12 Ağustos 2018 Pazar

SÖYLESENE HOCAM BEN HAKSIZ MIYIM !


Sabahla birlikte güneş ışığı içeri sızıyordu. Bir yandan açık pencereden evin içine dolan bahar kokusu, diğer yandan göğsümün sol yanında amansız bir sızı vardı. Dalgaların kayalarda patlamasına benzer umarsız bir ağrı bir baş belası!
Bilgisayarın başında uyuyakalmışım. Uyandığımda sırtımda bir ürperti, belli ki üşümüşüm. Geceleri hala soğuk, ayaz. Uyuşan ayaklarımı uzattım açılsınlar diye. Ne zormuş. Tekrar uyuştular. Ardından vücudumun bütün ağırlığını ayaklarıma yükledim. Birkaç dakika sonra uyuşukluk hissi kalmadı. Pencerenin kenarına geldim. Perdeyi hafifçe araladım. Serçelerde bir sevinç bir sevinç ki. Gülümsedim.
Mutfakta fazla durmadım. Apartman merdivenlerini ağır aksak indim. Bahçede yeni tomurcuklanmaya başlayan çiçekler vardı. Aralarında kan rengi çiçeği ile etrafa gülümseyen Şakayık dikkati çekiyordu. Bahçe demirlerinin boyaları yenileniyordu. Gazete almak için bakkala doğru yürüdüm.
Kıştan kalan o boğucu, kirli, kül rengi görüntüler baharla birlikte yok olmaya başlamıştı. Araba homurtuları, korna sesleri, bağırış çağırışlar caddeyi doldurmuştu. Güneş etkisini yavaş yavaş artırıyordu. Mağaza ve bakkalların önleri, park giderek kalabalıklaştı.
Elimde gazete ile parka geldim. Bizim ihtiyarlar her zaman olduğu gibi bir araya toplanmışlardı. Aralarında sıklıkla tartışırlar, bir türlü karara varamazlardı. O zamana kadar bana söz hakkı vermeyenler (daha doğrusu ben karışmazdım), tartışan taraflardan birinin söylediklerinin doğruluğunu teyit etmem için bana döner sorarlardı.
“Söylesene hocam ben haksız mıyım?”. Karşı tarafta olan durur mu? Daha diğeri sözünü bitirmeden başlardı “Yahu hocam sen ona bakma benim dediklerim yalan mı?” diye laf ederdi. Huylarını bildiğimden “beni karıştırmayın, siz aranızda anlaşın” der işin içinden sıyrılırdım.
Selam verdim yanlarına oturdum. Onlar konuşmalarına geri döndüler, ben de gazetemi okumaya başladım. Bazen gürültüleri dayanılmaz oluyordu. Ama parktaki çocuk seslerinden ve caddede geçen arabaların gürültüsünden pek de dikkati çekmezdi bu durum.
Az ilerde sırtı iyice kamburlaşmış, dizlerini bükmeden, bastonu ile kaldırıma yavaş yavaş vurarak parka doğru gelen bir ihtiyar dikkatimi çekti. Başında kenarları yıpranmış bir kasket vardı. Sırtında rengi solmaya yüz tutmuş bir ceket, gömleğindeki düğmelerin bir kısmı açık, ayağında boyası ve rengi solmuş bir ayakkabı ve ütüsüz pantolonu ile yan tarafta boş bir banka adeta kendini bırakırcasına oturdu.
Ceketinin yan cebinden mendilini çıkardı. Yüzündeki teri sildi. Bastonunu yanına bıraktı. Kasketini hafifçe düzeltti. Yüzü yılların yorgunluğu ile kırışmış, derisi sertleşmişti. Çehresi güneşten yanmıştı. Belliki gün boyu güneşle mücadele ediyordu. Güneş boş durur mu ihtiyarın yüzünü granitleştirmişti. Yerimden kalkıp yanına gittim. Selam verip oturdum. Başını telaşsız kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri artık iyice fersizleşmişti. O gözler çok şey anlatıyordu aslında. Avurtları çökmüş, sakalları iyice kırlaşmıştı. Zayıf uzun boylu idi.
Yoksuldu ama onurlu bakışları vardı. Feleğin sillesini yemişti ama isyankâr değildi. İç dünyasında bir fırtınanın koptuğu belliydi. Ama o bunu ne hisleri ile ne de duyguları ile belli etmiyordu.
Olanı biteni sessizce oturduğum yerden izledim. Tüm duygularım felce uğramıştı. Her şey susmuştu. Çocukların gürültüleri duyulmuyordu. Yalnızca uzaktan çığırtkan bir kuşun tiz sesi çınlıyordu. Başkalarının acılarına yabancıyız diye düşündüm. Çünkü günü kurtarmanın peşindeyiz. Çünkü korkağız. Başkalarını anlamaktan korkuyoruz. Korkaklık bizleri kör etti. Etrafımızda olan bitenleri görmüyoruz Ya da görmek istemiyoruz. Farkında bile değiliz bazı şeylerin. Duygularımızın, hislerimizin üzerinde bu denli değişimin olması ürkütücü. Korkakça, hastalıklı duyguların varlığı da. Çünkü yardım etme duygumuz körleşmiş. Çünkü benciliz. Varoşlarda ki yoksul yaşamının yanı sıra villaların ve apartmanların bulunduğu varsılın yaşamı hiç fark etmiyor artık. Duygu körlüğü her yerde.


