13 Kasım 2023 Pazartesi

O YILLARDA ÖĞRETMEN OLMAK

 



Bir kış akşamı, Akbaba dağından vınlayarak gelen soğuk ve sert rüzgârın uğultusu etrafı sarsıyordu. Hafta sonuydu.

Hava çoktan kararmıştı. Köydeki bir iki dükkan kapanmış, köylüler akşamın alacasında kahvelerde yanan sobanın etrafında toplanmışlardı olasılıkla. Bir kısmı da gün içindeki bütün koşuşturmanın ardından tükenmekte olan güçlerini bir an önce evlerine ulaşmak, rüzgarın ve soğuğun şiddetinden kurtulmak için tüketiyordu.

Anadolu'nun kuzey doğusunda, Ermenistan sınırında bulunan Cala da, gaz lambası ışığında, etrafın pek seçilemediği odanın orta yerinde yanan sobanın başına sokulmuş, ısınmaya çalışıyorlardı. Kendi ruhsal dünyalarına, geçmişlerine, rüyalarına dalmışlardı. Sessizliği yanan sobanın gürültüsü bozuyor, adeta fırtınanın sesi ile yarışıyordu. Lambanın loş ışığında oluşan gölgelere dikmişlerdi gözlerini.

Dışarıda kar fırtınası başladı başlayacaktı.

Odanın içinde yanan sobanın ateşi içlerini ısıtmıştı. Ama dışarıda hava en az eksi otuz dereceydi. Dışarıya çıkmanın olanağı yoktu.

Avuçlarının içinde bir dolup bir boşalan, yanan sobanın üzerinde demledikleri çaylarını yudumluyor, bir yandan da içinde bulundukları durumla dalga geçiyorlardı. Omuzlarında ağır bir yük varmışçasına huzursuzdular.

Etkili kar yağışı yolları kaparsa diye. Kapanan yolların açılması belki günler alabilirdi.

Sinan çayını bir kenara bırakıp, "Yollar kapanırsa ne yapacağız" Ömer dedi sıkıntılı.

Ömer her zamanki tavrını bozmadan gülümsedi.

"Yapacak bir şey yok."

"Nasıl yok. Yollar kapanırsa ekmek gelmez."

"Gelmezse gelmesin" dedi Ömer.

Ömer haklıydı. Yapacak bir şey yoktu.

Aradan çok geçmeden beklenen kar fırtınası uğultuyla kapıları zorlamaya başlamıştı.

Odanın tek penceresi damın üstündeydi bereket.

 Sinan az da olsa rahatlamak için, "günlerdir böyle fırtına olmadı" dedi, Ömer'e endişeyle.

Ömer sessizce yanan sobadan sızan alevlerin odanın tavanındaki ışık oyununu izliyordu. Cevap vermedi. Yollar kapanır da kapana kısılırsak ekmeksiz ne yapacaklardı?

Bunu düşünmemişlerdi daha önce. Düşünmeye de zaman olmamıştı. Kış şartlarında yöreye gelmişlerdi. Yabancıydılar. Yörenin şartlarının ağırlığı ile karşı karşıya kalmışlardı. Gördükleri yerler Anadolu'nun batısıydı o güne kadar. Doğusunun şartlarını ne soran ne de anlatan olmuştu.

İmkansızlığın ne olduğunu az da olsa yaşamaya başlamışlardı. Yörede günü herkesten farklı yaşamak mümkün değildi. Burada insanların bu mevsimde hayatlarını nasıl sürdürdüklerinin ipuçlarını bu sert ve dondurucu soğuk az da olsa öğretiyordu.

Başlangıçta ısınma sorununu halletmeye uğraşmışlardı. Henüz o günlerde kar yağmadığı için yollar kapanınca gelmeyecek olan ekmeği nasıl temin edeceklerini  akıllarına dahi getirmemişlerdi.

Getirmemişlerdi ama şartlar acımasızdı.

Dizginlenemez bir heyecan vardı içlerinde. Aşılmaz dağların arasında, sevinç, korku ve kaygı, umut ve umutsuzluk, yarın ne olacağına duyulan merak.

Bir bilinmezle karşı karşıya olmanın getirdiği çaresizlik.

"Gelmezse gelmesin!" diye tamamladı sözünü Sinan.

"Aliyar amcanın bakkal dükkanı var ya!"

"Evet var."

"Alırız bir kaç paket makarna evdekilere ilaveten, olur biter."

"Başka çaremizde yok zaten. Lakin ekmeğin yerini her daim makarna tutmaz ki" .

"Ne yapmayı düşünüyorsun bu durumda, ne yapmalıyız?"

"Yapacağımız tek şey var. Köylünün yaptığını yapmak."

"Ne yani çuvalla un alıp ekmek mi yaptıracağız?" dedi Ömer.

"Lordun oğlu, ne yapacağız başka bir çözüm yolu varsa söyle de onu yapalım."

Sıkıntı bastığında gözlüklerini silmeyi alışkanlık haline getirmişti. Gözlüklerini sildi.

Tekrar taktı.

Çıkardı tekrar sildi.

Ömer'in bu hareketi yaparken vereceği kararı düşündüğünü biliyordu Sinan.

Ömer sıkıntıyla Sinan'ın yüzüne baktı.

"Başka çare gözükmüyor!" dedi.

"Havalar biraz düzelince un alıp ekmek yaptırmak lazım. Şenlik beye sorarız. O bize yol yordam gösterir."


4 yorum:

  1. Hocam ne güzel anlatmışsın o günleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, o yıllarda yaşadıklarımız. Öğretmenlerini isimleri değiştirdim.
      Bu yazdığım bir kitap olarak umarım çok sürmez basılır. Doğudan batıya süren bir mücadele söz konusu. Bir eğitimcinin, ve benzeri binlerce eğitimcinin zor koşullarda çocukları yetiştirme gayreti. Gün geldi, bir lokma ile günü geçirdik. Gün geldi, farklı düşüncede olanlardan darbe yedik. Nasıl diyeyim ki. Sert kış koşullarına rağmen gittiğimiz her ücra yurt köşesinde yerel halkın büyük yardımını gördük.
      Yorumda adın "adsız" olarak çıkmış. Ama tahmin edeyim. Cala da yetişen değerli bir öğrencisin sen.

      Sil
  2. Merhabalar.
    Kars ve çevresini hiç görmedim. Ancak, çok çetin kışların yaşandığını haber ve belgesellerde hep izlemiştim. Anladığım kadarıyla siz de orada öğretmenlik yaptınız. Köylerde görev yapan öğretmenlerin durumlarını bilirirm.

    Çetin kış şartlarının yaşandığı yörelerde ikamet edeceklerin her türlü kış hazırlıklarını, kış gelmeden yapmak zorunda. Aksi halde, kışın ağır şartlarında yaşamak ve ayakta kalmak çok zor olmalı. Bu durumu ancak sizin gibi o yörelerde öğretmenlik yapanlar bilir. Zaten siz de bu paylaşımınızda böyle bir durumu hikaye etmişsiniz. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep bey,
      Aynen yorumunuzda vurguladığınız gibiydi o yıllarda. Kuş uçmaz, kervan geçmez, ana yollardan uzak ücra yurt köşesinde benzer sıkıntılar çok vardı. Şimdilerde taşımalı eğitim filan, köy okulları kapatıldı.
      Selam ve saygılar.

      Sil