesi yazarı
(Ulusal Kurtuluş Savaşı sürerken, Anadolu direnişine karşı sert yazılar
yazmıştır), gazeteci Refi Cevat Ulunay'ın Şişli'de Mustafa kemal ile görüşmesi
şöyle anlatılır.
Mustafa Kemal'in düşüncesi konusunda bir fikir vermesi
açısından, çok daha uzun olan söyleşinin kısa bir bölümünü aktaracağım.
"Çanakkale ile ilgili sorularımı bitirip not ettikten sonra
ayrılmak üzere ayağa kalktığım zaman, Mustafa Kemal 'biraz daha oturunuz,
lütfen' dedi."
"Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda:
- Soracağınız sualler bitti mi?- Bitti paşam.
-'Bu vatan içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır,
istiklaline (bağımsızlığına) nasıl kavuşturulur?' diye bir sual sormanızı
isterdim.
-Af buyurunuz paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu
şartlardan bu vatanın kurtarılmasını en uzak bir ihtimalle (olasılıkla) dahi
mümkün görmediğim için böyle bir sual sormayı hiç aklımdan geçirmedim." ( Sayfa, 216)
Kurtuluşu mümkün görmeyen bir gazeteci, kurtuluş ile ilgili bir
soru sorma gereğini dahi aklının ucundan geçirmiyor.
Yılgınlığı, kaybedişi kabullenmeyi, var olmayı başkalarının
boyunduruğu (mandası) altında kabullenen bir zihniyeti, verdiği amansız
mücadele ile yerle bir eden Mustafa Kemal'in büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder