Bir
kış akşamı, Akbaba dağından vınlayarak gelen soğuk ve sert rüzgârın uğultusu
etrafı sarsıyordu. Hafta sonuydu.
Hava
çoktan kararmıştı. Köydeki bir iki dükkan kapanmış, köylüler akşamın alacasında
kahvelerde yanan sobanın etrafında toplanmışlardı olasılıkla. Bir kısmı da gün
içindeki bütün koşuşturmanın ardından tükenmekte olan güçlerini bir an önce
evlerine ulaşmak, rüzgarın ve soğuğun şiddetinden kurtulmak için tüketiyordu.
Anadolu'nun
kuzey doğusunda, Ermenistan sınırında bulunan Cala da, gaz lambası ışığında,
etrafın pek seçilemediği odanın orta yerinde yanan sobanın başına sokulmuş,
ısınmaya çalışıyorlardı. Kendi ruhsal dünyalarına, geçmişlerine, rüyalarına
dalmışlardı. Sessizliği yanan sobanın gürültüsü bozuyor, adeta fırtınanın sesi
ile yarışıyordu. Lambanın loş ışığında oluşan gölgelere dikmişlerdi gözlerini.
Dışarıda
kar fırtınası başladı başlayacaktı.
Odanın
içinde yanan sobanın ateşi içlerini ısıtmıştı. Ama dışarıda hava en az eksi
otuz dereceydi. Dışarıya çıkmanın olanağı yoktu.
Avuçlarının
içinde bir dolup bir boşalan, yanan sobanın üzerinde demledikleri çaylarını
yudumluyor, bir yandan da içinde bulundukları durumla dalga geçiyorlardı.
Omuzlarında ağır bir yük varmışçasına huzursuzdular.
Etkili
kar yağışı yolları kaparsa diye. Kapanan yolların açılması belki günler
alabilirdi.
Sinan
çayını bir kenara bırakıp, "Yollar kapanırsa
ne yapacağız" Ömer dedi sıkıntılı.
Ömer
her zamanki tavrını bozmadan gülümsedi.
"Yapacak bir şey yok."
"Nasıl yok. Yollar kapanırsa
ekmek gelmez."
"Gelmezse gelmesin"
dedi Ömer.
Ömer
haklıydı. Yapacak bir şey yoktu.
Aradan
çok geçmeden beklenen kar fırtınası uğultuyla kapıları zorlamaya başlamıştı.
Odanın
tek penceresi damın üstündeydi bereket.
Sinan az da olsa rahatlamak için, "günlerdir böyle fırtına olmadı"
dedi, Ömer'e endişeyle.
Ömer
sessizce yanan sobadan sızan alevlerin odanın tavanındaki ışık oyununu izliyordu.
Cevap vermedi. Yollar kapanır da kapana kısılırsak ekmeksiz ne yapacaklardı?
Bunu
düşünmemişlerdi daha önce. Düşünmeye de zaman olmamıştı. Kış şartlarında yöreye
gelmişlerdi. Yabancıydılar. Yörenin şartlarının ağırlığı ile karşı karşıya
kalmışlardı. Gördükleri yerler Anadolu'nun batısıydı o güne kadar. Doğusunun
şartlarını ne soran ne de anlatan olmuştu.
İmkansızlığın
ne olduğunu az da olsa yaşamaya başlamışlardı. Yörede günü herkesten farklı
yaşamak mümkün değildi. Burada insanların bu mevsimde hayatlarını nasıl
sürdürdüklerinin ipuçlarını bu sert ve dondurucu soğuk az da olsa öğretiyordu.
Başlangıçta
ısınma sorununu halletmeye uğraşmışlardı. Henüz o günlerde kar yağmadığı için
yollar kapanınca gelmeyecek olan ekmeği nasıl temin edeceklerini akıllarına dahi getirmemişlerdi.
Getirmemişlerdi
ama şartlar acımasızdı.
Dizginlenemez bir heyecan vardı içlerinde.
Aşılmaz dağların arasında, sevinç, korku ve kaygı, umut ve umutsuzluk, yarın ne
olacağına duyulan merak.
Bir
bilinmezle karşı karşıya olmanın getirdiği çaresizlik.
"Gelmezse gelmesin!"
diye tamamladı sözünü Sinan.
"Aliyar amcanın bakkal dükkanı
var ya!"
"Evet var."
"Alırız bir kaç paket makarna
evdekilere ilaveten, olur biter."
"Başka çaremizde yok zaten.
Lakin ekmeğin yerini her daim makarna tutmaz ki" .
"Ne yapmayı düşünüyorsun bu
durumda, ne yapmalıyız?"
"Yapacağımız tek şey var.
Köylünün yaptığını yapmak."
"Ne yani çuvalla un alıp ekmek
mi yaptıracağız?" dedi Ömer.
"Lordun oğlu, ne yapacağız
başka bir çözüm yolu varsa söyle de onu yapalım."
Sıkıntı
bastığında gözlüklerini silmeyi alışkanlık haline getirmişti. Gözlüklerini
sildi.
Tekrar
taktı.
Çıkardı
tekrar sildi.
Ömer'in
bu hareketi yaparken vereceği kararı düşündüğünü biliyordu Sinan.
Ömer
sıkıntıyla Sinan'ın yüzüne baktı.
"Başka çare gözükmüyor!" dedi.
"Havalar biraz düzelince un
alıp ekmek yaptırmak lazım. Şenlik beye sorarız. O bize yol yordam
gösterir."
Hocam ne güzel anlatmışsın o günleri.
YanıtlaSilEvet, o yıllarda yaşadıklarımız. Öğretmenlerini isimleri değiştirdim.
SilBu yazdığım bir kitap olarak umarım çok sürmez basılır. Doğudan batıya süren bir mücadele söz konusu. Bir eğitimcinin, ve benzeri binlerce eğitimcinin zor koşullarda çocukları yetiştirme gayreti. Gün geldi, bir lokma ile günü geçirdik. Gün geldi, farklı düşüncede olanlardan darbe yedik. Nasıl diyeyim ki. Sert kış koşullarına rağmen gittiğimiz her ücra yurt köşesinde yerel halkın büyük yardımını gördük.
Yorumda adın "adsız" olarak çıkmış. Ama tahmin edeyim. Cala da yetişen değerli bir öğrencisin sen.
Merhabalar.
YanıtlaSilKars ve çevresini hiç görmedim. Ancak, çok çetin kışların yaşandığını haber ve belgesellerde hep izlemiştim. Anladığım kadarıyla siz de orada öğretmenlik yaptınız. Köylerde görev yapan öğretmenlerin durumlarını bilirirm.
Çetin kış şartlarının yaşandığı yörelerde ikamet edeceklerin her türlü kış hazırlıklarını, kış gelmeden yapmak zorunda. Aksi halde, kışın ağır şartlarında yaşamak ve ayakta kalmak çok zor olmalı. Bu durumu ancak sizin gibi o yörelerde öğretmenlik yapanlar bilir. Zaten siz de bu paylaşımınızda böyle bir durumu hikaye etmişsiniz. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep bey,
SilAynen yorumunuzda vurguladığınız gibiydi o yıllarda. Kuş uçmaz, kervan geçmez, ana yollardan uzak ücra yurt köşesinde benzer sıkıntılar çok vardı. Şimdilerde taşımalı eğitim filan, köy okulları kapatıldı.
Selam ve saygılar.