4 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Hocam.
    Hüseyin hocam, her ne kadar yazınızı 12.8.2018 tarihinde kaleme aldıysanız da yazınız bir bahar gününün sabahıyla başlıyordu. Güzel bir anı mı, yoksa deneme türünde bir yazı mıydı bilemedim? Ancak kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim, çok güzel bir paylaşımdı.

    Sonuç olarak yazınızdan korkularımızın giderek arttığını anlıyorum. Başkalarını anlamaktan, onlara yardım etmekten, kısaca her şeyden korkar olduk. Bu korkaklık ta bizleri insani değerlerimizden uzaklaştırıyor. Bırakın hiç tanımadığımız insanları, canımız ciğerimiz yakınlarımızın bile hal ve hatırlarını sormaktan korkar hale geldik. Gittikçe bencilleşiyor ve kendimizden gayrı kimseleri düşünmüyoruz.

    İnsanın fıtri duygusu olan korku, bir taraftan insanı korurken, diğer taraftan da hem esir alıyor, hem de sizin yazınızda bahsettiğiniz şekilde insani değerlerimizi körleştiriyor.

    Bir an önce bu korkuyu yenerek, kendimizi bencillikten kurtarmalıyız. Yeryüzünde sadece "ben" yok, "biz" varız!..
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Anılardan bir demet ve gözlemlerimden.
      Bu anı Sincan'dayken parkta birlikte zaman geçirdiğim
      Orta Anadolu insanlarıyla olan diyalog ve gözlemlerime ait.
      Ve sanırım, 7 yıl oldu bu anıyı yaşayalı.
      O insanları özledim desem yalan olmaz.
      İstanbul'un hengamesinde bu iyi niyetli ortamı bulmak olanaksız.
      Yorumunuzu için teşekkür eder saygılar sunarım.

      Sil
  2. Kendi acısını herkes duyar ama başkalarının acısını duymak, empati yapabilmek insan olabilmeyi gerektir diye düşünüyorum. Maalesef büyük şehir yaşamıyla insanlar sadece kendi dertleri, kendi acılarına odaklandılar, başkaları hatta ülke bile umurlarında değil:(
    Elinize sağlık Hüseyin hocam.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınız da haklısınız.
      Toplum öyle bir sınıra geldi ki,
      İnsana, hayvana, diğerine, kadına, çocuğa, yaşlıya yapılanlar, insanın dimağını dumura uğratır hale geldi...Sokaklarda çekinerek gezer olduk. Birine baksan, dönüp neden bakıyorsun der diye başımızı öne eğer olduk.
      Şimdi böyle bir ortamda, diğerinin derdine, sıkıntısına, bir diğerinin odaklanması da çok güç hale geldi.
      Selamlar, saygılar. Bu arada bayramınızı kutlar sağlık, huzur dolu günler dilerim.

      Sil